MADDE BAĞIMLILIĞI

21. yüzyılda çevre kirliliği, doğal afetler ve terörle mücadele veren dünya devletlerinin mücadele etmek zorunda oldukları bir diğer sorun da uyuşturucu madde kullanımıdır. Bu artık bir devletin iç meselesi olmaktan çıkmış uluslar arası platformda tartışılması, çözüm getirilmesi gereken bir sorun haline gelmiştir.

Bugün Avrupa ülkelerinde uyuşturucu madde kulanım yaşının 12’ye kadar indiğini çıkan yayınlardan takip etmekteyiz. Bu korkunç bir rakamdır. Bir milletin geleceği olan genç beyinlerinin uyuşturucu batağına saplanması çok üzücü bir hadisedir. Maalesef bu korkunç durum ülkemizde de yaşanmaktadır. Kamuoyunu uzun süre meşgul eden tinerci çocuklar bu üzücü hadiseye bir örnek teşkil etmektedir. Ülkemizin emniyet birimlerinin yaptığı çalışmalar sonucu ele geçen uyuşturucu maddenin parasal karşılığı devlet bütçemizi geride bırakmaktadır. Ülkemizdeki terörün kaynağında teşkil etmekte olan uyuşturucu madde ticareti alınan tüm önlemlere rağmen hızla yayılma göstermektedir. Akla hayale gelmeyecek yöntemlerle bu maddeyi piyasaya sürenlerle mücadele sadece emniyet birimlerinin vazifesi değil toplumsal bir görev olmalıdır. Ülkemizde 1998 yılının ilk 11 ayında yapılan operasyonlarda ele geçirilen uyuşturucu 10 tonu geçmektedir. Bu miktar Avrupa devletlerinde yakalanan uyuşturucunun %60’ını, dünya devletlerinde yakalananın %40’ını oluşturmaktadır.
Belki de bu maddelerin zararını tam olarak topluma duyuramıyoruz. İşte bu çalışmada bu maddelerin kimyasal yapılarını, insanlar üzerindeki etkilerini ve zararlarını tam olarak ortaya koymayı amaçladık. Bu çalışmayı okumadan ya da dinlemeden önce her sıkıntılı anında, ya da sevincinde sigara ya da alkole sarılan kişinin bu çalışmayla tanıştıktan sonra sigarayı eline aldığında bir nebze olsun düşünmesi, bir muhasebe yapması en büyük temennimizdir.

GENÇLİK DÖNEMİ
Gençlik tanımı güç ve sınırları belirsiz bir çağdır. Milli Eğitim Bakanlığı’na göre gençlik “buluğ çağına erme sebebi ile biyo-psikolojik bakımdan çocukluğun sonu ile toplum hayatında sorumluluk alma dönemi olan, çocukluk ve genç yetişkinlik arasında kalan 12-24 yaşları arasında ki gruptur. UNESCO’nun tanımına göre genç öğrenim yapan ve hayatını kazanmak için çalışmayan ve emri olmayan insandır. Gençlik çağının ortak özellik ve sorunlarını şu bağlılıklar altında toplayabiliriz.
1. Fiziki Gelişme ve Buna Bağlı Sorunlar :
2. Seksüel Gelişme ve Buna Bağlı Sorunlar :
3. Duygu ve Heyecanlarda Görülen Gelişme ve Buna Bağlı Sorunlar:
4. Sosyal Gelişme ve Buna Bağlı Sorunlar :
5. Kişilik Gelişimi ve Buna Bağlı sorunlar :

MADDE BAĞIMLILIĞI
Bağımlılık sözcük anlamıyla birey ve nesne(si) arasında bireyin seçimi ile kurulmuş aynilik ve süreklilik özelliği taşıyan boyutlu bir ilişkidir. Bu ilişkinin tanımı içinde, bireyin seçimi ile başlamış olmasına rağmen bireyin özerkliğini süreç içinde ortadan kaldıran bir yön vardır. Bağımlılığın gelişmesiyle birlikte yitmeye başlayan özerklik, bireyin daha öncesinde dağarcığında bulunmayan yeni (!) tür tutum ve davranışlar edinmesine yol açar. Bu da bireyin gerek kendi içi ortamına gerekse onu kuşatan dış dünyaya uyumunu olumsuz etkilemek suretiyle değişik sorunların doğmasına neden olmaktadır.
Madde bağımlılığı ilaç niteliğine sahip bir maddenin santral sinir sistemi (SSS)’ni etkilemesinden kaynaklanan, maddenin keyif verici etkilerini duyumsamak veya yokluğundan kaynaklanabilecek huzursuzluktan sakınmak için, maddeyi devamlı veya periyodik olarak olma arzusu ve bununla birlikte davranışsal reaksiyonlarla kendini gösteren bir durum olarak tanımlanabilir. Madde bağımlılığı dendiği vakit anlaşılması gereken, insanın duygu, düşünce ve davranışı üzerine doğrudan etkili, özgüllü olan bir süreçten bahsediliyor olmasıdır.

SİGARA
1- Tanım ve Tarihçesi
İnsanlık tarihinin en eski ve yaygın alışkanlığı olan tütün kullanımı, çağımızın en büyük toplumsal sorunlarından birini oluşturmaktadır. Tütün tutsaklığının her geçen gün daha da yaygınlaşarak özellikle genç kuşakları etkilemekte olduğu görülmektedir.
Sigara, bütün bitkisinin (nicotina tabacum) kurutulmuş olan yapraklarından hazırlanır. Tütün puro, enfiye, ve hatta çiğneme şeklinde kullanıldığı gibi, pipo ile de içilebilmektedir.
Tütünün anayurdu Amerika’dır. Avrupa’ya tütünü getiren Chiristopher Colombu (1492)’dur. Avrupa’ya getirilen tütün, Fransızların Portekiz de bulunan büyük elçisi Jean Nicot tarafından 1560 yılında Paris’e taşınarak kraliçeye takdim edilmiş ve saray bahçesine dikilmesi sağlanmıştır. Tütünün içindeki en önemli zehirli madde olan NİCOTİN, elçinin isminden gelmektedir.
Tütün keyif verici ve tedavi edici özelliğinin yanı sıra büyük yangınlara sebep olması ve kötü kokusu sebebiyle kralların, din adamlarının tepkisine neden olmuş ve zaman yasaklar konmuştur.
Tütün ilk kez Osmanlı’ya 17.yy.’da Venedikli ve Genovalı denizciler tarafından İstanbul limanına getirilmiş ve Osmanlı da kullanılmaya başlanılmıştır. Tütün içenlerin sebep olduğu büyük yangınlar nedeniyle IV. Murat ölüm cezasına kadar varan ağır yasaklamalar getirmişse de devleti yönetenlerin de tütün alışkanlığına tutulmuş olması, bu tip önlemlerin yürümesini engellemiştir.
Osmanlı da tütün üretimi ilk kez Batı Trakya’daki Yenice, İskeçe ve Kavala kentlerinde oluşmuştur. Kurtuluş savaşından hemen sonra 1924 yılında “Ulusal Tekel” kurulmuştur.
2. Sigara Bağımlılığı ve Nedenleri
Sigara bağımlılığına neden olan kimyasal madde nikotindir. Nikotin bağımlılığı tıbbi açıdan eroin, alkol ve kokain bağımlılığına benzerlik göstermektedir. Tiryaki olan bir insanın sigarayı bırakması eroin bağımlısının eroini bırakması kadar zordur.
Sigaradan ilk nefesin çekilmesi ile nikotin, birkaç saniyede beyine ulaşarak bazı merkezleri uyarmak suretiyle etkisini gösterir. Buna bağlı olarak, bağımsızların ilk nefesden sonra bir rahatlama, endişe ve sıkıntıların hafiflemesi ve zihnin daha hızlı çalışması gibi algıları olur. Ancak bu durum tahmin edinilenin aksine sigaranın yarattığı bir rahatlama olmayıp, çoğu kez yoksunluk hisseden kişinin vücudunun aradığı maddeye kavuşması ile duyduğu iyilik hissidir. Diğer taraftan, nikotin alımının kesilmesinden sonra ilk 24 saat içinde sigara için dayanılmaz bir istek, huzursuzluk, kızgınlık, endişe, dikkati toplama zorluğu, kalp hızının azalması, iştahın artması gibi bulgular ortaya çıktığı bilinmektedir. Bütün bu nedenlerden dolayı, sigara bağımlılığı Dünya Sağlık Örgütü tarafından artık ilaç ve madde bağımlılığına benzer bir hastalık olarak kabul edilmektedir.
Gençlik çağının ruhsal ve toplumsal özelliklerinin gencin sigaraya başlamasında ve bu alışkanlığını sürdürmesinde önemli bir etken olduğu görülmektedir. Gençlik çağında sigaraya başlama nedenleri, hemen hemen her araştırmacının ortaya koyduğu nedenler birbirleriyle eş değer olmuştur.

Sigaraya başlama nedenleri;
1- Toplumdan Kaçma Eğilimi,
2- Sıkıntı
3- Sigaranın Arkadaş Yerini Tutması,
4- Anne ve Baba Zıtlaşması,
5- Öfke ve Büyüklere Direnme,
6- Gösteriş, Büyük Görünme İsteği,
7- Arkadaşların Israrına Hayır Diyememe (Sigara Kötü Arkadaştan İyidir Değil, Kötü Arkadaştan Daha Kötüdür.)
8- Eğlence Aracı Olması,
9- Kendine Güven Sağlamak İçin.
Gençle özdeşleşme döneminde büyüklere benzemek, onlar gibi davranmak eğilimiyle sigara içmektedirler. Arkadaşları arasında üstünlük kurma, kendini kanıtlama, kendini kabul ettirme gibi onlara doyum sağlayan bu özentinin neye mal olacağının bilincinde değiller. Anne-babanın sigara içip içmemesi de bu alışkanlığın yerleşmesinde önemli bir unsurdur. Yapılan araştırmalar sigara içen anne-babaların çocuklarında bu alışkanlığın daha fazla yerleştiğini göstermiştir.
Ülkemizde yapılan incelemeler sigara tüketiminin büyük bir hızla arttığını, sigara içenlerin yaş ortalamasının gittikçe düştüğünü ortaya koymaktadır. Türkiye’de sigara içme tutkusu üzerinde yapılan araştırmalarda, alışkanlık öğrencilik dönemlerinde başlamakta ve %25’e kadar çıkmaktadır. Bu oran üniversite döneminde %40’a varabilmektedir.
3. Sigaranın Yol Açtığı Fizyolojik ve Psikolojik Sorunlar (Etkiler)
Sigara ve sigara dumanı çok miktarda ve değişik özellikte zararlı maddeler içermektedir. Yapılan araştırmalar sigara dumanında 4.000’den fazla zararlı madde bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu zehirli maddeler, tek bir sigara mevcut olan miktarı bir defa insan vücuduna doğrudan zerk edildiğinde ölüme neden olacak güçtedir.
Sigara dumanında bulunan zararlı maddeler ve etkileri tabloda verilmiştir.
Sigara Dumanında Bulunan Zararlı Maddeler

MADDE ETKİSİ TANECİK HALİNDE BULUNANLAR
Aromatik Hidrokarbonlar Kanser Yapıcı
Nikotin Sinir Sistemi
Fenol Kanser Yapıcı
Krezol Kanser Yapıcı
Beta – Naftilamin Kanser Yapıcı
N – Nitrozonornikotin Kanser Yapıcı
Benzopiren Kanser Yapıcı
Metaller (Nikel, Arsenik, Polonium 201) Kanser Yapıcı
İndol Kanser Yapıcı
Karbazol Kanser Yapıcı
Katesol Kanser Yapıcı

GAZ HALİNDE BULUNANLAR
Karbonmonoksit Oksijen kullanımı
Hidrosiyanik Asit Silia Hareketlerini Bozar
Asetaldehit Silia Hareketlerini Bozar
Akrolein Silia Hareketlerini Bozar
Amonyak Silia Hareketlerini Bozar
Formaldehit Silia Hareketlerini Bozar
Nitrojenoksitler Silia Hareketlerini Bozar
Nitrozaminler Kanser Yapıcı
Hidrazin Kanser Yapıcı
Vinil klorür Kanser Yapıcı

SİGARANIN SEBEP OLDUĞU HASTALIKLARI ŞU ŞEKİLDE SIRALAYABİLİRİZ.

I. Kanser :
a) Akciğer Kanserleri :
b) Ağız ve Larenx (gırtlak) Kanserleri
c) Pankreas, Böbrek, İdrar Yolları Kanserleri
sigara içmeyenlere göre içenlerde daha fazladır.
II. Kalp ve damar hastalıkları
a) Kroner Hastalığı
b) Hareketle Göğse Ağrılar Girer
c) Bacak Arterleri Hastalığı
%95 sigara içenlerde görülür.
III. Bronşit ve amfizem
IV. Mide ve duedeneum ülseri
V . Enfeksiyona yakalanma sigara içenlerde çok olur
VI. Akciğer tüberkülozunu alevlendirir.
VII. Cilt üzerinde fena tesir yaparak cildin vaktinden evvel buruşukluğuna yol açar.
VIII. Hamile kadınların, düşük yaptığı, doğuracağı çocuğun beslenemeyip zayıf olduğu, anormallikler tespit edilmiştir.
Sigaranın fizyolojik ve psikolojik etkileri olduğu gibi ekonomik etkileri de olmaktadır. Sigara içen bir kişi aylık ve yıllık olarak ne kadar mali külfete girdiğini birlikte görelim. 1 paket sigaranın ortalama fiyatı 2.450.000 TL’dir. Günde 1 paket içen bir kişi ayda sigaraya verdiği para 74.000.000.TL’dir. Bu da yılda 882.000.000.TL yapar. Bu kısa hesap sonucunda bir kişinin sigaraya verdiği bu paralar yerine daha başka neler yapabileceğini siz düşünün?…
4. Tedavi ve Tedbirler (Önlemler)
Sigaraya gerek duyulduğunda onun yerine, şeker, leblebi vb. yenmeli ya da su, meyve suyu içilmelidir. Ayrıca elde zincir, anahtar vb. oynamak da sigara isteğini azaltabilir. Sigara içenlerin yanında uzun süre kalmamalı, açık havada yürüyüş ve solunum açacak hareketler yapılmalı, beden eğitimi ve spora önem verilmelidir. Sık sık çok az ve hafif yiyecekler, sulu besinler almalı, yemeklerden sonra 5-10dk dinlenip, 5-10dk yürümelidir. Sigara bağımlısı olanlar için günün en zor zamanı akşamlardır. Akşamları ağır yemekten ve içkiden, kahveden kaçmalı, yemekten sonra bir süre televizyon izlemeye son verilmeli, yatana kadar oyalanacak ilgi çeken uğraşılar bulmalıdırlar. Böyle bir uygulamanın yaklaşık bir hafta on beş gün sürmesi, çoğunlukla sigara alışkanlığının sonu olabilir. Sigarayı bırakmış olmanın vermiş olduğu güvenlik duygusu bir daha başlamamanın en sağlam güvencesidir.
Sigarayı bırakma yolları ise şu şekilde sıralanmaktadır: Aniden bırakma, Azaltarak bırakma, Hipnoz, Düşük nikotinli sigara, Nikotinli sakız, Özel sigara filtreleri, Psikolojik tedavi.
Sigarayı bıraktıktan sonra en tehlikeli dönem 2-3 aydır. Çünkü sigarayı bırakanların %88’i ilk 58 gün içinde yeniden içmeye başlamaktadır
Sigarayı bırakmak için en fazla başvurulan yollardan biri profesyonel yardım almadır. Bu tür yardımlar çok farklı biçimlerde olabilmektedir: Örneğin;
– Öğretmeye ve koşullandırmaya dayalı yöntemler,
– İlaç temelli ve tıbba dayalı programlar,
– Hipnoz,
– Akupunktur,
– Çevresel uyarıcıları sınırlandırarak yapılan terapiler,
– Hayali senaryolar yazmaya dayalı terapiler
bu yollardan bazılarıdır.

Bazı insanlar sigarayı bıraktıktan sonra niçin tekrar içmeye başlarlar. Bunun da kendilerine göre geçerli nedenleri vardır yani bahaneleri vardır. Bu bahanelerin en ünlüleri ise şunlardır.;
1. “Ben zaten sigarayı kesin olarak bırakacağımı söylemedim. Onlar ısrar ettiler de ondan. Aslında benim iradem kuvvetli, istediğim an bırakabilirim.”
2. “Bende irade yok. Sigarayı bırakmam mümkün değil. Denedim olmadı.”
3. “Ne fark eder ki, eninde sonunda hepimiz o veya bu nedenle öleceğiz.”
4. “Sigarayı bırakmak bana zarar veriyor. Sigarayı bırakınca kilo alıyorum, dikkatimi toplayamıyorum, uyuyamıyorum, sinirli oluyorum. Sigaraya başlayınca bunların tümü geçiyor.”
5. “Benim kendime güvenim var. İstediğim zaman bırakır, istediğim zaman tekrar başlarım.”, vb. gibi mazeretler ileri sürerek tekrar sigara içmeye başlamaktadırlar.

ALKOL BAĞIMLILIĞI
1. TANIMLAR
Alkol : Alkol, diğer bazı zehirleyici maddeler gibi, keyif verici, alışkanlık ve iptila yaratan bir maddedir. İçki olarak kullanılan alkol etil alkoldür (C2H5OH).
Alkollü İçki : Bileşiminde çeşitli oranda alkol bulunan ve içildiği zaman geçici bir keyif ve sarhoşluk veren, zamanla da vücutta zehirleyici tesirler yapan ve birçok insanda alışkanlık yaratan içkilere denir.
Başlıca Alkollü İçkiler: Bira,Cin, Konyak, Rakı ,Şarap,Şampanya, Viski, Rom, Kokteyl….
Alkolizm: Bireyin beden ve ruh sağlığını, aile, sosyal ve iş uyumunu bozacak derecede sık ve fazla alkol alma ve alkol alma isteğini durdurmama ile beliren bir bozukluktur.
Alkolik Şahıs: Dünya sağlık örgütü içki içenle alkoliği ayırmak için şu tanımı yapmaktadır. “İçkinin işine engel olduğunu değilde, işinin içki içilmesine engel olduğunu düşünmeye başlayan kişi alkoliktir.”
2. TARİHÇE
Alkol ve Alkol kullanımı insanlık tarihi kadar eskitir. Taş devrinde yaşayan insanların bile alkol kullandığı sanılmaktadır. Anadolu, Mezapotomya, Mısır ve diğer Akdeniz ülkelerinde yaşamış eski insanların M.Ö. 5-6 bin yıl önce biraya benzer bir içki yaptıkları biliniyor. Efsaneler kuşaktan kuşağa aktarılan öyküler şarabın tufandan sonra Nuh peygamber tarafından dünyaya yayıldığını anlatmaktadır. Ayrıca dünyanın değişik yerlerinde adı efsanelere karışmış birçok peygamberin, mitoloji kahramanının çeşitli içkiler kullandığını anlatan öyküler kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze dek gelmiştir. Atinalı’ların Dionssas ve Romalı’ların Bacehus adında içki ve şarap tanrıları olduğu bilinmektedir.
İlk Babil krallık ailesinden gelen altıncı hükümdar olarak bilinen Hammurabi (M.Ö. 1728-1686) yasalarında şarabın elde edilişini ve alışverişini belirleyen hükümler olduğu görülmüştür.
16. Luis döneminde mayalanmış içkiler tıpta yer almıştır. 18. y.y. şarapla eşdeğer tutulmuş olan alkol terimi günümüzde etil alkol içeren (C2H5OH) maddeler ve özellikler için kullanılmaya başlanmıştır.
Alkol insan sağlığı ve davranışı üzerinde en önemli kötü etkenlerden biri olarak tanımlanmaktadır. Bu yüzden içkiye karşı ilk tepki M.Ö. 6.yüzyılda Isparta’da Salon yasaları ile olmuştur. Bu yasalar içki ve şarap tanrısı olan Dionisos adına düzenlenen törenleri yasaklamış, sarhoş olanların sokakta dolaştırılarak herkese gösterilmesini, alkol etkisiyle suç işleyenlerin çeşitli bir biçimlerde cezalandırılmalarını, hatta suçun niteliğine göre ölüm cezasına çarptırılmalarını buyurmuştur. Bu tepkiler zaman zaman birçok toplumda görülmüştür. En son olarak 1878’de Kanada’da, 1919-1934 yılları arasında Amerika’da alkollü içkilerin üretimi ve tüketimi yasaklanmıştır. Osmanlı padişahları arasında IV. Murat döneminde, alkol, afyon, tütün yasaklanmış, içenlere ölüm dahil çok ağır cezalar verilmiştir.
3. ALKOLİZMİN NEDENLERİ
Alkolizmin nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Alkolizmde tek neden aramak ve çok etkenli bir bozukluk olduğunu kabul etmek gerekir. Yapılan araştırmalara dayanarak henüz kanıtlanmamış olsa bile ileri sürülen nedenler iki başlık halinde özetlenebilir.
1. Biyolojik Nedenler
Araştırıcılara göre, soyaçekimle gelen sinir sistemi bozukluğu nedeniyle dengesiz kişilik yapısı gösterenler alkolik olmakta, alkoliklerde kişilik bozulmakta, böylece alkolün oluşturduğu kısır bir döngü ortaya çıkmaktadır.
İçinde alkolik kişilerin bulunduğu bir çevrede yetişen çocuk ve gençlerin soyaçekimle olmasa bile, “soya benzemeyle” alkolik olabilecekleri görüşü bugün içinde güncelliğini korumaktadır.
2. Psikososyal Nedenler
a) Kişilik Etkeni
Alkoliklerin alkole başlamadan önce ve çocuklarında hiperaktif-tutarsız, amaç ve değerlere fazla duyarlı olmayan, sosyapatiye eğilimli olduklarına dair bulgular ağır basmaktadır. Yine kişiliği oluşturan, içgüdü ve dürtü katmanından başlayarak yukarıya doğru bütün katmanlarda ki takıntı-saplantı yada bozuklular alkolizmin ortaya çıkmasını kolaylaştıran birer etken olarak kabul edilmiştir.
b. Toplumsal Etkenler
Din ve töreleri ile alkolü onaylamayan toplum kesimlerinde alkolizmin oranı düşüktür. Sosyo-ekonomik bakımından üst tabakalarda daha sık görüldüğü kesindir. Refah toplumlarında ise alkolizm en önemli sağlık sorunlarından biridir.
Kentleşme, sanayileşme, toplumsal çalkantılar göçler alkol tüketimini ve alkolizmi artıran toplumsal nedenlerin başında yer alır.
4. Birazda İstatistiki Veriler
Bağımlılık yapan maddelerden biri olan alkolün istatistiki bir dökümünü sunduğumuzda işin vahameti daha iyi anlaşılacaktır.
Irza tecavüzlerin %80’ni, Trafik kazası yapanların %61’ni, yangına sebebiyet verenlerin %16’sını alkol alan kişiler oluşturmaktadır. Alkol alan kişilerin almayanlara göre, 16 kat fazla düştükleri ve 30 kat fazla zehirlendikleri acı bir gerçektir.
Dünya sağlık örgütünün 30 ülkeyi kapsayan (ülkemizin de içinde olduğu) araştırma raporunda “ortalama vukuat yüzdeleri” şöyledir; Cinayetleri %85’i, Irza Tecavüzlerin %50’si, Şiddet Olaylarının %50’si, Trafik kazalarının %60’ı, Eşlerini dövenlerin %70’0i, İşe gitmeyenlerin %60’ı bu suçlarını alkollü iken işlemekte….
Akıl hastanelerinde yatanların %40 ile 50’sinde Genel tutuklamaların %50’sinde alkol temel sebebi oluşturmakta….
İntihar olaylarında da alkolün etkisi içmeyenlere oranla 58 kat daha fazladır.
Ülkemizde alkollü içki tüketimi 1994 yılında 900 milyon litre iken, 1995 yılında 1 milyar 200 litreye, 1996 yılında ise 1.5 milyar litre olarak tespit edilmiştir. Dünya alkol tüketimi sıralamasında 3.sıradayız.
Ülkemizde kişi başına düşen alkollü içki miktarı 15 litredir. (1970 yılında 1 litre, 1992 yılında 10 litre)
Alkol kullanan kadın ve erkekler, doğacak yeni nesillere büyük zararlar vermektedirler. Bu konuda aşağıda vereceğimiz “hamile iken içkiye devam eden kadınlarda” sakatlık türü ve yüzdesi yeterli bir fikir verebilir.
İçkiye devam eden annelerin çocuklarında;
Psikolojik sorunlar %89
Konuşma bozukluğu %80
Doku bozukluğu %80
Saldırgan tavırlar %72
Hormonal ve Cinsel bozukluk %46
Normalden küçük doğum %98
Duyma bozukluğu %41
Göz bozukluğu %25
Ortopedik arıza %33
Dudak ve parmaklarda bozukluk %91
Cilt ve tırnak arızaları %30
Kalp zafiyeti % 29
İçkiye devam eden hamile annelerden doğacak 100 çocukta meydana gelebilecek yukarıdaki arızaların toplamı 930’dur. 100 çocukta 930 arıza. “1 çocukta 9.3 arıza demektir.” Bu durumda içkiye devam eden hamile annelerin sağlam çocuk doğurma ihtimali sıfırdır.
AMATEM’e göre “Her yıl 1 milyon çocuğun içkiye başladığı ifade edilmektedir.”
5. Alkol Kullanımının Neden Olduğu Sorunlar
Alkolizm, insan sağlığını, aile huzurunu, cemiyetin temel değerlerini ahlakı ve ülke ekonomisini, hatta savunma gücünü tahrip eden ve sayısız kötülüklere sebep olan bir alışkanlıktır.
Alkol, vücudun ihtiyacı olan bir besin maddesi değildir. Vücudun iç organları alkole (zehir) yabancı muamelesi yaparak, bu maddeyi vücuttan bir an önce atmak için aşırı derecede faaliyet gösterirler. Normalin üstünde yapılan bu çalışma ise, bu organların aşırı derecede yorulmasına ve yıpranmasına neden olur. Alkolün doğrudan ve dolaylı tesiri ile vücudun çeşitli organlarında rahatsızlık meydana gelir.
1. Alkolün Merkezi Sinir Sistemi Üzerine Etkisi
Alkolün vücutta en hızlı etkisini gösterdiği yer beyin, yani merkezi sinir sistemidir. Alkol başlangıçta beyin faaliyetini hızlandırmasına rağmen bu hızlanma giderek azalmakta ve beyin faaliyetleri yavaşlamaktadır. Alkol önce beyni etkileyerek algılama, heyecan, zeka, uyum, muhakeme ve davranışları da etkilemektedir. Algılama ve hareket işlevlerinin koordinasyonunu sağlayan omurilikte alkolden etkilendiği için, beceri, refleks ve hareket gücü bozulmaktadır. Aşırı alkol solunumun durmasına da neden olabilir.
Alkolün beyin ve sinirler üzerine yapmış olduğu etkilerin sonucunda birçok sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bunların en önemlileri şunlardır; Sinirlerde iltihap ve felçler, hayaller görmek, Aşırı kıskançlık ve aldatılma korkusu biçiminde ortaya çıkan düşünce bozukluklarıdır v.b.
Yine, “görme siniri bozukluğu ve çift görme, sara nöbetlerinde artma ve delirme” gibi hastalıklarda kendini göstermektedir.
2. Alkolün Sindirim Sistemi Üzerine Etkisi
Alkol karaciğerin glikoz deposunu azaltmakta ve oksijenleşmesini bozmaktadır. Karaciğer hücresi ise oksijensizliğe karşı hassastır. Alkolün karaciğer üzerine zehirli etkisi, karaciğer yağlanması, iltihaplanması ve sonuçta “siroz” meydana gelmesi şeklinde olmaktadır. Sirozda normal faaliyet görecek karaciğer hücrelerinin yerini bağ dokusu, bağ dokusu hücreleri almıştır. Karaciğer sertleşmiş ve normal faaliyetlerini yapamayacak hale gelmiştir. Alkoliklerde siroz görülme oranı normal şahıslardan 8 kat daha fazladır.
Alkolü devamlı kullananlarda sindirim sistemi ile ilgili olarak ağızda kanser, yemek borusu iltihabı, yemek borusu kanseri, mide iltihabı, hazımsızlık, beslenme bozuklukları, alkole bağlı sarılık ve karaciğer kanseri gibi hastalıklara rastlanmaktadır.
3. Alkolün Solunum Sistemi Üzerine Etkisi
Alkol solunum yollarını tahriş eder, fazla alınırsa solunumu felç ederek öldürür. Yapılan araştırmalar sonucu, alkoliklerde ağız, yutak ve gırtlakta alkol kullanmayanlara göre daha fazla kanser oldukları ortaya konmuştur. Bununla beraber müzmin solunum yolları ve akciğer hastalıkları ile akciğer veremi, normal fertlere göre, alkol kullananlarda yüksek oranda görülmektedir.
4. Alkolün Dolaşım Sistemi Üzerine Etkisi
Alkolün dolaşım sisteminde en fazla etkilediği organ kalptir. Bütün iç ve dış organlar faaliyetlerini kan sayesinde yaparlar. Kan dolaşımını kalp idare eder. Devamlı alkol alanlarda kalp atışı daima hızlıdır. Bu hızlılık ise kısa zamanda kalbin etrafında yağ bezleri meydana getirir. Her uzvun kendine mahsus hacim ve satıhları anormalleşir, şahsın normal teneffüsünü zorlaştırır. Zira kalp etrafında yer alan yağ bezleri sadece teneffüsü ortadan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda damarların genişlemesine, sertleşmesine ve tansiyonun yükselmesine sebep olur. Normal çalışmasını kaybeden kalp, kısa zamanda durabilir.
5. Alkolün Diğer Vücut Sistemlerine Etkisi
Yüz ve Ciltteki Etkisi
Alkol olan bireylerin yüz ve ciltleri daima kırmızıdır. Yüz ve derideki kılcal damarlar genişler. Yüzler ve burun şişer, bu bölgelerde nokta nokta kızarmalar görülür.
Süt ifraz eden guddeler üzerindeki etkisi
Alkol alan anaların sütüne karışan alkol emzikteki çocuğa zararlı tesirler yapar. Ve süt guddelerini çalışamaz hale getirir. Alkol ana sütüne 20-40 dakika sonra karışır.
Cinsi iktidar üzerindeki etkisi
Alkol seks organlarının hormonal fonksiyonlarını etkileyerek, sperm oluşumunu azaltır.
Alkol bağımlılarında görülen Ruhsal bozuklukları şu şekilde sıralayabiliriz:
Patolojik Sarhoşluk; Çok az miktarda alkol alındıktan sonra aşırı taşkınlık, saldırganlık ve bilinç bulanıklığı. Uyandıktan sonra hiçbir şey hatırlamaz.
Nesnike Halusinozu; İşitme sanrıları ve bunların sonucunda çeşitli davranış bozuklukları.
Beyincikte Bozulma; Dengesizlik, durma ve yürüme güçlüğü vb. nöbet nöbet gelen içki içme isteği (Dipsomania).
Renk Görme Bozukluğu, Alkol Paranoyası, Korkosaf Psikozu (Bellek bozuklukları ve bilinç bulanıklığı söz konusudur. Sonuç bunamadır.), Alkol sarası (Kasılma ve koma halidir.)
İntihara ya da başkalarını öldürmeye yol açabilen alkolizmin ilk uyarıcı işaretleri şunlardır; Artan tüketim, Aşırı davranışlar, Hatırlama güçlüğü,Sabahları içme davranışı.
6. Tedavi
Alkol bağımlılarının tedavisinde temel gaye, alkol içilmesinin kesilmesi, alkol almaya yol açan ruhsal nedenlerin ve toplumsal sorunların çözülmesi ve bağımlı olan bireylerin alkol nedeniyle yitirdiği toplumsal rol ve konumuna yeniden dönmesi, eski başarı ve becerilerini kazanmasıdır.
Tedavi Şekilleri
a. Antabus Tedavisi: Antabus veya benzeri ilaçlardan biri hastaya verilince hastada kriz meydana gelir. Baş dönmesi, göz kararması, tansiyon düşmesi, vücutta kızarıklık, terleme, ateş basması, uyuşukluk, kalp atımında hızlanma gibi belirtiler oluşur. Hasta paniğe kapılır, ölüm korkusu hisseder. Bu şekilde birçok tatbikat yapılır. Tedavi, hastanın alkol arzusu kayoboluncaya kadar sürer.
b. Nefret Terapisi: Emetine ve apomorphine gibi maddeler şartlandırma esasına kullanılır. Enjeksiyon sonucu meydana çıkacak olan bulantıdan önce hastaya alkol verilmekte böylece içkinin kokusu, görüntüsü ve tadının, kusma ile ilişkilendirilmesi sağlanmaktadır. Bu işlem tekrarlandıkça, klasik koşullanma sayesinde amaca ulaşılmakta, hastanın içkiden nefret etmesi ve tiksinmesi sağlanmaktadır.
c. Psikoterapi: Alkolik, alkolün yol açtığı zararlara karşı uyarılır. Bunlardan kurtulmasının alkol kullanmamaya bağlı olduğu hatırlatılır. Şahsiyet yapısının güçlendirilmesine yardım edilir.
d. Sosyoterapi: Alkol konusunda eksiksiz bir tedavi programı genellikle, alkoliğin yaşamını ve çevresini değiştirmeye yönelik çalışmaları da içerir. Bu da yapılacak sosyoterapilerle ve diğerbazı etkinliklerle mümkündür.
e. Hipnoterapi: Bu metodun esası ya alkoliğe içkiden zevk almadığını ya da içince hasta olacağını telkin etmektir. Hasta bu gibi telkinlere uzun süre dayanamamaktadır.
Zararlı alışkanlıklardan olan alkol zaman zaman edebiyata da girmiştir. C. Sıtkı Tarancı bir şiirinde alkolü şöyle anlatıyor:
“Haydi Abbas! Vakit tamam
Akşam diyordun işte oldu akşam
Kur bakayım çilingir sofrasını
Dinsin artık bu kalp ağrısı
Şu ağacın gölgesinde olsun
Tam kenarında havuzun
Aya haber Sal çıksın bu gece
Görünsün şöyle gönlümce”
Bir süre sonra Tarancı, “Paydos” şiirinde bakın ne diyor.
“Paydos bundan sonra çılgınlıklara
Sert konuşmaya başladı aynalar
Yetişir koştuğum aşkın peşi sıra
Bitirdi beni bu içki, bu kumar.”

7. ALKOLLE İLGİLİ İBRETLİ SÖZLER:
“Alkolizmin başı biradır. Bira tüketiminin artması alkolizmi yaygınlaştırır. Alkolik gençler yarının ölüleridir.” (Prof. Dr. Coşkun Sarmaş)
“Alkol, sefaletin kaynağı, hapishane ve tımarhanelerin sermayesidir.”(G. Ballet )
“Neler çektim içkiden bilseniz. Sokaklarda mı yatmadım, komalara mı girmedim. Ama artık kararlıyım, içki içmeyeceğim. Benim paraya düşkünlüğüm fazladır. Buna rağmen deseler ki al şu bir milyonu, bu bir yudumu iç. Vallahi içmem.” (1972, Münir Özkul)

UYARICI ve UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLILIĞI
“Yaşamak… Yaşamadan yaşamak… Ölmek… Ölünce cennete mi giderdim acaba? Allah beni seviyor muydu? Bilmiyorum. Neyimi sevsin? Ben onu terk ettim, diye düşünüyordum. Yoksa o mu beni terk etmişti? Esrar ve hap aldıkça, iğne yaptıkça, bu düşüncelerin şiddeti artıyor, almazsam yaşama umudum kayboluyordu. Çıldıracaktım. Yoksa çıldırmış mıydım? Bilemiyorum”
“Şimdi anladım ki, bu ilacı bir kere tanıyıp kullanmak bütün hayatı yok ediyor. Ailemi, geçmişimi, geleceğimi, sevgilimi, her şeyimi yitirdim. Kısaca, güzel olan her şeyi bir iğnelik mutluluk uğruna silip attım. Üstelik sürekli bırakma isteği ve bunu başaramamak da benim için ayrı bir kaygı kaynağı oldu. Kendime güvenim, saygım kalmadı. Yaşama gücümü ve sevincimi kaybettim. En kötüsü asla düzelemeyeceğim endişesi…”
Bunlar, hayatlarının baharında, çağımızın getirdiği en büyük tehlikelerden birinin, uyuşturucu illetinin pençesine düşmüş bedbaht gençlerden yalnızca ikisinin feryatlarıdır. Dünyada bunlar gibi binlerce, yüz binlerce milyonlarca insan vardır. Uyuşturucu kurbanlarının sayısı her geçen gün çığ gibi artmaktadır. İşin en ürkütücü yanı, salgının yalnızca bir ülkeye veya bir topluluğa has olmamasıdır. Dünya çapında bir yayılma gösteren uyuşturucu maddeler, zengin-fakir farkı gözetmeksizin, her ülkeye ve her topluluğa süratle sızmaktadır.
Peki nedir bu uyuşturucu maddeler ve bağımlılığı?
Tıp dilinde uyuşturucu madde bağımlılığı “Kişinin tabii veya sentetik yolla elde edilen bir maddeyi iradesi dışında almak zorunda kalışı” veya “kendini psişik ve bazen ilave olarak fizyolojik belirtiler gösteren ve alınan maddeye karşı arzu veya açlık oluşmasından ötürü o maddenin kişi tarafından devamlı ya da periyodik olarak kullanılmasıyla ortaya çıkan durum” olarak tarif edilmektedir.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) uyuşturucu bağımlılığında bilhassa şu özellikleri tespit etmişti.
· İrade ve mantık ile önlenemeyen uyuşturucu kullanma isteği.
· Uyuşturucu maddenin giderek artan dozda kullanılmasının engellenememesi.
· Kişinin uyuşturucuya fiziki ve ruhi olmak üzere tam bağımlılığı,
· Bağımlının şahsiyetinin tamamen çöküşü, bedenen ve ruhen meydana gelen ve hayatına mal olabilen tahribat.
Gerek İlaç Gerekse Uyuşturucu Bağımlılığının Yayılmasındaki Etken Faktörler
– Toplum içinde tıbbın ve ilaçların bütün sorunları çözümlediği hakkında geniş ve yaygın bir yanlış inanışın olması ve çoğu zaman bu nedenle sıkıntılardan ve korkulardan kurtulmak ve beğenmediği çevreden geçici bir süre uzaklaşmak için kişilerin ilaç alma eğiliminin doğması,
– Uyuşturucu maddelerin gelip geçici olarak keyif, ferahlık ve mutluluk vermesi,
– Gençlerin, çevrenin ve geleneklerin baskısını kırma, onlardan bağımsız olduğunu gösterme isteği. Bu tür gençler, giyiniş, zevk ve davranış yönünden farklı olan bir alt grup oluşturarak diğer gençler içinde özendirici olmaları.
– Bazı uyuşturucuların yaratıcılık verdiği, öğrenmeyi kolaylaştırdığı hakkındaki yanlış inanış…
– Uyuşturucuların gençler arasında sosyal ilişkiyi kuram aracı olarak kabul edilmesi, ruhi inhibisyondan ve pısırıklıktan kurtulmak için bu tür maddelerin alma isteğinin olması.
– Uyuşturucuların bazı toplumlarda kolaylıkla elde edilmesi.
Uyuşturucu Madde Alışkanlığının Genelde Dört Özelliği Sahip Olduğu Görülür
1. insan beynini uyuşturması ve iradeyi dumana uğratması, yeni uyuşturuculuk vasfı,
2. Hangi şart altında olursa olsun uyuşturucu maddeyi veya ilacı kullanmayı sürdürmekte önüne geçilmez. Bir arzu ve ihtiyacın duyulması.
3. Zamanla kullanım miktarının artırılması lüzumu.
4. İlacın tesirine karşı Psikolojik veya Fizyolojik bir ihtiyacın duyulması. Yani bağımlılığın oluşması.
Gelişen teknolojiye paralel olarak gittikçe bağımlılık yapıcı uyuşturucu maddelerin adetleri artmaktadır. Bunların her birisinin insana olan etkisi ve bu etkiden ortaya çıkan zararlar bazı farklılıklar göstermiş olmakla beraber, bir genelleştirme yaparak ortalama bir şekilde yapmış oldukları zararları şöyle sıralayabiliriz:
1. Müptelanın yanlış olarak alacağı miktarı hesaplamaması üzerine ölüme, kollaps ve koma ortaya çıkabilir.
2. Kişi birkaç defa uyuşturucuyu aldıktan sonra hemencecik alışkanlık husule gelir. Maddeye karşı gittikçe bağımlılığı (fizyolojik ve psikolojik anlamlarda ve toleransı (aynı etkiyi elde etmek için gittikçe artan miktar) artar. Bu durumda maddeyi elde etmek için müptelanın dünyada feda etmeyeceği hiçbir şey söz konusu değildir.
3. Beyin dokusunun kimyası, fizyolojisi değişmiş olduğu içindir ki, ruhsal elementlerin, fonksiyonların teker teker her birisi normal dışı bir şekilde çalışmaya başlarlar. Böylece algılama, zeka, bellek, düşünce, muhakeme, bilinç, irade, iç görü, duygulanım, kişilik, konuşma, otokritik tutum, davranış bozuklukları, çarpıklıkları, kusurları ortaya çıkar ve müptela kişi bunlarla, düşük bir düzeyden ait olduğu toplum içerisinde yaşamını sürdürüp, uyumunu (adaptasyonunu) sağlamaya çalışır. Sonuç itibariyle, dejenere olur, bunar gider. Amacını yitirip, rollerini kaybeder. Suç işlemeye karşı büyük bir eğilim göstermeye başlar.
Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin türüne göre etkileri ve bağımlılık yaratan miktarı farklı olmakla birlikte bu tür maddelerin hepsi de doğrudan bağımlılık sağlar ve doğrudan doğruya kişinin bilinç alanını etkiler.

Bilinç üzerine etkileri sıra ile şöyledir:
– Bilinç Alanının Daralması: Düşüncelerin bağlanmasında güçlük, dikkat yöneltilmesinde yetersizlik.
– Bilinç Alanındaki Şaşkınlık: Kişi sis perdesi varmış gibi dış dünyadan ayrılır.
– Bilinç Alanının Bulutlanması: Bilincin açıklığı kaybolmuştur. Kişi şaşkın, donuk, duygusuz ve ağır durumdadır.
– Bilinç Bulanıklığı: Kişinin kendisi ve çevresi ile ilgili uyumu bozulmuştur. Durgun ve donuk olabildikleri gibi taşkınlıkta gösterebilir.
– Alacakaranlık Durumu: Rüyayı andıran bilinç bulanıklığıdır.
– Koma Öncesi: Bilinç kaybının başladığı dönemdir. Hasta en çok şiddetli bedensel uyarılara cevap verir.
– Koma: Uyarılara cevap alınmaz. Gözler birbirinden ayrı olarak istem dışı hareket edebilir.
– Ölüm: Göz bebeklerin küçülüp, iğne başı gibi olması geri dönülemez duruma gelindiğini gösterir. Sonuç ölümdür.
Bilinen uyuşturucu madde çeşitlerinden bazıları şunlardır: afyon (opiom), esrar, kokain, amfetaminler, L.S.D. v.b.

İLAÇ İPTİLASINDA, MÜPTELALARDA ALIŞKANLIKTAN RUHİ HASTALIKLARA UZANAN GELİŞME TABLOSU
ALIŞKANLIĞA GEÇİŞ DEVRESİ
İlaçla rahatlama
Alınan ilaç miktarının artırılması
Psikolojik iptilanın başlaması
İlaç alt kültürünün yerleşmesi
Hasta olduğunu kabul etmeme
Suçluluk hissi
Fiziki iptila
Devamlı pişmanlık
İlaç almak için sebep uydurma
Kontrol kaybı

RUHİ BOZUKLUKLARIN BAŞLAMA DEVRESİ
Aile ve çevreden kopma
Sebepsiz kızgınlık
Saldırganlık
Beslenme bozuklukları
Hafıza kaybı

DÖNÜŞÜN İMKANSIZLAŞTIĞI KRONİK DEVRE
İrade kaybı
Fiziki ve ruhi çöküntü
Şahsi ve içtimai bütün değerlerin kaybı
Düşünce bozuklukları
Fiziki ve ruhi bağımlılık

BAĞIMLILIK YAPAN MADDELER VE ÖZELLİKLERİ
ALKOL · Gerginliği azaltır
· Sosyal ilişkileri kolaylaştırır
SEDATİFLER BARBÜTÜRATLAR · Gerginliği azaltır.
· Dinlenme ve uyku sağlar

UYARICILAR AMFETAMİNLER
· Uyanıklık ve güven duygularını artırır
· Yorgunluk duygularını azaltır
· Uzun süre uyanık durmayı sağlar

KOKAİN · Yorgunluğu azaltır
· Dayanma gücünü artırır
· Cinsel güdüleri uyarır

NARKOTİKLER OPİUM VE TÜREVLERİ
MORFİN
EROİN

KODEİN · Fiziksel acıyı hafifletir dinlenme sağlar.
· Kaygı ve gerginliği hafifletir.

PSİKODELİKLER ve HALUSİNOJENLER MARİJUANA
HAŞİŞ

LSD · Düşünce, davranış ve tutumlarda değişiklik yapar
· Zihni açar

ÖNEMSİZ SAKİNLEŞTİRİCİLER
LİBRİUM
VALİUM · Gerginliği ve kaygıyı azaltır.
· Dinlenme ve uyku sağlar
Not: Uyuşyurucuı maddeler ilk başlarda faydalı gibi görünse de ilerki aşamalarda fiziki ve psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır. En son aşamada ise ölüme sebep vermektedir.

UYUŞTURUCU MADDELERİN TEDAVİSİ
Tıbbi merkezlere tedavi için başvuran veya resmen sevk edilen müptelalık vakalara ayaktan değil, fakat mutlaka yatırılarak tedavi altına alınmalıdır. Tıbbi tedavinin esasları vakanın özelliğine göre ele alınır ve yürütülür. Vücutta uyuşturucu maddenin yerini tutacak ilaç cinsinden maddeler (metadon gibi) son zamanlarda geliştirilmiştir. Yattığı sürece, psikoterapadik bir yanaşma yapılarak, uğraş tedavilerine, grup tedavilerine ve diğer rehabilitasyon çabalarına sokularak ekip çalışmaları sonucunda, taburcu edildikten sonra toplumda ve ailesi içerisinde yekinen izleyerek topluma tekrar kazandırılmaya çalışılır. Bütün bunlar en iyi şekilde yapılmış olsa bile vakanın nüks etmesi olasılığı büyüktür. Yani, çoğu zaman kişi tekrar uyuşturucu maddeyi almaya, kanına sokmaya, bedenini ve ruhunu parçalamaya devam eder.

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: