ANA BABA VE BAŞARI

Anne-baba-çocuk ilişkisi, temelde anne ve babanın tutum ve davranışlarına bağlıdır. Çocuklar arasında uyum bozukluğuna yol açan birçok vakaya, yeterli ve uygun olmayan ilk anne-baba-çocuk ilişkilerinin neden olduğu saptanmıştır.

Anne babanın tutum ve davranışlarını oluşturan nedenler incelendiğinde tüm tavır alışlarda olduğu gibi, anne babaların çocuklara karşı takındıkları tavrın da bir öğrenme ürünü olduğu görülür.

Anne ve babaların, çocuklara karşı tavırlarını etkileyen başlıca faktörler şöyle sıralanabilir:

· Anne ve babanın zihinlerinde nasıl bir çocuk istedikleri konusunda, daha doğumdan önce hayali bir çocuk kavramı oluşur. Dünyaya gelen çocuk, anne ve babanın beklentilerine uygun olmadığı takdirde, oluşan kırıklık sonucu, anne ve babada reddetme tavrı gelişir.

· Toplumun kültürel değerleri, çocuklarını yetiştirme konusunda anne ve babaların tutumlarını etkiler.

· Üstlendikleri ebeveyn rolünden haz duyan ve görevlerini gereğince yaptıklarına inanan anne ve babaların, çocuklarına karşı takındıkları tavırlar, çocukların nasıl yetiştiklerini bilemeyen, güvensiz ve kendilerini yetersiz hisseden anne ve babaya oranla, daha başarılı ve olumludur.

· Çocukların sayı, cinsiyet ve kişilik özelliklerinden memnun olan anne ve babalar, memnun olamayanlara oranla, daha uygun tavırlara sahiptirler.

ANNE VE BABANIN ÇOCUKLARINA KARŞI EN YAYGIN
TUTUM VE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ

Aşırı Koruma:
Anne ve babanın aşırı koruması, çocuğa gerektiğinde fazla kontrol ve özen göstermesi anlamına gelir. Bunun sonucu çocuk, diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olabilir. Bu bağımlılık, çocuğun yaşamı boyunca sürebilir ve aynı koruma duygusunu eşinden bekleyebilir.

Anaokulu öğrencilerimizden birinin velisi bir gün konuşma sırasında, çocuğun büyüyüp askere gittiğinde, üşütüp hasta olmasından ve onu yitirebileceğinden endişe ettiğini söylüyordu.

O günlerde çocuğun , 15 metre uzaklıktaki simitçiden simit alabilmesi ısrarımız üzerine gerçekleşebilmişti.

Bir başka örneği, 15 yaşındaki bir vakamız oluşturmaktadır. Kolej öğrenimi görmekte olan bu erkek ergenin, tuvalet temizliği, tırnaklarının kesilmesi, banyosunun yapılması ve saçlarının taranması anne babası tarafından yapılmaktaydı.

Hoşgörü Sahibi Olma:

Anne babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermeleri anlamına gelir. Böyle durumlarda çocuk, evine yönelik bir birey olur. Eğer anne babasının hoşgörüsü normal bir düzeydeyse, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı, toplumsal bir birey olmasına yardım eder.

Aşırı Hoşgörü ve Düşkünlük:
Aşırı hoşgörü ve düşkünlük çocuğu bencil yapar. O, daima diğerlerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle çocuklar ev içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum gösterirler.

5 yaşındaki A., genç yaşta çocuk sahibi olan anne ve babasının tek kızıdır. Anne ve baba, çocuklarının her arzusunu anında gerçekleştiren, ona karşı aşırı düşkün ve hoşgörülü kimselerdir. Öyle ki, çocuk,annesinden bir bebek isterken, farklı renkteki bir diğerini de babasından bekleyebilmektedir. Bu ortam içinde çocuk giderek bencilleşmiş ve arkadaşlarıyla uyum sağlayamayan bir birey haline dönüşmüştür. Zamanla A.,gördüğü filmlerdeki korku sahneleriyle arkadaşlarını korkutmaktan haz duyan ,onların oyunlarını bozan bir çocuk olur. Bu arada A., anne ve babayı yönlendirme yolunda çeşitli metotlar dener,geçirdiği bir hastalığı koz olarak kullanma, bunlardan biridir. A., zaman zaman: “Eğer istediğimi yapmazsanız, havale geçirir, bayılırım.” şeklinde anne ve babasını korkutarak isteklerini gerçekleştirmektedir.

Reddetme:
Reddetme, bir anlamda, çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinimlerini karşılamayı aksatarak, ona düşmanca duygular beslemek şeklinde tanımlanabilir. Bu ortamdaki çocuk, yardım duygusundan uzak, sinirli, duygusal kırıklıkları olan, diğerlerine, özellikle kendinden küçük ve zayıflara karşı düşmanca duygulara sahip bir birey olabilir.

Yeni çocuğu dünyaya gelen bir anne, ilk çocuğunun varlığından zaman zaman eşine şikayet eder olmuş ve babasının sevgisini kıskandığından: “Bu çocuk ölse hiç üzülmeyeceğim, ya oyada ben!” şeklindeki sözcükleriyle çocuğu reddetme duygusunu dile getirmiştir.

Bir başka anne , çocuğunun dünyaya gelmesiyle özgürlüğünün sona erdiğinden şikayet  etmiş ve bu nedenle çocuğundan nefret ettiğini söylemiştir.

Kabul Etme:
Anne babanın kabulü çocuğu sevgi ve sevecenlikle ele alması biçiminde davranışa yansır.

Kabul eden anne baba , çocuğun ilgilerini göz önünde tutarak , onun yeteneklerini geliştirecek ortam hazırlar. Kabul edilen çocuk , genellikle sosyalleşmiş , işbirliğine hazır , arkadaş canlısı ,duygusal açıdan dengeli ve mutlu bir bireydir.

Baskı Altında Bulundurma:
Anne ve babadan birisinin ya da her ikisinin baskısı altında kalan çocuk, nazik, dürüst ve dikkatli davranmasına karşın , çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı hassas bir kişilik yapısına sahip olabilir.

Suçlayan , cezalandıran ve sürekli karışan anne babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda genellikle isyankar tavır alışlarla birlikte ,aşağılık duygusu gelişebilir.

Çocuklara boyun eğme:
Çocuklarına boyun eğen anne ve babalar , evde onların egemenliğini kabullene kişilerdir. Bu tür ailelerde, çocuklar , anne ve babalarına  hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Bu çocuklar yalnız anne ve babalarıyla yetinmeyip zamanla ev dışındaki kimselere de egemen olmanın yollarını arayan birer birey haline dönüşürler.

Çocuk Ayırma:
Bütün çocuklarını eşit düzeyde sevdiklerini söylemelerine karşın, kimi anne ve babanın , bazı çocuklarını daha çok sevdiği gözlenmektedir. Böyle durumlarda anne ve babalar, sevdikleri çocukları diğerinden ayırarak, onları kayırırlar. Aşırı sevgi gören bu çocuklar , daha çok anne ve babalarıyla oyun oynamayı yeğlerken, akranlarıyla olan ilişkilerinde saldırgan ve baskıcı bir tavır içindedirler.

D. ailenin en büyük kız çocuğudur. Kendisinden küçük olan erkek kardeşine anne ve babası tarafından her zaman ayrıcalıklı davranılmış ve D. Daima küçük görülerek dışlanmıştır. Baba zaman içinde bu yanlış tutumunu değiştirmemiş ve çeşitli bilimsel uyarılara ilgi göstermemiştir. D. Yüksek öğrenimini tamamladığı yıllarda zaman zaman eve gelmeyen ,alkol kullanan, evde bulamadığı ilgi ve sevgiyi ev dışında arayan bir birey olmuş ve ne yazık ki, tam meslek sahibi olduğu bir dönemde yaşamına son vermiştir.

ANNE VE BABANIN UYGULADIĞI DİSİPLİN
Anne ve babaların uyguladığı tüm disiplin yöntemlerinin seçiminde kişisel deneyimleri kadar, yakın çevrelerinin de etkisi görülmektedir. Anne-baba-çocuk ilişkisi , çocuk yetiştirme ve ona uygulanan disiplin yöntemiyle yakından ilgilidir. Aşırı sert ve otoriter bir disiplin yöntemi, olumsuz ve itaatsiz çocukların yetişmesine neden olacaktır. Çocukların bu olumsuz davranışları, anne-baba-çocuk ilişkisinin , gelişim basamaklarında daha da bozulmasına yol açar. Bundan başka, anne ve babalarının uygun bir yetiştirme ve disiplin yönteminde görüş birliğinde olmadıklarına inanan çocuklar,onlara karşı sevgi ve güvenlerini yitirmeye başlarlar.

Sert ve otoriter bir baba, çocukta olumsuz tavırların oluşmasına ve onun uyumsuz bir birey olmasına yol açabilir. Nitekim yaptığımız araştırmada, suçlu gençlerin evden kaçmalarına, bir anlamda anti-sosyal davranışa ilk adımı atmalarına neden olan en büyük etkenin, %59 oranında, baba baskısı olduğu görülür. Suçlu gençler evden kaçma nedeni olarak, babalarının kendilerine fazla iş vermelerini ya da yaptıkları bir hatadan dolayı cezalandırma endişesini ileri sürmüşlerdir. Suçlu gençlerden birisi, suça ilk adımı şu şekilde attığını söylüyordu:

“Bir kış gecesiydi, babamla uyuşamadık, evden kaçtım. İstasyonda sabahladım. Ertesi gün  bankadan para çeken bir kadının para çantasını aldıktan sonra İstanbul’a kaçtım.”

Anne-baba tarafından suçlu gençlere uygulanan disiplin yöntemi de, ebeveyn baskısını doğrular niteliktedir. Gençlerin büyük bir bölümü, anne ve babaları tarafından dayakla cezalandırılmışlardır.

ANNE VE BABANIN DİKKAT ETMELERİ GEREKEN
BAŞLICA NOKTALAR

· Ana ve babalar, öncelikle çocuklarını tanımalı , onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmelidirler. Bu  konuda kendi tutku ve arzularına yönlendirme yapmamalıdırlar.

· Ana ve babalar, çocuklarındaki güven duygusunu pekiştirmek üzere onları yapıcı ve faal kılacak bir ortam hazırlamalıdırlar. Ancak bu ortamı hazırlarken verebilecekleri görevin , çocuğun yetenek ve kapasitesini aşmamasına özen göstermelidirler.

· Ana ve babalar, çocuk için en önemli besinin “sevgi” ve “sevecenlik” olduğunu bilerek , çocuklarına yeterince ilgi ve sevgi göstermelidirler. Bu konuda aşırıya kaçmamaya özellikle dikkat etmelidirler.

·  Ana ve babalar, eğitimlerinde , ünlü düşünür J.J.Rousseau’nun şu görüşünü gözden uzak tutmamalıdırlar: “Çocuğunuza hiçbir şekilde ağızdan ders vermeyiniz; o ancak derslerin tecrübelerini almalıdır. Ona hiçbir türde ceza uygulamayınız. Çünkü o, kabahatin ne olduğunu bilmez; ona asla af dilettirmeyiniz, çünkü sizi incitmesini de bilmez.” Rousseau bu sözleriyle çocuğa bilgiyi soyut düzeyde vermek yerine, “yaşatarak öğretme”nin önemine değinmektedir.

· Ana ve babalar, çocuklarının kendi kendini yönetmeleri yolunda başlattıkları girişimleri “yaşatarak öğretme”nin önemine değinmektedir.

· Ana ve babalar, çocuklarının kendi kendilerini yönetmeleri yolunda başlattıkları girişimleri “yaş küçüklüğü” vb. gibi nedenlerle engellememelidirler.

· Ana ve babalar, gelişimi normal yüzlerini, zorlu dönemlerini bilmeli, davranışlarını ona göre düzenlemelidirler.

· Ana ve babalar, her çocuğun kendine özgü niteliklerle donanmış , ayrı bir birey olduğunu düşünerek, diğer çocuklarla ve kardeşleriyle kıyaslama yoluna gitmemelidirler.

· Aile ve toplumca geçerli olan bazı kurallara uyma zorunluluğu çocuğa hatırlatılmalı uymadığı takdirde “insanlar arası ilişkileri anlatacak “ anlatacak türdeki yöntemlerle cezalandırılmalıdır. Hiçbir eğitimsel yararı olmayan bedensel yöntemler kullanılmamalıdır.

· Ana ve babalar, özellikle disiplin konusunda görüş birliğinde olmaya ve çocuğun yanında tartışmamaya özen göstermelidirler.

· “Oyun”un çocuğun gelişim ve eğitimi için önemli olduğunu düşünerek, bu faaliyete zaman ayırmaya çalışmalıdırlar.

*rehberlik.biz sitemden alınmıştır

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: