KİTAP ÖZETLERİ – LİDERLİKTE DUYGUSAL ZEKÂ

Robert K. COOPER- Ayman SAWAF
Sistem Yayıncılık
1998

KİTABIN ÖZETİ
Kitabın yazarları; bugüne kadar iş yaşamında duyguların yok sayılarak, IQ ‘ya yani zihinsel süreçlere başarının en önemli koşulu olarak bakıldığını oysa son bulgulara göre IQ ‘nun gerçek dünyadaki başarının ancak %4 ‘ü kadarı ile bağlantılı olduğunu, yaşamda elde edilen başarıların % 90’ından fazlasının muhtemelen zekanın diğer biçimleri ile bağlantılı olduğunu belirtmektedirler.

Pek çok lider ve yönetici çalışanlarıyla ilişkilerine duygularını kattıkları takdirde etkinlik ve otoritelerinin sarsılacağını düşünürler. Copper ve Sawaf’a göre duygular güven, bütünlük, empati, esneklik, güvenilirlik, yaratıcılık, işbirliği ve insiyatifi harekete geçirir. Duygular motive edicidir; duygular gidilecek yönü tayin eder; duygular insanı iş gören makineler olmaktan çıkarıp insan yapar, yapılan işe amaç ve anlam katar; duyguyla inşa edilen her şey kalıcıdır. Yeni IQ başarının bir ayağıysa, EQ onu dengeye getiren sağlamlık ve kalıcılık katan diğer ayaktır.

Duygusal zeka: duyguların gücünü ve hızlı algılayışını, insan enerjisi bilgisini, ilişkilerini ve etkisinin bir kaynağı olarak duyumsama, anlama ve etkin bir biçimde kullanma yeteneğidir.

Kendisiyle barışık, kendisini iyi tanıyan, kendisinin ve başkalarının duygularını anlayabilen, duygularını kontrol edebilen insanlar duygusal zekası yüksek olan insanlardır. Bu insanlar çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurabilirler, iyi arkadaş, iyi patron-eleman, iyi anne-baba olurlar, daha az sağlık problemi yaşarlar, kısaca mutludurlar ve yaşamdan zevk alırlar.

Duygusal zeka, kendimizin ve başkalarının duygularını tanımayı ve değerlendirmeyi, öğrenmemizin yanı sıra duygulara ilişkin bilgileri ve duyguların enerjisini günlük yaşamımıza ve işimize etkin bir biçimde yansıtarak onlara uygun tepkiler vermemizi sağlar.

Duygular düşünce ve eylemin güçlü bir örgütleyicisidirler. Onlar çelişkili görünmekle birlikte, muhakeme yapmak ve makul olabilmek için de şarttır. EQ, ayrıca önemli sorunları çözmek ya da önemli bir karar vermek gerektiği zaman, IQ ‘nun yardımına koşar ve bunları daha nitelikli biçimde ve çok daha kısa bir sürede yapılmasını sağlar.

İş hayatındaki konumumuz ya da ünvanımız ne olursa olsun, her birimiz kendi yaşamımız ve işimizin esas yöneticisi olmaktan sorumluyuz. Bu amaçla, her gün, sonuçları hemen yada uzun vadede ortaya çıkabilen kararlar alırız ya da bu kararları almakta başarısız oluruz. Giderek daha çoğumuzdan, işyerlerinde şu ya da bu biçimde bir lider olarak görev yapmamız ve sürekli büyüyen beklentileri karşılamamız istenmektedir.

Yöneticiler yazma, konuşma, dinleme, müzakere etme, strateji oluşturma ve etkileme konusunda da yeterli bir düzeyi yakalamak zorundadırlar. Bunun dışında onlardan, dürüstlük, enerji, güvenilirlik, bütünsellik, sezgi, hayal gücü, esneklik, amaca bağlılık, kararlılık, nüfuz, motivasyon, duyarlılık, anlayış, neşe, cesaret, vicdan ve alçak gönüllülük dahil, liderliğin bilinen ya da olması gerektiği düşünülen hemen her özelliğini göstermeleri de beklenir. Ayrıca, bir organizasyonun bütün kademelerindeki liderlerden, danışman, akıl hocası, müttefik, koruyucu ve arkadaş olmaları ve organizasyonun ihtiyaçlarını ve çalışanların kişisel çıkarlarının her zaman farkında olmaları istenir. Ne yazık ki, sıra bunun nasıl yapılacağına; yani istisnai yöneticiler ve liderler olunması gerektiğine gerektiğinde, ortada hala büyük bir belirsizliğin olduğu görülür. İşte, bu bilmecenin eksik ve en önemli parçalarından biri duygusal zekadır.

Cooper ve Sawaf, kitaplarında işte ve yaşamda duygusal zeka üzerinde yoğunlaşmak ve onu geliştirmeye başlamak için dört köşe taşlı bir model önermektedirler. Birinci köşe taşı, duygusal dürüstlük, enerji, farkında olma, geri bildirim, sezgi, sorumluluk ve ilişki aracılığıyla bir kişisel etkinlik ve güven mekanı inşa eden duyguları öğrenmek. İkinci köşe taşı; içtenlik inanılırlık ve esenliği inşa ederek güven çemberini genişleten, çatışmaları dinlemek ve yönetme yeteneğini artıran duygusal zindelik. Üçüncü köşe taşı; gündelik yaşamevi işi, sahip olunan potansiyel ve amaçlarla uyumlu hale getirmek ve bunu doğruluk, adanmışlık ve sorumlulukla destekleyen duygusal derinlik. Ve dördüncü köşe taşı; sorun ve baskılarla birlikte yaşamak, fırsatları yakalamak, önceden görülemeyen çözüm yöntemlerini ortaya çıkarmak ve yetenekleri kullanmak suretiyle gelecek için rekabet etme gücünü artıran, yaratıcı güdüleri geliştiren duygusal simyadır.

1. Duygusal zekanın dört köşe taşından birincisini “duyguları öğrenmek” oluşturmaktadır.
a. Duygusal dürüstlük-yani beyinden kalbe yönelme, gerçekten inanılan ve hissedilen şeyleri doğru seçilen kelimelerle ifade etmek-arttıkça bireyler kendi iç sesini bulur ve gerçekçi olur.

Sonuç olarak, en başta nezaketen dürüstlüğün çok fazla önem taşıdığı çalışma ortamları yaratmak bize kalmış bir şey.

Duygusal açıdan dürüst olmak, daha gerçekçi ve güvenilir olmaktır. Kendinizi korumak ve kendinize saygı duymak, diğerlerini korumak ve onlara saygı duymanız için şarttır.

b. Duygusal enerji:
Günümüz organizasyonlarında her lider ve ekip üyesi, ulaşılan sonuçların tümünden kişisel olarak sorumludur. Herhangi bir bireyin yetersiz katkısı ulaşılan sonuçlarda ortaya çıkar. Kaçacak yer yoktur. Bu ruhta ve vücutta ciddi bir gerilim yaratır. Bir iş üzerinde durmaksızın çalışmak, çok büyük oranda bir duygusal ve zihinsel enerjiyi alıp götürür. Bu enerjinin yeniden yerine konulması gerekir.

Yorgun insanlar, çok zararlı sonuçlar doğurabilecek hatalar yaparlar. Onlar zaten hem yavaş hem de daha az etkili çalışır. İşleri uzun ve monoton yoldan yaparlar ve verimli kestirmeleri görmezler. Uyanık olmadan, dikkatli olunamaz; dikkatli olunmadan da çalışılamaz. İnsan beyni uyanık ve dikkatli olmazsa, seçim yapma, eğitim ve motivasyon hiçbir işe yaramaz.

c. Duygusal gerilim :

Her duygu bir işarettir. Her duygu dikkati toplayabilmek için bir kalk borusudur. Duyguların bireyi hareketlendiren, soru soran, bazı şeyleri açıklığa kavuşturan, kapasitelerini artıran ve öğrenen, pratiğe geçiren veya tavır aldıran özellikleri olduğu düşünülür.

Örneğin öfke, aslında bir yakıttır. Ortaya çıktığında bir şey yapmak isteriz. Bu durumda konuşmak, araya girmek, koşmak, yüzleşmek veya bir şeyi çözmek isteriz. Ama çoğumuz, öfkeyi boğar, bir yere tıkıştırır, gömer, inkar eder, tedavi eder veya göz ardı ederiz. Ona değer vermek ve onu dinlemek dışında her şeyi yaparız. Öfke, bağıran, yalvaran, zorlayan ve isteyen iç sesimizdir. Sınırlarımızı gösteren bir haritadır. Öfkeye değer verilmeli ve harekete geçirilmeli, aynı zamanda ortadan kaldırılmalı veya şiddetlendirilmeli, düşmanlık haline dönüştürülmemelidir. Kısacası durmayı, duyguyu hissetmeyi, mesajını ve anlamını düşünmeyi, uygun bir enerji ve hareketle ona karşılık vermeyi öğrenmeliyiz. Duygusal değerlendirme, bizi nasıl ve ne zaman hareket etmemiz nereye doğru ve neden hareket etmemiz konusunda yönlendirir.

d. Pratik sezgi : Sezgi, fiziksel duygular dışında gerçekleşen bir algıdır. Duygusal zekayla yakından ilişkilidir ve zekanın özelliklerini taşır. Sezgi ve yaratıcılığı mümkün kılan bir güçtür; örneğin, hiç denenmemiş bir fikrin iş görebileceği sezgisinde olduğu gibi gizli olasılıkları ortaya çıkarır. Sezgi aynı zamanda esinlenmeye de yardım eder; bir sorunun aniden gelen yanıtıdır. Bizi başkalarına yaklaştırır ve neyin en önemli olduğu veya ne olacağımız konusundaki karşılığı ortadan kaldırır.

İlgi duymak ve empati, öncelikle sezginin fısıltılarıyla gerçekleşir. İnsanlara empatiyle yaklaşmak şefkatin kaynağını oluşturur. Empati aracılığıyla, kendi öğrenmemize ve büyümemize yardım ederiz ve başkalarının yargılanma, eleştirilme korkusu duymadan, yaşamlarında gerçekten neler olup bittiğinden bahsedecek kadar güvende hissetmelerine olanak sağlarız.

İnsanlar yüzeyselliği, bir şeyi yapar gibi görünmeyi ve sahte iletişimi bırakırlarsa, kendilerini özgür hisseder, birbirleriyle duygusal düzeyde bağlantı kurabilirler.

Yaratıcı Liderlik Merkezinde yapılan araştırmalar, başkalarına yönelik duyarsızlığın yönetici ve liderlerin başarısızlığının en büyük nedeni olduğunu göstermiştir.

2. Duygusal zekanın ikinci köşe taşını “duygusal zindelik” oluşturmaktadır.
Fiziksel zindelik, nasıl vücutta güç, dayanıklılık ve esenlik oluşturursa, duygusal zindelik de sözü geçen nitelikleri kalp için oluşturur. Güven ve inanılırlığı geliştirerek duyguları tanıma becerisinin pratiğe dönüştürülmesine olanak sağlar. Sınırlarınızı esnetmeyi ve hata yapıldığında, hem kendinizi hem başkalarını daha kolay bağışlamamızı mümkün kılan duygusal zindeliktir. Duygusal zindelik, gayret ve esenliği geliştirir ve zorluklara ve değişikliklere karşı yapıcı bir güç oluşturmanızı sağlayarak dayanıklılığınıza katkıda bulunur. Böylece baskı ve problemlerle duygusal ve zihinsel uyumluluk içinde daha sağlıklı, daha açık ve dürüst yollardan başa çıkmanıza olanak yaratır.

Duygusal zindelik seviyesinde, temel kişilik değerlerimizi ve karakterlerimizi ve onları canlı tutan ve yönlendiren duygularımızı anlamaya başlayabiliriz.

3. Duygusal zekanın üçüncü köşe taşını “duygusal derinlik” oluşturmaktadır.
İş ve özel hayatımızda duygusal açıdan yüzeyde yaşadığımız zaman, her şeye görece kolay ve rahat girmektedir; ancak bu yaşamın hiçbir esası ve dayanağı da yoktur. Bu yüzden de kendimizi şu veya bu biçimde sığ ve kaybolmuş hissederiz. Duygusal zekanın üçüncü köşe taşı olan duygusal derinlik olmadan gelişemez ve güçlenemez.

Kalbinizin derinliklerinde yaşıyorsanız, nasıl konuşuyorsanız öyle ilerleyin, vicdanınızın sesine kulak verin ve bir duruşa sahip olmaktan çekinmeyin. Sesiniz doğru çıkar ve duyulur. Gerekli adımları, duygusal derinlik aracılığıyla, yaşamımızı belirleyen tek potansiyeli keşfederek ve bunun sorumluluğunu üstlenerek çok daha büyük bir amacı uygulamak için atmalıyız.

Hepimizin içinde, kendimizi ve amacımızı ve derinlerde bizim için önemli olan şeyleri bulmamızı ve onlarla hareket etmemizi isteyen bir özlem vardır. Bu öncelikle yeteneklerimizi bilmemizi ve bunları hayatımızın çağrısına adamamızı gerektirir.

4. Duygusal zekanın dördüncü köşe taşını “duygusal simya” oluşturmaktadır.
Simya, “değerinin az olduğu düşünülen basit bir maddeyi, daha değerli bir şey haline dönüştürme gücü veya işlemi” olarak tanımlanır.

Güçlendirilmiş bir farkında olma duygusu ve duygusal zekanın önsezisel uygulamaları aracılığıyla, biz de simyacı oluyoruz. Otomatik olarak uzaklaştırmak veya reddetmektense, kendi içimizde ve başkalarında hissettiğimiz çeşitli duygusal frekansları ve yankılanmaları hissetmenin, ayarlamanın ve yönlendirmenin yollarını öğreniriz. Kendi içimizde ve işyerimizde, kuvvetli hislerimizi, kalbimizde hissettiğimiz arzularımızı, hoşnutsuzluğumuzu ve diğer duygusal enerjimizi değişim ve büyüme için katalizör veya hareketsizlik ve durgunluk olarak kullanmanın yollarını öğreniriz. İşte bu noktada, farklı önsezilerin ve becerilerin, amaçların ve yeteneklerin, insanların ve olasılıkların, beraberce birleşik bütün olarak resmedilmiş hali ve duygusal simyanın önemli sonuçlarından biri olan karışımı yaşamaya başlarız.

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: