GENÇLER NİÇİN CİNAYET İŞLİYOR?

Bu arada konuya bilimsel açıdan açıklık getirmek isteyen bilim adamları, eline silah geçiren, toplum tarafından dışlanan her çocuğun niçin bir Eric Harris veya Dylan Klebold olmadığını araştırıyor. Bilim adamlarına göre bir çocuğun acımasız bir katil haline gelebilmesi için özel genetik bir yapının, özel çevresel koşullar altında tetiklenmesi gerekiyor.

Şiddeti, biyolojik yapıya bağlamaya çalışan bilim adamları ırkçı oldukları gerekçesiyle sert eleştirilere hedef oldular. Öyle ki 1960’lı yıllarda şiddete eğilim gösterenlere cerrahi müdahale yapılması bile gündeme getirildi. Ancak daha sonraki yıllarda sinirbilim ve psikoloji arasındaki disiplinlerarası araştırmalar yaygınlaştıkça şiddeti yalnızca genetik yapıya bağlamanın veya cinayetlerin tek sorumlusunun beynin ön lobu olduğunu iddia etmenin yanlışlığı da ortaya çıktı. Gerçekte tablonun daha karmaşık ve ince nüanslarla dolu olduğu anlaşıldı. Araştırmalar, deneyim ve çevresel koşulların beyni şekillendirdiğini gösteriyordu. ‘Çevre mi, doğa mı” tartışması bir sarkaç gibi iki uç arasında gidip gelirken şiddetin biyolojik kökenleri konusundaki araştırmalar son günlerde yeniden hız kazandı.

İlk deneyimler her zaman son deneyimlerden daha güçlü ve kalıcıdır. Bu nedenle yetişkinlere oranla daha kolay şekillenen çocuk beyni, tanık olduğu şiddet olaylarını bir sünger gibi emer; bu olaylar çocuğun beyninde derin izler bırakır. Stres yüklü olaylar sık sık tekrarlanırsa çocuğun beyninde fiziksel değişiklikler meydana gelir. Baylor College Tıp Fakültesi’nden Dr. Bruce Perry ‘ye göre, büyüme sürecinde sürekli olarak stres altında kalan çocuklar, düşünmeden hareket eden dürtülerinin esiri olmuş insanlara dönüşür. Bu da tehlikeli sonuçlar doğurur. ”İnsanın içinde büyüdüğü ilk çevresel koşullar sinir sistemini strese karşı programlar” diye konuşan McGill Üniversitesi’nden Michael Meaney, ”Aile desteğinin yetersiz ve zayıf kaldığı durumlarda çocuk dünyanın çirkinliklerle dolu olduğuna karar verir. Dolayısıyla dünyaya nefretle yaklaşır. Bu da anne ve babasının tacizine maruz kalan çocukların şiddete yatkın olacağı anlamına gelmektedir” diyor.

Sürekli üzüntü ve şiddete maruz kalan çocuklarda ise, stres hormonları bir aşamadan sonra beyni tepkisizliğe şartlar. Bilgisayar klavyesinde en fazla kullanılan tuşun bir süre sonra çalışmaması gibi, beyin de savunma mekanizması olarak olaylara tepki vermez. Bu tip çocuklar anti sosyal kişilik özellikleri sergiler. Tipik olarak bunların nabızları yavaştır ve duygusal duyarlılıkları çok zayıftır. Bunların en belirgin özellikleri empati (bir kimsenin kendisini başka birisi ile veya bu kimsenin davranışları ile yakın olarak görmesi) yoksunluğu ve çevrelerindeki dünyaya hiç ilgi göstermemeleridir. Çoğunluğu hayvanlara eziyet eder. Ayrıca bu çocuklar cezalandırıldıkları zaman tepkisiz kalır. Bunlar acı duymaz; hiçbir şey onları heyecanlandırmaz; bilinç düzeyleri çok sığdır. Düşmanca, tepkisel ve saldırgan davranış şekli hepsinin ortak noktasıdır. Sürekli kendilerine haksızlık edildiği iddiasındadırlar.

Çocuğa yeterli ilgi göstermeyen anne babalar da tacizci anne babalar kadar zararlıdır. İçine kapanık, çocuklarını ihmal eden pasif anne babaların çocuklarının duyguları güdük kalır, sağlıklı bir şekilde gelişmez. Ancak bu noktada bir konuyu netleştirmekte fayda vardır. Çocuklarına yeterince ilgi göstermeyen her anne babanın çocuğu mutlaka şiddete yatkın olmaz. Ancak şiddete eğilimli bir bebek, ailesi tarafından ihmal edilirse ortaya trajik bir durum çıkabilir. Perry, ihmalin beynin korteks tabakasının gelişimini engellediğini ortaya çıkarttı. Korteks, aidiyet ve bağlanma duygularını kontrol eder.

Bu ihmal edilmiş, yeterince ilgi görmemiş çocuklar kendi psikolojik yapılarına uygun bir ideoloji arayışı içindedir. Kendilerini aşağılanmış ve dışlanmış hisseden bu çocuklar pop kültüründe aradıkları pek çok şeyi bulurlar. Doom isimli bilgisayar oyunları, Rammstein’in müziği bunların başında gelir. Geçmişe bir göz atarsak bu ideallerin genellikle erkekleri hedef aldığı görülür. İşke bu nedenle Columbine Lisesi’nde cinayetleri Mary’ler veya Julia’lar değil Andrew’lar ve Dylan’lar işliyor. Harvard Halk Sağlığı Fakültesi’nden Deborah Prothrow Smith şu açıklamayı yapıyor:”Bugün suç işleyen gençlerin yüzde 25’i kız. TV programlarındaki Zeyna veya Power Ranger tiplemeleri kızları da şiddetin içine çekiyor. Bugüne dek kızların erkekler kadar şiddete başvurmaması iki nedenden kaynaklanıyor. Birincisi dışlanan ve aşağılanan kızlar, öfke duyacaklarına, duygularını içlerine gömmeyi tercih ederler. Ancak bu gidişle ikinci şiddet dalgası kızları ve küçücük çocukları da içine çekecek. Küçük çocukların ölüm olgusunu bir oyun olarak değerlendirmeleri bu gidişatı hızlandırıyor. Çevremiz duygusal yönden aç çocuklarla dolu. Doğal olarak bu çocukların hepsi cinayet işlemeyecek. Ancak fırsatını buldukları anda, adam öldürmekten çekinmeyecek bir nesil yetiştiriyoruz.”

Anti sosyal kişilik bozukluğunda genetik yapının rolü çok büyük olmasa da önemli. Çocuğun nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiğine bağlı olarak bu genetik yapı ön plana çıkar veya önemini yitirir. Cornell Üniversitesi’nden James Garbarino bu konudaki görüşlerini şöyle dile getiriyor:”Sinirlilik, düşünmeden hareket etme, hiperaktivite ve duyarsızlık gibi özelliklerin sorumlusu genetik yapıdır. Kucaklanmaya, sevilmeye karşı kayıtsız bir bebek kendi haline bırakılırsa bu özellikleri kök salarak ortaya duygusuz, şiddete eğilimli bir yetişkin çıkar. Ancak ebeveyn çocuğa normalin üzerinde ilgi gösterir, sevgi gösterilerine devam ederse çocuğun beyni ve dolayısıyla davranışları olumlu yönde değişir. Davranışlar beyin ile deneyimler arasındaki diyaloğun bir sonucudur.”

Beynin bazı lezyonları şiddet eğilimi ile ilgilidir. Ön lobda meydana gelen bir hasar, karar alma yeteneği ve duyguları olumsuz yönde etkiler. Beynin merkezinde yer alan ”cingulate gyrus” denilen bölüm, katillerde hiperaktif durumdadır. Cingulate gyrus deforme olduğu zaman kişi bir konu üzerine saplanıp kalır. Benzer şekilde beynin denetçisi konumundaki ”prefrontal korteks” şiddete eğilimli olanlarda hareketsizdir.

İyi haber! Şiddetin kökleri bir bir ortaya çıktıkça önlem alma şansı da aynı doğrultuda artıyor. Kötü haber! Şiddete eğilim çocuklarda her geçen gün daha vahim sonuçlara yol açıyor. Bu sonuçlar cinayetten intihara uzanan aşırı eylemleri kapsıyor. Gençlerlerin işlediği cinayetler bugün, 1980’li yıllara oranla iki misli artmış durumda. Bu süre içinde çocukların beyni köklü bir değişim geçirmedi; değişen yalnızca silah edinme kolaylığı, intikam duygusunu yücelten kültürlerin yaygınlaşması ve ailelerin çocuklarına yeterince zaman ayıramaması. Bu sorunları göz ardı ettikçe, çocukların işlediği cinayetlerin son bulması beklenemez.

Reyhan Oksay

3 Mayıs 1999 Newsweek

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: