KİŞİLİK KURAMLARI

İnsanların duygu, düsünce, algilama, tutum ve davranis bakimindan farkliligi, onlarin kisiligini belirler. Kisilik, her bir insan için az çok degismezligi bulunan, duygu, düsünce, algilama, tutum ve davranis kaliplarinin o kisi için olan bütününe verilen addir.

Kişi toplum içinde ve küçük gruplarda yaşar. Bu çevre degisik iliskileri, etkilesimleri ve kosullari getirir. Bir kimse bu etkenlere bagli olarak kisiligin çesitli yönleri açisindan baska zamanlarinkinden farklilik gösterebilirse, bu, onun kisiliginin degistiginin kaniti degildir. Bu kisiligin o zamana kadar bilinmeyen bir yanindan kaynaklanmis davranistir.
Bazi arastiricilar kisilik özelliklerini kutuplastirarak içe-disa dönüklük diger bazilari kisilik yapilarinin siniflandirilmasiyla, daha baskalari kisilik kaliplarini olusturan kisilik özelliklerini neden bu kaliplar içinde daima bulundurduklari sorusu ile digerleri kisiligin belirleyicilerinin hangi etkenler oldugu sorusu üzerinde durmuslardir. Kisiligin aile içi erken yasantilardan nasil etkilendiginin, biçimlendiginin ve iç dinamigiyle nasil islev yaptigini ele ilk görüs psikanalitik kuramdir.

Traid = Özellik = Cimrilik
Savurganlik
Bencillik
El sevenlik(baskalarini sevme)

INSAN TIPLERINE GÖRE KISILIK ÖZELLIKLERI
Sheldon
Sindirim sistemi hakimiyeti, Endomorfik vücutta yumusak yag dokusu hakim

Belirgin kas ve kemik gelisimi, Mezomorfik kuvvetli, iri
Bel ve sinir sistemi gelisimi  Ektomorfik belirgin

Kretcmer
Kilolu, rahat, konuskan, Sikloid sosyal
Ince ve uzun, zayif yapida, içe kapali, sosyal Sizoid degil

Jung
Az konusan, hassas, yaratici, kendi iç Içe Dönük dünyasina dis dünyadan daha fazla önem veren, dis iliskilerinde güvensiz
Iliskilerden hoslanan, sosyal ilgi alani fazla, disÞ Disa Dönük iliskilerde güvenli, iç dünyadan çok dis dünyaya önem verir.

TIP ve TRAIT FARKLILIKLARI

Tip kavrami sosyal degerlerden çok kaliteye dayanir. Traitle yapilan siniflama sayisaldir. Tipte devamlilik yoktur, birey gruplardan ya birine ya da digerine girer. Traitte devamlilik vardir. Bireyler davranislarina göre karsilastirmali olarak o trait için bir ölçek üzerinde belirlenebilir. Örnek; A grubundaki birey, B grubundakine benzemez anlamina gelir.
Tip kavrami belirsiz, trait kavrami karmasiktir. Insanlar arasindaki farkliliklar, derece farkliligi ve niteliksel farkliligi içerir. Örnek; geri ve ileri zekali yoktur, bunlar zekanin dereceleridir. Körlük yoktur, bu görmezligin bir derecesidir. Degisik traitlerin belirlenip ölçülmesiyle kisilik testleri olusturulmustur. Kisilik testleri trait ölçmeyi hedefleyen, yapilandirilmis ve yapilandirilmamis diye 2 grupta ele alinan ölçeklerdir. Yapilandirilmis kisilik testleri arastirmalara dayali olarak toplum içinde o özelligiyle normal derecelerinin belirlenmesiyle, kisiligin bu normale göre kiyaslanmasi esasina dayanan testlerdir.
***Yapilandirilmis testlerin geçerliligi fazladir.

PSIKANALITIK KURAM
(Sigmund FREUD)

Kendi döneminin bilimsel görüslerinin psikolojiye aktarilmasi özelligidir. Nedensellik ilkesi(Determinizm)’ nine temelini olusturur. Her seyin nedeni vardir, davranislarinda nedeni vardir. Bu anlayis ilk kez psikolojiye objektif yaklasimi getirmistir. Freud histerik vakalarin tedavisi sirasinda, davranisi yönlendiren bilinçdisi etkenleri kesfetmistir. Freud’un kurami biyolojik bir psikoloji kuramidir. Davranisin temelinde fizyolojik bir takim mekanizmalar oldugu görüsü vardir. Freud’un kendisi nörologdur. Tip fakültesinden atilmistir.
Libido, yasam enerjisi demektir. Libidonun kaynagi cinsellik ve saldirganlik dürtüleridir. Freud tedavi teknigi olarak psikanalizi gelistirmistir. Psikanalizin her seansi 50 dakika olmak üzere, haftada 5 gün ve 5 yil süreyle devam eden tedavi seklidir. Çok zaman ve para gerektirdigi için günümüzde uygulanmamaktadir. Bunlarin yerine psikanalitik psikoterapiler uygulanir. Bunlarin psikanalizden farki, daha kisa süre içinde daha temel sorunlari ele alarak ve yeni ortaya çikarilmis terapi tekniklerini de bünyesine katarak uygulayabilmesidir. Freud hipnoz konusuyla tedaviye baslamistir. Sonra bu teknigi birakip yerine serbest çagrisimi kullanmistir. Genelde psikanaliz su sekilde uygulanabilir:
“ Orta düzeyde isiklandirilmis bir odada, hasta bir divana uzanir. Onun bas kisminda hastanin göremeyecegi sekilde terapist oturur. Terapist hastaya aklindan geçenleri sansürsüz olarak anlatmasini söyler. Bunlari eksiksiz not eder. Buna transferans denir. Transferans daha sonra analiz edilir. Bu tedavinin bir parçasidir. Kisinin geçmisinde, onu etkileyenler genelde ana-babalardir. Bilinç disi olarak hasta, terapisti anne babasi yarine koyar. Ona iliskin duygularini bu sekilde çözümleme sansi olur.
Terapistin onlardan farkli kisiligi oldugunu fark ettigi zaman, günlük iliskilerinde, bu iliskilerini bozan aktarimlarini anlamis olur. Freud rüya analizi, dil ve kalem sürçmeleriyle, fikra analiziyle bilinçdisini anlayabilmeye çalisti. Psikanalitik teorinin 5 ana ögesi vardir:

1. Topografik Ögreti (bilinç, bilinç disi, bilinç öncesi)
2. Yapisal Ögreti ( id, ego, süper ego)
3. Genetik Ögreti ( oral, anal, fallik, latans, genital)
4. Ekonomik Ögreti
5. Dinamik Ögreti

1. Topografik Ögreti : Bilinç, bilinç öncesi ve bilinç disi diye 3’e ayrilir. Freud’a göre bu bilinç durumlari buzdagina benzetilebilir. Freud’a göre yasamimizi bilinç disi yönlendirir. Bilinç disi kolaylikla erisemeyecegimiz ancak serbest çagrisimla, rüya ve fikra analizi, dil ve kalem sürçmeleriyle, ulasabilecegimiz bir bilinç bölümüdür. Burasi bizi etkileyen çocukluk yasantilarinin unutmak istedigimiz, toplum tarafindan dislanan, içgüdülerimizle baglantili bölümüdür. Cinsellik ve saldirganlik dürtülerin merkezidir. Bilinçdisina hipnozla ulasabiliriz. Hipnozla kisiye, hipnozun sonunda kendini mutlu hissedip, pencereyi açip disari bakacagi telkini yapilirsa, uyaninca ilk önce bunu yapar. Neden yaptigini bilmez. Bilinçdisi, yasamimizi yönlendiren inançlari da kapsar. Bilinçöncesi, unuttugumuz ancak hatirlamak istedigimizde hatirlayabilecegimiz, enformasyonlari (bilgi, duygu) içerir. Bilinç, farkinda oldugumuz yasantilardir.

Topografik Ögretide Bilinçdisina Ulasma Yollari :
a. Düslerin çözümlenmesi
b. Serbest Çagrisim
c. Dil ve Kalem Sürçmeleri
d. Projektif Testler
e. Hipnoz

2. Yapisal Ögretiye göre : Id, ego ve süper ego kavramlari vardir. Id, kisiligin dogustan varolan bölümüdür. Yeme, içme, hava alma türünün devamliligini sürdürme islevleri arasindadir. Böylece bagimlilik (baskasi tarafindan beslenme ve korunma) isteklerinin, saldirganlik ve kaçma egilimlerinin ve cinselligin ilk dürtüleri oldugu kabul edilir. Bu ilkel dürtülerle iliskili olarak agri, aci, rahatsizlik, hoslanmama durumlarindan uzak durma egilimleride sayilmaktadir. (HAZ ILKESI) Insanin temel duygusal durumlari ancak algilama ve bilis sayesinde gelisir ve büyür. Bu nedenle algi ve bilis, id’in degil egonun islevleridir. Ego islevleri yeterince gelisemez veya bozulursa id türevleri bilinçli fanteziler içinde boy gösterir ve hatta davranislarda ortaya çikar. Ego, benligin gerçegi degerlendiren bölümüdür. Içinde yasadigimiz dünyayla iliskilerimizi ego sürdürür. Ego çevreyle iliskiyi yürütüsünde bilinçli algilama, düsünme-yargilama, duygulanma, yürütme gibi zihin islevlerini üstlenir. Kisiligin hükümetidir. Degerlendirir, yargilar, çözüm getirir, savunmalar yaratir, bagdastirir. Algilama, bellek, gerçegi anlama ve degerlendirme, yasantiyi sentez etme, iç ve dis dünyalar arasinda köprü kurma hizmeti görür. Çevreye uyum saglamak, mantik, egonun görevleridir. Id ile süper egoyu dengeler. Zevk ilkesine göre çalisan ide göre, ego gerçeklik ilkesine göre islev görür. Böyle olunca anlik doyum degil, uzun vadeli doyumlar elde edilebilir. Eger bilinçli denetimle iç ve dis streslerin geregi yerine getirilirse, topluma uyum saglanmis olur. Olgun bir ego esnektir. Kati savunmalari kullanmaz. Ego zayif ise id veya süper ego denetimi ele alir. Id egoyu ele geçirirse sosyopat olur. ( Toplum yasalarina aykiri)
3. Genetik Ögreti : Ruhsal durum ve rahatsizliklarin kökeni çocukluk dönemleri ile açiklanir. Bu dönemler sunlardir:
a. Oral Dönem(0-2) : Freud’a göre haz bölgesi agizdir. 3 ay normal emme süresidir. Emmede asiri doyum saglanir ya da saglanmazsa fiksasyon(saplanti) olur. Her yönü için bu böyledir. Oral dönemin fiksasyonlari, ileride oral karakter dedigimiz karakterin çikmasina neden olur. Oral karakterli kisilerde yemek yeme, alkol, sigara kullanma, para v.b. konularinda, fazla alma verme problemleri olan, okuma, küfür etme, konusma konusunda, asiriligi olan kisilerdir. Bu dönemdeki fiksasyonlarin asiriligi oldugu gibi, tamamen içeri çekilme, yalnizlik, yemek yememe, doyum veren yasantilara hazla yönelme tarzinda yasanabilir. ***Oral dönemin bozuklugu sizofreniye, obesity(asiri kilo sorunlari-yalnizlik sonucu asiri sevgi açligi çekerler), anorexia nevrozuna(yemek yememe) yol açar.
b. Anal Dönem (2-3) : 2-3 yaslarinda tuvalet egitimi ile baslar ve toplumla ilk çatismasini yasar. Daha önce serbest olan seyin, yasaklandigini anlayamaz. Anne-baba ile çatismaya girer, onlarin dediklerini yapmaya baslar ve bunu öfke ve saldirganlik gibi tavirlarla ödetir. Boyun egme ve bas kaldirma bu dönemde görülür. Bu dönemdeki asiri kati tutum ya da asiri serbest tutum fiksasyona sebep olur. Zorlamadan, ilgili tutum çatismayi çözdürücüdür. Anal karakterin özelligi titizlik, biriktiricilik (biriktirip birden harcama) ve benzerleridir. Anal dönemde görülen bozukluk obsesif-kompülsif bozukluktur.
c. Fallik Dönem(3-7) : Çocuk cinsel organina yönelmistir. Bu dönem içinde karsi cinsten ebeveynine ilgi duyulur.(Freud’a göre) Bu cinsellik degildir.(yetiskinlik düzeyinde degildir) Bu yastaki çocuklar anne ve babalarinin ortalarina otururlar. Anneyi babayi birakmama yada babayi anneye birakmama gibi. Bu ayni zamanda suçluluk duygusu yaratir. Eger bu dönemde herhangi bir nedenle erkek çocuk için baba, kiz çocuk için anne yoksa bu çocukta suçluluk duygusu yaratir. Çünkü bunun sebebi olarak kendisini görür. Içe kapanik ve cinsel ilgileri de azalir. Eger baba erkek çocugu, anne de kiz çocugu bu dönemde cezalandirirsa hemcins ebeveyniyle özdeslesemez. Bu da cinsel sapikliklara neden olur. Fallik karaktere sahip olurlar. Erkeklerde fallik, kizlarda histerik karakter olusur. Fallik karakterde asiri erkeklik iddiasi, sürekli cinsel es degistirme, kendi kendine erkek oldugunu ispat içindedir. Erkeksi özelliklerini abartir. (Kaç kizla çiktigi gibi) Histerik karakterde, romantizm, cinselligin reddi, seksten baska her seyi seksülaze eder. Örnek, doktora gider, bütün vücudunun rahatsiz oldugunu söyler, cinsel yönden ilgi çeker. Karsisindakini erotik sekilde uyarmaya çalisir. Hem cinsleriyle rekabet, geçinememe, sürekli ilgi istegi, erkeklerden pasif bir sekilde kontrol edilme istegi, abartili kadinlik (asiri cinsel gösteris), kendilerinden daha yasli kisilerden hoslanma (baba ararlar), gibi. Yanlis özdeslestirmeler sonucu cinsel sapikliklar ortaya çikar.
d. Latans Dönem (7-11) : Çocugun sosyal yasama girmesiyle baslar. Bütün enerjisini zihinsel olarak harcamak ister. Okuma yazma ögrenir. Sosyal kurallari ögrenir. Merak artmistir. Bu dönemde cinsel ilgi kalkar. Saglikli cinsel kimlik kazanmasiyla sonuçlanir. Kendi cinsiyle oynar. Guruplarina karsi cinsi olmak istemez. Benimsedikleri rolleri pekistirmek isterler. Hatta karsi cinsle alay etme görülür. Freud’a yapila elestirilerde, bu dönemin cinsel bir dönem oldugu görüsü yer alir. Bu dönemde cinsel ilgi gizli hale gelmistir.
e. Genital Dönem (11-….) : 11-14 yaslarinda hormonal gelisim baslar. Kendi normal cinsiyet özelligini kabul edilmesi çatismasi tekrarlanir. Fallik dönem çatismasi tekrarlanir. Eger fallik dönem saglikli geçmisse, bu degismeler kabul edilir. Kolay geçmemisse bu dönem degisiklikleri kabul edilmez.
4. Ekonomik Ögreti : Ruhsal aygit içindeki yapilarin, birbirleriyle çatismasi veya karsilikli olarak etkilesmesi önemli olmakla birlikte, ruhsal olaylari anlamak için yeterli degildir. Bu karsilikli etkilerin ya da zitlasmalarin ne kadarlik bir güçle yapildiginin bilinmesi gerekir. Belirli bir davranis ya da ruhsal durum, id, ego ve süper ego arasindaki güç dengesine bagli olarak ortaya çikacaktir. Bunlarin her birinin belirli bir miktar enerjisinin bulundugu temeline iliskin bilgiler ekonomik ögretinin verileridir. Bu enerji miktarini arttiracak ya da azaltacak etkenler göze alinip hesaplar yapilarak kisilerin tedavisine yöneliriz. Veya onlarin gelecekteki durumlarinin ne yola yönelecegini bu yolla önceden kestirebiliyoruz.
5. Dinamik Ögreti : Nevrotik, psikotik ve kötü uyumlu kisilerde, davranisin id, ego ve süper ego arasindaki dinamik etkilesiminde, dengesel uyumsuzluklar vardir. Dinamik ögreti, ilk üç hipotetik yapi arasinda canli bir etkilesimin bulundugu ilk saglikli ve uyumsuz davranislarin bu etkilesimler ile olustugu ile ilgilidir. Bu görüs, psikanalize dinamik psikoloji adi verilmesine yol açmistir.
***Sosyopat (topluma aykiri davranma, bencil ve sorumsuzlar) kiside id dinamizmi hakimdir. Süper ego ile ego devre disi kalmistir.
***Egonun asiri hakimiyeti ile kisi asiri gerçekçilige bagli çaliskan, ideal görüntü veren ama sempatik olmayan yalniz kalan kisilerdir. Can sikicidirlar.
***Süper egonun asiri hakimiyeti ile kisi asiri ahlakçi, yargilayici, asiri idealist, sürekli kendini sorguladigi için kolay hareket edemeyen, kendinde ve dostlarinda mükemmeli arayan, bu yüzden yalnizliga itilen, idealist fakat yalniz insanlardir. (psikolog olurlar ve en kötü psikologlar onlar olur.)
Freud’un teorisiyle Freud’un ileri sürdügü tedavi yöntemi psikanalizdir. Çok yogun ve ekonomik olmadigi için kullanilmaz. Günümüzde psikanalitik psikoterapi kullanilir. Çocukluk yillarinin çözülmesi esastir. Geçmisten çok bugünkü gelmis olan dinamik etkilesim bozukluklari ile ilgilenirler. Psikanalitik kuram yenilesmistir. Sosyal boyut kazanmistir. Bireysel olma özelligini kaybetmistir.

BIREYSEL PSIKOLOJI
(Adler’e Göre Asagilik Kompleksi)

Kisi, sürekli olarak kendini ispat etme çabasindadir. Kendi bedeninden, görüntüsünden hosnut degildir. Bunu degistirebilmek için sürekli kisir döngü tarzinda bir çaba içindedir. Övgü ve elestiriyi almak için asiri çaba gösterir. Elestiri onu kamçilayan bir güçtür. Övgü ise begenmedigi kendisini begenmek için çok fazla gereksinim duydugu fakat inanmadigi bir seydir. Insanlari kullanmak gereksinimindedir. Böylece üstün oldugunu kendine kanitlamis olur. Beklentilerinde gerçekçi degildir. Yeteneklerini abartir. Insan iliskilerinde iki yol benimseyebilir. Ezicidir ya da kaçingandir. Insanlardan uzak durur. Bu kisiler yükseldikleri için insanlari ezici tarzda liderlik yaparlar. Örnek, Hitler gibi.
Asagilik duygusu, organik, zihinsel, sosyal veya eski yasantilarin sonucu olarak güçlü olmak isteginin sonucudur.
Adler, bu çesitli kompensatuar aktivitileri telafi edici kompensatuar aktivitelere erkeksi protesta demistir. Bunlar basari, prestij ve yükselme istegi seklinde ortaya çikar. Güçlü olma gereksinimi, organik eksikligin degil, asagilik duygusu, yetersizlik hissinin (organik, cinsel, ekonomik, sosyal) sonucudur. Adler, kendi çalismalarina bireysel psikoloji adini vermistir. Bunun nedeni her bireyin kendine ait amaçlari ve bunlari basarma çabalari ile tek, yegane olduguna inanmasidir. Bu amaç ve çabalar bireyi diger kisilerden farkli kilan seydir. Yani onun kisiligidir. Adler güç ve prestij elde etme güdülerini nevrozlarin kültürel belirleyicilerine vurgu yapmis ve tedavi için yeniden egitici tedaviyi önermistir.
Cinsiyet Adler’e göre sadece güçlülük, üstünlük savasinda bir vasita rolünü oynar. Cinsellik egemenlik arzusunun gerçeklesmesine yardim eden bir güçtür. Cinsiyet ile ilgili haz, egemenlik duygusunun eseridir. Adler’e göre insan toplumsal bir varliktir. Diger insanlarla iliski kurma ihtiyacindadir ve kendisinden çok topluma yönelik bir yasam biçimi gelistirmistir.
Adler, topluma yönelmenin dogustan varoldugunu ve toplumun insani iliski biçimi bakimindan belirlemede etkili oldugunu savunmustur. Adler’in en büyük katkisi, davranisin toplumsal belirleyicilerine önem vermesidir. Yaraticilik, benlik kavramini ortaya atmistir. Freud’un ego kavramina karsi Adler, benligi yorumlama yetenegine sahip organizmaya anlamli bir hayat saglamaya çalisan özel bir dizgi olarak tanimlamistir. Benlik kisinin yasamina, doyumunu saglayacak yasantilari arar. Bunlari bulmazsa yaratmaya çalisir. Benlik, kisisel olaylari organizmaya yorumlayarak aktarir. Organizmanin gereksinimlerini karsilayacak olanaklari yaratir ve kendine özgü yasam tarzina yardimci olur. Yaratici ben öznel bir sistemdir. Adler’e göre kisiligin merkezi bilinçtir. Insan bilinçli bir varliktir ve genellikle davranislarinin nedenlerini, amaçlarinin neler oldugunun bilincindedir. Adler, önce normal disi psikoloji alaninda bir kuram gelistirmistir. Sonra normal kisiligi incelemistir.

Nevrozlarin temelinde organ farkliliginin yattigini söyler. Bu farkliligi tedavi için gösterilen çabalar, nevroz sendromlarini (semptomlar bütünü) olusturur. Analizde esas üstünde durulacak nokta, telafi mekanizmalaridir (Kompensatuar). Adler’e göre insani geçmis yasantilarindan çok, gelecege yönelik beklentileri güdüler. Bu amaçlar insanin yasadigi anda, yerde varolan istek ve ülkülerdir.
Adler’e göre düsünsel amaçlar, psikolojik olgularin, öznel nedenleridir. Varilmak istenen amaç, gerçeklesme olanagi bulamazsa bile bireyin davranislarini açiklamakta, tek neden olmaktadir. Adler, güç ve kuvvet için bilinçlenme olgusundan söz eder. Büyüklük hirsi bireyin davranislarini güdüler. Asagilik duygusu ve bunu giderme istegi ise ruhsal gelismenin devamli bir kamçisidir. Bireyin yasantisinin çesitli dönemlerinde asagilik duygusu reaksiyonlari görülebilir (Ergenlik).
Adler, organ eksikligi kavramini degistirerek bu kavramin içine, bedensel etkinliklerin yani sira, psikolojik ve toplumsal yetersizlikleri ele almistir. Adler”e göre disilik ve erkeklik arasinda çatisma vardir. Bunun temelinde hükmetme arzusu yatar. Bebek dogusunda güçsüz ve zayiftir. Kendisini büyüten yetiskinliklere karsi asagilik duygusuna kapilir. Zamani gelince bu duygusunu yenip bagimsizligini kazanir. Asagilik duygulari gereklidir, normaldir, insanin gelisimi için önemlidir. Yasam biçimi kisiligin isleyisindeki esas ilkeler sistemi, parçalari kontrol eden bir bütünlük özelligini tasir. Yasam biçimi 4-5 yaslarinda olusur ve sonraki yasam bu biçime uygun olarak sürer. Yasam biçimi belirli bir eksikligin ödünlenmesidir. Adler’e göre kisilik kalitim ve yasantilardan yaratilir. Yaratici ben dünya gerçeklerinin nesnel, dinamik, bilesik kisisel ve kendine özgü biçimi olan, kisilige dönüstüren bir mayadir. Yasama anlam verir, yasam amacini ve bu amaca ulasim yollari yaratir.
Kisi disa açiktir. Distan gelen etmenlere kendi karar gücüyle karsi koyar. Karar gücü bireyin içinde bulundugu ortama göre biçimlenir. Insani iten güç, libido gibi zevke, sekse dönük bir güç degildir. Bu belki kanallayici bir çabadir. Insanlarin yaratici güçlerinin etkinligi topluma baglidir. Her seyin bir nedeni olmasi ilkesinden çok, her seyin bir amaci oldugu ilkesine dayanir. Bu amaç kisinin kendini gerçeklestirmesine neden olur. Her davranis bireyin kendi eksikliklerini tamamlamasi yönünde bir çabadir. Azinlik toplumlarinda asagilik duygusu açikça görülür.
ANALITIK KURAM
(Carl Gustav Jung)

**Bilinçdisinin iki kaynagi olduguna inanir:
1. Kisisel bilinç disi 2. Kollektif bilinç disi
Kisisel bilinç disi, bireyin kisisel dürtü ve düsüncelerinin birikimiyle olusur. Kollektif bilinç disi, içgüdüsel dürtüler, ilkel korkular, irk yasantilari ve inançlara dayali duygu ve düsünce egilimleridir.
Jung, görüsüne analitik teori demistir. Kelime çagrisim testini kisiligin gizli yönlerini analiz edebilmek için gelistirmistir. Jung, çocugun kisiler arasi iliskilerini ilk vurgulayanlar arasindadir. Ana babalarin nevrotik tutumlarinin çocuklar üzerinde yarattigi etki üzerinde durur. Bleuler, sizofreniyi ilk gelistiren kisidir. Jung, Bleuler ile çalismistir. Jung psikanalizi psikotiklerin tedavisinde kullanmistir. Kisilik tiplerini ayirma girisiminde bulunmus, içe disa dönük kavramlarini ileri sürmüstür. Sanat eserleri, mitolojik temalar, dil ve rüyalarin ve fantezilerin nevrozlarla iliskisi üzerinde durmustur. Dinin ve sembolizmin önemine deginmistir. Ona yöneltilen elestiriler, psikolojik, felsefi, mistik ve metafiziksel elementleri karistirip bir bilesen yapmaya çalismasi üzerinde odaklasir. Jung ve Freud psikanalistlerin ana kavramlarini ele alarak esasli bir sekilde degistirmistir. Libido cinsel içgüdü degil, daha genis anlamli bir yasam enerjisidir ve yaratici bir kuvvettir. Disa dönük kisilik sosyal, iyimser; içe dönük kisilik ise dis gerçeklikten kaçan, az sosyal ve iç aleme dönük özelliktedir. Içe dönük kisilerin davranislarini yöneten güç dista degil içtedir. Onlar, dünya oldugu gibi degil bana görüldügü gibidir diye düsünürler. Çok zor degisen kati yorum biçimleri ve egilimlerine sahiptirler. Görünüs itibariyle sakin, sessiz, güç iliski kurabilen kisilerdir.
Siradan, hatta çocuksu bir maskenin altinda melankolik bir karakter saklarlar. Disa dönük, kolay uyum saglayan, yeni ve bilinmeyene açik, rahatça güvenebilen bir özellige sahiptir. Bireyin karar ve davranislarini öznel deger yargilari degil, dis dünya belirler. Düsünceleri olumlu ve iyimserdir. Dis dünyanin objeleri ile ilgilenir, onlari degerlendirir. Amaçli olarak bir araya getirip sentez yapar. Fakat bir defa sonuca vardi mi, konuyla ilgisi de son bulur ve yeni bilgiler aramaya baslar. Tek düzelik, duraganlik, disa dönük için bogucudur.

Jung kisiligin dört ana islevini belirlemistir:
1. Duyumlar 2. Düsünce 3. His 4. Sezgi
Kisilik tipleri de bu ana fonksiyonlardan hangilerinin hakim oldugunu belirlemekle tarif edilmektedir. Örnegin, disa dönük tipte asil düsünce egemenligi dikkati çeker (Duyum da olabilir). Içe dönük düsünme ise düsüncenin akisina, olaylarin kendi nesnel degerleri degil, içe dönük kisinin onlara yükledigi degerler hakimdir. Saf içe disa dönük yapisina ender rastlanir. Daha çok bu fonksiyonlardan birinin basat olmasina ragmen digerine ait izleri bulmak mümkündür. Jung’un bu siniflandirmasi, kisinin sadece bilinçli davranislarini içine almaktadir. Kisilik yapisinin, tamamen belirlenebilmesi için bilinçdisinin da arastirilmasi ve karakterlerin gösterilmesi gereklidir. Bireysel bilinçdisi, çocukluk anilarinin ve kompleks adi verilen duygusal gerilimi olan fikirleri içerir.
Personality Persona kisiligin gerçek egosunun üstüne geçirilmis olanÞ(Maske-Kisilik) sosyal bakimindan kabul edilebilir maskedir. Uyumu gerçeklestiren bir bölgedir. Insanligin büyük kismini, kendimizi ideal bir hayale uydurmak için feda ederiz. Bu maskenin altinda bulunan itilmis arzulari, coskulari, baglantilari, gölgeyi temsil eder (Gölge, bastirdigimiz hayvansal iç güdü ve duygularimizdir).
Iç davranis denilen gölge, daima personaya zit karakter tasir ve zor degistirir. Gölge kisisel bilinçdisina ait bir süreçtir. Bireysel bilinçdisinda bir deger, büyük kuvvettir. Erkekte disi, kadinda erkek karakterli olan anima ve animustur. Bir erkek için anima, kollektif bir kadin imajidir. Kollektif bilinç disinda en eski hatta tarih öncesi insani, hayvani iç güdüler bulunmustur. Kollektif bilinçdisimiz bir takim çok eski efsanevi hayallerle süslüdür. Bunlara Jung Arketip adini vermistir. Arketipler bir taraftan hayal ve rüyalarda kendini gösterdigi gibi diger taraftan da bilinçli davranislara yön verir. Jung benlik ve egoyu birbirinden ayirmistir. Ego bilinçliligin merkezini olusturur. Buna karsilik benlik, bilinçdisinin merkezidir. Bir kisi benligi ancak, hayatinin ikinci yarisinda varabilir. Hayatin ilk yarisi ögrenme, çalisma, evlenme, çocuk yapma ve benzeri bir takim faaliyetlerle doludur. Kisi bu islerini bitirdikten sonra kendine yönelebilirse benligini kazanmaya çalisir. Iste bu evre 40 yas civarinda kisiligin kendine döndügü anda, bir takim psikolojik krizler biçiminde kendini gösterir. Freud 6 yasi latans olarak göstermektedir. Halbuki Jung gerçek cinsel egilimleri bu yasta baslatir. Daha önceki evrede ortaya çikan belirtiler, otomatik biyolojik gösterilerden ibaret masum çocuksu olaylardir. Ergenlik ve sonrasina önem verir.

ERIC FROMM

Insan kisiliginin ekonomik, sosyal, politik güçler esliginde gelistigini söyler. Fromm, Freudian düsünceyi neomarksist düsünceyle birlestirmistir. Ona göre insanlarin iki temel ihtiyaci vardir.
1. Fizyolojik (Varligini koruma) ihtiyaci
2. Yalnizliktan kurtulma ihtiyaci
Insanlarin iki temel yönü vardir.
1. Yapmak ve olmak istedikleri kisi
2. Gereksinimlerine duyum bulma yönleri
Fromm’a göre insandaki kisilik, hayvandaki içgüdüsel sistemi belirtir. Ona göre insanda egemen olmus olay içgüdüsel yandir. Bu içgüdüleri doyurabilmek için insanlar zamanla toplumsal duruma girme egilimi gösterir. Fakat simdiye kadar hiçbir toplum kisinin bireysel gelisimlerini karsilayamamistir.
Bagimsizlik kavrami Fromm’da önem kazanir. Ona göre kisinin özgürlük sorununu çözmesi gerekir. Özgürlük bireyselligin temelidir. Insani hem dogadan hem diger insanlardan bagimsiz kilar.
Primer bag (birincil bag) aileye toplum düzeyinde tümüyle bagimli olma, temel egilimdir. Bu bagimlilik, bireyselligi, mantigi, elestirisel yargilamayi, yaraticiligi engeller. Fakat kisiye güvenlik, rahatlik verir. Bagimsizlikta bosluk, rahatlik vardir. Kisi iradesini kullanarak bagimliliktan kurtulabilir. Ancak kendini bu sekilde gerçeklestirdikçe yalnizlasir. Bu da kendisinin hiçbir sey olmadigi duygusunu getirir. Birey kendi özgürlügünü baskalarina bagimli çözer ya da suç isleyebilir. Bu da daha çok sikinti yaratir. Bireyin boyun egme ile özgürlük arasindaki seçimi bagdastirmasi, akil, sezgi ve yaraticilik isi yapmakla olur.
Fromm bireyin engellendigi zaman kullandigi savunma mekanizmalarina zorlayici tepkiler adini verir. Bu yönelim biçimlerinin hiç biri üretici degildir. Insanin varolus sorununu çözümlemede yetersiz kalir. Saglikli kisi, sosyal iliskilerini seven, mantigini kullanan, ilgi gösteren, saygi duyan ve çalisan kisidir.
Fromm’a göre her toplumda bir yaratici kisilik yapisi vardir. Yani yaratici kisilik yapisini toplum belirler. Bireyin toplumsal kisiligi ve toplumsal bilinçdisi vardir. Toplumsal kisiligi, din, sanat, edebiyat, çocuklarini aile çevresi içinde yetistirilmesi tarzlariyla ilgilidir. Toplumsal kisilik bireyin özüdür. Yalnizca davranislari biçimlendirmekle kalmayip ayni zamanda onun düsünce biçimini,coskularini, giderek dis dünyayi ve bu dünyayla iliskilerindeki tüm algilarini etkiler. Toplumsal kisilik birey için çok önemlidir. Bireyin, toplum isteklerine en az psikolojik yikimla ve olabildigince etkin biçimde uyum göstermesini saglar. Toplumsal kisiligin esas islevi, toplumun üyelerinin güçlerini biçimlendirmektir. Bu topluma uyum biçimi bireyden bireye farklilik gösterir. Bu da farkli kisilik tiplerine yol açar. Fromm’a göre önemli olan bireylerin istedikleri gibi davranmalari ve topluma uyum saglayarak doyum bulmalaridir.

KAREN HORNEY
(Sosyo-Kültürel Etkiler)

Karen Horney, psikanalizde ilk kadin psikologdur. Horney, çevresel etkenlerin kisilik gelisiminde önemli oldugunu söyler. Libido ve içgüdü kavramlarini reddeder. Ona göre insanlardaki temel egilimler güven ve doyum arzularidir. Bu arzular ve sosyal iliski örnekleri kisiligi sekillendirir. Horney, nevrotik karakter olustugunda sosyo-kültürel etkinliklere dikkat çekmistir. Horney’e göre temel anksiyete, bütün nevrotik belirtilerin esas kaynagidir. Bunun olusumunda bireyler arasi iliskiler esas rolü oynar. Düsman bir dünya içinde yardimsiz ve olma hissi temel anksiyeteyi dogurur. Temel anksiyete, kisilik bütünlügü üzerinde sürekli yaygin etkisi olan kronik bir haldir. Horney’e göre temel sikintiya karsi su savunma mekanizmalari olusur:
a. Sevgi b. Teslimiyet C. Kudret d. Içine dönme
Sevgi ve teslimiyet kisiyi, insanlara olumlu, yapici bir sekilde; kudret ise güç arzusuyla olumsuz ve düsmanca yaklastirir. Içine dönme kisiyi insanlardan, toplumdan uzaklastiracaktir. Herkes sevgiye muhtaçtir. Insan kendini güvende hissederse, sevgi ihtiyacini grubu içinde dostlari arasinda karsilikli esitlik çerçevesinde doyurur. Güvensizlik hisseden kisi ise, asiri ask ve sevgi ihtiyaçlarinda, hiçbir fark gözetmez. Etrafindaki iliskilerinde ön planda olmayi ister.
Güvensiz olanlarda, güç ve prestij istegi patolojik bir hal alir. Diger bir özellik de baskalarini ezme egilimidir. Bugünkü kültürün gerçegi olarak ortaya çikan bu egilim, patolojik sinira yakin sadistlik, saldirgan davranisa yol açar. Horney’e göre nevrotikler, kati hareketleri esnek olmamalari, kendi potansiyelleri ve davranislari arasinda çeliskili olan kimselerdir. Izolasyon korkulari vardir. Kendilerini terkedilmis ve tehlike içinde hissederler. Kendilerine inançlari yoktur.

Bu anksiyeteden korunma çabalari söyle siralanabilir:
1. Sevgi kazanarak (sevgi)
2. Bas egerek (teslimiyet)
3. Güçlü olarak (kudret)
4. Insanlardan kaçarak (içedönük)
5. Sömürücü-alici kisilik kazanarak
6. Popüler olma çabasina girerek
7. Oldugu gibi degil, istedigi gibi görünerek (benliginden uzaklasarak)
8. Herkesten daha iyi olmaya çabalayan
9. Bagimsizligi ve öz yeterlilige yönelerek
10. Yanlis yapma korkusu içinde kusurlu yönlerini örtme çabasina girerek.

Horney’e göre anksiyeteyi yaratan sartlari kaldirirsak tedavi basarili olabilir. Tedavi asamalari:
• Üç temel yolda giden bilinçdisi amaçlarini anlayabilmek (insanlara dogru yönelen, saldirgan olarak güçlü olmaya çalisan, kendini insanlardan çekerek)
• Çatismanin nasil oldugunu hastanin bilincine getirmek
• Transferans, rezistans (direnç, hastanin terapisi) ve serbest çagrisim yöntemlerini kullanarak kisiye nasil oldugunu anlatmak ve çözüme varmasini saglatmak.

Horney kadin ve erkek arasindaki farkliligin, cinsel organ farkliligindan ileri gelmedigini söyler. Freud’un ve Adler’in kadini asagilayan tutumlarina karsi çikar. Ona göre Odipal çatisma babaerkil toplumlarda görülür, anaerkil toplumlarda görülmez. Bu da erkek cinsine imrenme özelligi olmadigini, erkegin gücüne imrenmenin oldugunun kanitidir. Bu gücü ona toplum verir. Yanlis egitim çocugu sorunlu kilar. Saldirganlik dogustan degildir. Saldirganlik, güvenlik duygusunu sürdürmek için olusturulan bir savunma mekanizmasidir.

Freud’un Genital Dönem Karakteri :
Uyarimi bosaltabilme, reaksiyon formasyonlari sonlandirirken (tersine tepki olusturma mekanizmasi) yüceltme (süblimasyon) mekanizmasini kullanmayi arttirir. Duygular artik bastirilamaz, ego tarafindan kullanilir. Bilinçdisi suçluluk duygulari ve oidipus kompleksi azalir. Freud, anal dönemle fallik dönem arasinda bir dönem daha tanimlamis ve bu döneme üretial dönem adini vermistir. Bu dönemde fissaksiyonlar, üretial olusumuna neden olur. Üretial karakter yarismacilik, hem cinsellik hem de basari ile ilgili konularda vardir. Sürekli çevresindeki insanlarla rekabet içindedir.

Parataksik Distortion:Sullivan
Bir kisiye karsi, geçmisteki baska kisilerle o kisiyi özdeslestirmekten dolayi ya da çarpik degerlendirmelerden ya da fantezilerden dolayi yanlis degerlendirmeler yapma ve buna uygun tutum göstermedir (Bu kavram Freud’un transferansina benziyor). Parataksik distortion’u önlemek için kisinin kendi duygu ve düsüncelerini baskalarininkiyle degerlendirmesi gerekir. Buna concensual validation denir. Bu, tutumun geçerliligini test etmedir. Örnek, bir kisi nefret ediyorsa buna concensual validation denir. Sullivan’da temel olan seyler: Bebek ile anne baba arasindaki iletisimsel süreçler üzerinde durmustur.
Bireyin sosyal bir fenomen olana kadar geçirdigi dinamik evreler üzerinde durmustur. Hasta terapist iliskisi üzerinde durmustur. Terapistin rolünü katilim gösteren bir gözlemci olarak yeniden tanimlamistir.

PSIKODINAMIKLER ve PSIKOPATOLOJIKLER
Psikiyatriktik hastaliklarin anlasilmasinda önemli rol oynayan
3 temel yaklasim vardir:
1. Tip temeline dayanarak, organik patoloji ile ilgili akil hastaliklarinin temelinde anatomi, nörofizyolojik ve biyokimyasal bozukluklarin oldugu inancindan yola çikan görüs açisi,
2. Sosyal psikiyatrik yaklasim, bireyin hastaliginin kökeninde ve gelisiminde çevrenin, özellikle aile ve toplumun önemli rol oynadigi inancindan yola çikan görüs açisi,
3. Sorunun temelini geçmiste arayan psikodinamik yaklasim, psiko dinamikler saglikli ve hasta kisiler üzerinde, zihinsel isleyisler üzerinde çalisir ve kisilik gelisimi ve bunun bireysel yasantilara etkisi terimleri çerçevesinde olmaya çalisir. Psikodinamik yaklasim psikolojik süreçleri fizyolojik terimlerle açiklamaz. Fakat psikolojik yasantilarin beyin isleyisine bagli oldugu gerçegini de yadsimaz.
Psikopatoloji, anormal zihinsel isleyislerle ilgilenir. Normal ve anormal psiko dinamikler önemli derecede birbirleriyle iliskilidir. Psikodinamik bilgilerin büyük kismi psikoterapi gören hastalarin klinik gözlemlerinden çikarilmistir. Psikodinamik yaklasimin yöntemi, dogal bilimlerin yönteminden çok farklidir. Sadece davranis gibi ölçülebilir, objektif olarak gözlemlenebilir, bir konuyla ilgilenmesiyle kismen yakinlasir. Kisiligin gelisimi, bireyin içrer sübjektif yasantilariyla, özellikle duygu ve fantezileriyle ilgilenmesiyle, diger bilimsel yöntemlerden uzaklasir. Yaklasim geçmise yönelik ve çocukluk yasantilarimizi tanimlamaya dayanan özellikte olup, deneylerle kontrol edilmesi oldukça güçtür. Psikopatolojide sistemli çalismalar, Freud’un histerik vakalar üzerine olan çalismalariyla baslar. Bilinçdisi olgulara ve çocukluk gelisimine verilen önemle, psikopatoloji büyük ilerlemeler kaydetti. Freud’un saldirganlik ve cinsellik ile biyolojik içgüdülere verdigi önem, insan kisiligini anlamada temel oldu. Daha sonralari Freud teorisinde degisiklikler yaparken, diger psikanalist ve psikoterapistler, ileride yeni degisiklikler getirdiler. Kisiligin daha akilci ve bilinçli olan kismi ego psikolojisine ilgi, Anna Freud ve Heinz Hartmann’in etkisiyle ve insan iliskilerindeki sorunlar ve toplumun etkisinin göz önüne alinmasi ile artti. Melanie KLEIN erken bebeklikteki, önceleri anne bedeninin bir kismiyla daha sonra da bir bütün olarak anne ile olan iliskiler seklindeki gelisimsel süreci vurguladi.
Neo-Freudianlar, insan kisiligini bütün olarak islev gören bir ünite olarak, yasadigi kültür içindeki iliskileriyle ele aldilar. Ericson, özellikle ergenlerde kimlik olusum sürecine önem verdi. Varolusçu psikiyatristler hastanin güncel yasantisini ve içinde yasadigi dünyadaki varolma seklini anlamaya önem verdiler.

Birçok psikologun kabul ettigi bazi temel kavramlar vardir:
1. Tüm psikolojik fonksiyonlarin temelinde, kisinin organik yapisi vardir. Fakat biz psikodinamik içinde psikolojik terimlerin kendisiyle ilgileniriz.
2. Kisilik, biyolojik olgunlasmanin sonucunda gelisir ve çocukluk, aile, kisiler arasi iliskiler ve toplum tarafindan etkilenir.
3. Cinsel ve saldirgan dürtüler bireyin kisiligini, hastalikta ve saglikta büyük ölçüde etkiler.
4. Bilinçdisi isleyise ait bilgiler, rüyalar, dil sürçmeleri, unutma gibi normal ve anormal psikolojik fonksiyonlarinin anlasilmasinda temeldir. Bilinçdisinin bir kismi dogustan olmakla birlikte bir kismi da duygu ve düsüncelerinin bastirilmasi sonucunda olusmustur. Bilinçdisi rüyalarda ve sembolik nevrotik belirtilerde ifade edilebilir.
5. Freud insan kisiliginin yapisinda üç kavram gelistirmistir. Id, ego ve süper egodur. Bunlari yapisal aktiviteleri olarak degil, psikolojik fonksiyonlari tanimlamaya yarayan terimler olarak düsünmek gerekir. Id, temel dogustan gelen dürtülerdir. Özellikle hemen doyum isteyen saldirganlik, cinsellik gibi dürtülerle tanimlanir (zevk prensibi). Ego, daha gerçekçi, kontrollü, kismen bilinçli, kismen bilinçdisi olan id impluslarini kontrol eden ve çevrenin isteklerine ve süper egoya göre uyduran yönüdür (gerçeklik prensibi).

PSIKODINAMIK KAVRAMLARIN UYGULANIMLARI
1. Psikodinamik kavramlar insan kisiligini bir bütün olarak iç yasantilar ve davranislariyla, hastalikta ve saglikta anlamaya yardimcidir.
2. Insan iliskilerinin dogasini anlamada yardimcidir.
3. Bunun için özel bir sekli olan terapist hasta arasindaki iliskileri anlamada yardimcidir. Hastalar özellikle, çocuklarinda anne babaya ya da ailenin diger fertlerine gösterdikleri duygusal tepkileri yeniden yasama egilimindedirler. Bu transferans olayi, tüm insan iliskilerinde meydana gelir. Fakat özellikle, psikanaliz ve psikoterapi önem tasir. Terapistin, hastasina olan uygunsun tepkisi kontr-transferans olarak bilinir.
4. Bütün psikoterapiler, özellikle analitik yönelimli psikoterapi, psikodinamik kavramlar üzerine temellenmistir.
5. Psiko nevrozlarin nedenleri (anksiyete, fobi, konversiyon histeri, nevrotik depresyon, obsesyonel nevroz) ve psiko nevrotik semptomlarin anlami, en iyi sekilde psikodinamik terimlerle anlasilabilir.
6. Ayni sey kisilik bozukluklari için de geçerlidir. (Örnek: Histerik kisilik bozuklugu, obsesif kisilik bozuklugu gibi, cinsel sapkinliklar.)
7. Psikozlarin semptom molojisi (sizofreni, duygu bozukluklari) kökenlerinde psikolojik, sosyal, organik faktörlerin olmasina karsin psikodinamik terimler seklinde anlasilabilir.
8. Psiko somatik bozukluklar (bir organ bozuklugu. Organda herhangi bir bozukluk yoktur. ) ülseridif gibi hastaliklar¼Psikolojik olarak ülser, astim, deri hastaliklari psikodinamik terimler seklinde anlasilir.

PSIKOPATOLOJI VE PSIKODINAMIK
Rüyalarin Analizi: Freud’un en önemli kesiflerinden biri rüyalarin psikanalitik teorisidir. Rüyalarin serbest çagirisim yöntemiyle üzerinde durmakla, represif (bastirilmis) bilinçdisi materyallerin bilince getirilecegini belirtmistir. Böylelikle rüyalarin analizi, bilinçdisina giden mükemmel bir yol olarak görülür.
“The Interpretation of Dreams” kitabin yorumlanmasiyla, kendi rüyalarini analiz etmis ve teorisini formüle etmistir. Kisaca rüyanin bilinçdisi istek ve impluslari, geçmis günlerde yasanan olaylari materyal olarak kullanarak ifade ettigini söylemistir. Ancak bilinçdisi rüyanin içerigi, sansür yoluyla gizlenir, degisiklige ugrar. Güncel tarzdaki rüyalara dönüsür. Sansür sembolizasyon yoluyla yapilir. Rüyada görülen bir obje, kendisi olarak degil bir seyin sembolü olarak vardir. Örnek; bir ev anneyi, merdivene çikmak veya tepeye ulasmak cinsel iliskiyi sembolize eder. Gizli anlam ayni zamanda deplasman (yön degistirme-bir kisinin patronuna kizip kapiyi çarpmasi) yoluyla da gizlenebilir. Rüya görenin saldirgan amaci, rüyada bilinmeyen bir yabanciya yöneltir, o saldirgan olur. Kondansasyon (yogunlastirma) rüyada görülen üçüncü bir süreç olur. Birkaç farkli anlamin bir rüya imajinda sunulmasidir. Serbest çagirisim yöntemiyle, görünürdeki rüyanin altinda yatan gizli anlam kesfedilir. Freud’a göre rüyalar halüsinatör istek yerine getiricilerdir. Birey uyurken istekleri yerine gelir. Yeni fizyolojik çalismalarda Freud’un bakis açisini dogrulamaktadir. Herkes rüyasinda represe ettigi ve unutulmus oldugu seyleri görür ve rüyada, harekette azalma, dis dünyaya farkindaliginda azalma artmis ve jetatif sinir sistemi aktivitesi ve rüyanin içerigine bagli olarak cinsel uyarim eslik eder. Uyku esnasinda yapilan EEG çalismalari bireyi düzenli araliklarla hizli göz hareketleri seklinde rüya görülen uyku yasadigi (REM) görülmüstür. Bu safha yaklasik olarak her gece 90 dakikada bir olmak üzere her gece birkaç kez tekrarlanir. Bir yetiskinin uykusunun % 20’sini teskil eder. Eger birey bu fazda uyandirilirsa rüyasini canli bir sekilde animsar. Eger bu faz sonrasinda uyandirilirsa rüyanin büyük kismi unutulmus olur. Deri direnci ve kas tonunda yapilan ölçümler REM sirasinda canliligin azaldigi ve yaygin motor parelizi (hareketlerde felç durumu) oldugu seklindedir ve erkeklerde siksik ereksiyon deliligine rastlanir. Freud’un rüyalar istek getiricilerdir seklindeki bakis açisi, bireyin çatismalari ve bunlari çözme deneyimlerine iliskin seklinde degisime ugramak zorundadir. Görünümdeki rüyanin anlamini anlamak, altinda yatan gizli anlami anlamaksizin da mümkün olabilir. Sembolizm, diger insanin zihinsel isleyisleri gibi rüyalarinda da çok önemli rol oynamakla birlikte, bir sembol her birinin geçmis ve simdiki yasantilari ve ait oldugu kültüre göre bir çok farkli anlam tasir. Bu degisimlere ragmen Freud’un rüya kavrami yeni bir fizyolojik çalismalarca da dogrulanmaktadir.

PSIKANALITIK PSIKOTERAPILER
Psikanaliz: Freud’un hem terapi yöntemine hem de teori sistemine verilen addir. Bilinçdisini anlamak için serbest çagrisim, direnç analizi, transferans analizi terapide önem tasir. Bireyin yasamini etkileyen bilinçdisi güçler anlasilmaya çalisilir. Analizin amaci, bireyin kisiligini yeniden organize etmektir. Psikanalitik terapist, öncelikle kendini analizden geçirmek zorundadir. Bu analizde terapist, kendi psikolojik yönlerini farkeder. Çocukluk yasantilarinin kisiligine etkisini ögrenir. En çok nevroz ve karakter bozukluklarinin tedavisinde yararlidir. 45 yasindan sonra bu tedavinin uygulanmasi güçtür. Görüsmeler 45-60 dakika arasindadir. Haftada 4-5 gün uygulanir. Tüm tedavi 1-3 sene sürer. Esas teknik serbest çagrisimdir. Rüya analizi ve diger teknikler yardimcidir. Çocukluk ve geçmis yasantisindaki kisilerle olan tutum ve davranislara iliskin duygular, bu duygularin yarattigi savunmalar ve anksiyete üzerinde durulur. Rezistans (direnç), bilinçdisi materyalin bilince gelmesini engelleyen karsit güce denir.
Ani sessizlikler, inkarlar, konusma kesilmeleri, unutmalar, utanmalar ve güçlü duygusal tepkiler direnç belirtileridir. Direnç genellikle hastaligin transferansindan kaynaklanir. Geçmisteki cezalandirici, elestirici kisiyi terapiste yansitarak terapist imajini saptirmistir. Rezistans çesitleri sunlardir:
kisinin iyilesemeyecegine olanÞa. Depresyon rezistansi inancindan kaynaklanir.
amaci terapistÞb. Transferans rezistansi hakkindaki düsünce ve duygularin açiga çikarilmamasi amacini tasir.
Hastanin bilinçdisi olarak utanç duymasidir.Þc. Süperego rezistansi Saldirgan ve cinsel duygularinin ortaya çikacagi zaman gösterir.
d. Id Hastanin temel duygusunda kaynaklanan davranis örüntüsününÞrezistansi degismesinden duyulan, anksiyete ve korkunun ifadesidir.
e. Sekonder Þkazanç rezistansi
Transferans: Hastanin analiste olan duygusal tepkisidir. Çocuklukta olusan, ebeveyne karsi hissedilen bilinçdisi duygusal tutumlarin, hastanin analistle olan iliskisinde tekrarlanmasidir. Terapiste karsi olan bu duygu ve tutumlar dostça, saldirganca ya da ambivalon (duygusal ikilem yasamak – bir kisiyi ayni anda sevme ve nefret etme) olabilir. Terapist bu duygu ve davranislari objektif bir tarzla, hasta ile birlikte gözden geçirmekte ve özüne inmeye çalismalidir. Terapist bu durumda sasirmamali, bozulmamalidir. Transferans çarpitmalari görünce hasta, geçmis yasantisindaki yanlis algilamalarini anlar.
Kontr-Transferans: Hekimin hastaya gösterdigi öfke, sabirsizlik ve küskünlük gibi olumsuz tutumlardir. Bunun nedeni, bilinçdisi duygularinin hastanin etkisiyle ortaya çikmasi ve terapistin bu durama tepkide bulunmasidir. Kontr-transferans durumundaki terapist, kendi bilinçdisi duygularinin ortaya çikmasina izin vermemelidir. Bu hasta ile olan iliskisini bozar ve terapistin basarisizligina neden olur.
Yorum: Terapist hastanin zihinsel isleyisini ve davranisini anlamaya çalisir. Hasta siklikla zihinsel isleyisinin farkinda degildir. Terapist hastanin serbest çagrisimlari, davranislari, yakindigi semptomlar arasinda baglantilar kurar ve yorum halinde açiklamalarda bulunur. Bu yorumlardan hasta, sosyal davranislarinin bozulmasina neden olan dinamik motivasyonlara iç görü kazanir. Bu yorumlar hastada anksiyete yaratir. Inkar, öfke, rezistans seklinde kendini belli eder. Terapist yorumlarini hiçbir zaman empoze etmemelidir. Zorla kabul ettirmeye çalismamalidir.

SULLIVAN Sadece davranisi bireyler arasi iliskilere dayandirmistir. Ona göre algilama, bellek, düsünme ve tüm diger psikolojik süreçlerde insan iliskileri vardir. Rüyalar, kisinin diger kisilerle iliskisini yansitir. Sullivan, kuramini 3 grupta toplamistir:
1. Ben, ben dinamizmi, ben sistemi
2. Alti asamali kisilik yapisi (bireyler arasi iliskilerin getirdigi ve olusturdugu)
a. Dilden faydalanma
b. Etrafindakilerle beraber yasama
c. Kendi cinsiyle yakin iliski
d. Karsi cinsiyle yakin iliski
e. Amaçli bir davranis tarzi
f. Edindigimiz deneyimler üzerine kurulmus olgun yasayis
3. Edindigimiz deneyimler ve bunlarin sekilleri
Ben, kisiler arasi iliskilerle gelisen türlü süreçlerin dinamik bir merkezi, enerji dizgesidir. Varsayimsal kavramdan baska hiçbir deger tasimaz. Amaç sikintidan kaçmaktir. Gerilim azaltici eylemlerde bulunmaktadir. Baskalari tarafindan kabul görmek, güveni görmemek sikintiyi yaratir. Kisilikte önemli olan süreçler sunlardir:
Dinamizm : Bireyin canli bir varlik olarak yasamini sürdürdügü dönem içinde organizmayi belirleyen, oldukça degismez enerji dönüsümleridir. Tüm insanlarda ayni dinamizm bulunmakla beraber, dinamizm biçime, duruma, kisinin yasantilarina göre degisir. Dinamizmlerin çogu organizmanin temel ihtiyaçlarina doyum saglama konusunda çalisir.
Personifikasyon : Bireyin kendisi ve diger insanlar hakkinda gelistirdigi imgedir. Ihtiyaçlarin karsilanmasina ve sikintiya iliskin yasantilar sonucu ortaya çikan duygular, tutumlar karmasasidir. Bir çok insan tarafindan paylasilan personifikasyonlara sterootip denir. Bunlar bir kusaktan digerine iletilen, toplum bireylerince kabul görmüs kavramlardir.
Bilissel süreçler : Sullivan 3 biçimde tanimlamistir.
1. Protoksik: Bilinçdisinda ve heyecanlarla ifade edilir. Çocukta dilden önceki zamani kapsar. Burada annenin onayi veya begenmemesinin önemi büyüktür.
2. Paratoksik: Düsünme biçimi rastlantisal olarak ayni zamanda ortaya çikan ve gerçekte aralarinda hiçbir iliski bulunmayan, olaylar arasinda mantiksal olarak hiçbir iliski kurmama sonucu olusur.
3.Sintaksik: Düsünce, sözlü olan simgelerin etkinliklerinden olusur. Yasantilara mantiksal bir düzen getirir ve insanlarin kendilerini birbirlerine anlatabilmelerini saglar.

BENLIK YAKLASIMI
Benlik sisteminin korunmasi, bireyin kendi benligine saygisi ile olur. Birey benligine saygi duyacak sekilde davranmalidir. Ancak böyle sikintidan kurtulabilir. Benlik, yasantilari organize eden temel bir alandir. Birey bilinçdisi olarak degil, bilinçli olarak sikintidan kaçar. Iki tür davranis anksiyeteye neden olur:
1. Benlige olan saygiyi kaybedecek olan davranis ve tutumlar
2. Güvenlik kaybedici davranislar
Güven duygusunu tehdit eden durumlar asiri oldugunda, gereksinimlerin doyurulmasina engel olur. Gerilimin iki kaynagi vardir:
1. Gereksinmelerden kaynaklananlar.
2. Anksiyete sonucu olusanlar.
Gereksinmeleri alt basamakta olanlar doyurulmadan üst basamakta olanlar doyurulamaz. Nevrozlar güvensizlik duygulari ve kisiler arasi iliskilerde saygi kazanamamaktan ileri gelir. Diger insanlarla paratoksik iliski kurulunca, gerçek deneyimler, hayali sahislandirmalarla karisarak bireysel çatisma ortaya çikar.

TRANSAKSIYONEL ANALIZ
Freudian kuramin daha önce çagdaslastirilmis, basitlestirilmis halidir. Eric Berne tarafindan gelistirilmistir. Hepimizin içinde yer alan sistemdir.

Anne-baba Ilk 5 yilda beynimize Þ Süperego
kaydedilen kaset gibidir.
Hiçbir zaman silinmez.
devreye girerler, çok
etkilidir. Mantiksal yönü
olabilir ya da olamaz.
Yetiskin Ego
Ilk 5 yilda olanÞ Çocuk Id üzüntülü,
Sevinç, merak, kesfetme
istegi…

Transaksiyonel analizde tedavide esas, bireyin kararlarina ulasmada gereken verileri seçmesini, kesfetmesini saglamaktir. Burada, psikanalizde oldugu gibi bir uzman tarafindan, sihirli bir uygulama yapilmamaktadir. Terapist bir ögretmen gibi, transaksiyonel analizde kullanilan bilgi ve açiklamalari bireye ögretir. Tedavide amaç, her kisiyi kendi transaksiyonlarini analiz eden bir uzman haline getirmektir.
Çocuk yönü ikiye ayrilir:
anne ve baba ve yetiskinin sekliyleÞUyumlu çocuk hareketlerini kisitlayan, uyumlu. Çocuk yönü gelismisse yükselir ama yaratici olamaz.
rahat, sorumsuz hareketlerle kendini ifade eder. ÖzgürÞÖzgür çocuk çocuk yükselmez ama yaratici özelligi vardir.
Yetiskin yönü zaman içinde¹ ölür veya gelisir. Sürekli gelisir, mantiklidir. Su söyledir, böyledir. Yetiskin yönü yasamimizi kontrol eder. Saglikli kisi yetiskin yönü ile birlikte ¹degerlerinin de uyum halinde olan kisidir.
Anne baba agir basarsa, ahlaki degerlere baglilik artar. Yetiskin yönü agir basarsa gerçekçi, is her seyin üstünde gelir. Katidirlar. Kimseyi begenmemek durumunda olan kisilerdir. Duygusal degildirler. Sadece çocuk yönü agir basarsa, çocuksu, sabirsiz, olgun düsünemeyen, bencil, hemen doyum isteyen, duygularini kontrol edemeyen, insan iliskilerinde alici, insanlardan beklentileri fazladir. Patolojik yönden bakarsak, çocuk yönü agir basan sosyopat olur. Alkol kullanir, herkesle iliskiye girer. Yasam içinde degerleri olan sey bulamaz ve bu degersizlikten sikayetçi degildir.
Anne baba (patolojik yönden) obsesif-kompülsif özellikler gösterir. Kurallara asiri derecede uyar. Mantik olayi fazla gelismemistir.
Yetiskin yönün (patolojik yönden) kisilik bozukluklari görülebilir. Yine de yetiskin yönlerin saplantilari azdir. Kisinin yetiskin yönü kisiyi danismaya getirse de bu çok kisa sürede yerini çocuksu yöne birakir.

NIÇIN GRUP TERAPISI DAHA ETKILIDIR?
Slavson’a göre grup tedavisinin en temel yararliligi, olan duygusal hoslanimlara izin veren bir tedavi seklidir. Diger üyelerin etkisi duygusal bosalimi hizlandirir. Grup üyeleri birbirine destek oldukça birey kendini daha rahat açar. Daha az tedbirli davranir. Savunmalar azalir. Bireyin kendini korumak üzere olan sinirlamalari ortadan kalkar. Grup tedavisi çok kisa süre içinde bireyi sorunlariyla yüz yüze getirir. Bireyin kendine güveninin korunmasina yardimci olan savunmalar azalir. Arkadasça bir grup ortami kisinin savunucu olmasina gerek birakmaz.
Transaksiyon analiz grubunda her birey, yetiskin yönünü kendisini açmasina izin verdigi zaman iyilesmeye dogru gidiyor demektir. Çocuk, anne baba yönünü sadece yetiskin yön bulup taniyabilir. Grup içinde duygularin ifadesi bastirilmis olan çocuk, anne baba yönünü rahatlatirken, yetiskin yönünün özgür kalmasina olanak verir. Artik yetiskinin görevi anne-baba-çocuk yönünü denetlemek degil, onlari mantikli bir sekilde kendi ifadesini düzenlemektir.
Çünkü bu yön kisinin üstündeki baskiyi yaratir. Grup yasantisinin temel yararliligi, dis dünyada insan iliskilerini anlayabilmek için dogal bir ortam yaratmasidir. Birey degistirmek istedigi yönlerini grup içinde dener. Böylece gerçek yasam için prova yapmis olur. Baslangiç seanslarinda bas agrisi, is basarisizligi gibi semptomlari hafifletme bu semptomlar üzerinde durarak degil, anne-baba-çocuk-yetiskin yönünün, bu semptomlarin nasil etkilendiginin anlasilmasiyla mümkün olur.
Hasta bu terapi bana çok yararli oldu desede “terapide ne oldugu?” sorusuna cevap verememistir. Hastanin kullandigi kelimeler niçin yaptigina, ne yaptigina ve niçin onu yapmaktan vazgeçtigine ait ise tedavi gerçeklesmis demektir. Burada semptomlarin tedavisi degil, semptomlari yaratan düsüncelerin tedavisi söz konusudur. Kisi bu terminolojiyi ögrenmis ise terapistini yaninda tasiyan bir hasta gibi her sorununa çare bulacaktir. Transaksiyon analiz grubu, farkli bir gruptur. Bireye aile sirlarini kimseye vermemesi ögretilmis olabilir. Bu açikça anne-babanin kaydidir. Çocuk zavalli beni oynar. Terapistin rolü kisiyi zavalli degil gerçekçi kilmaktir. Bu grupta anne-baba-yetiskin-çocugun kesfi, gerilimden uzak gülüsmelere izin veren ortam içinde yapilabilir. Analist, bir ögretmen olarak istekli ve yetenekli olmalidir. Grup içinde sözel ve sözsüz iletisimler es deger düzeyde degerlendirilmelidir. Hastaya “görüyorum ki çocuk yönün incinmis, bu neden geliyor, bunu incitenin kim oldugunu söyler misin?” denilebilir.
Ego Durumlari : Berne, hastalariyla konusurken, ayni kiside bütün özellikleriyle bazen bir çocugun bazen anne ve babanin bazen de bir yetiskinin rol oynadigini gözlemlemistir. Bu degisme bireyin düz ifadesine, sözcük dagarcigina, jestlerine, durusuna ve hatta kalbinin çarpmasina, nefesinin hizlanmasina neden olan bedensel islevlere yansimaktadir. Her bireyin içinde üç yasindaki çocuk hali vardir. Ayni zamanda anne-babasini da içinde tasir. Ego durumlari içindeki anne-baba-çocuk durumu bireyin ilk bes yillik yasantisindaki en önemli güncel, dis ve iç yasantilarin beyinlerindeki kayiplaridir. Bir de ikisinden farkli olan 3. Bir durum vardir ki buna yetiskin adi verilir. Anne-baba-yetiskin-çocuk, süper ego-ego- id gibi kavramlardan ibaret olmayip olgusal gerçeklerdir. Transaksiyonel analiz, bireyin bireyi 3 farkli durum içinde ele alirken, onun geçmisine ve gelecegine iliskin tahminlerde bulunabilir. Bu 3 ego durumu gerçek kisiler, gerçek kararlar ve gerçek duygularin yasandigi geçmis olaylarin verilerinin kaydedilmesi ve tekrartekrar çalinmasiyla olusturulur. Bir kimsede ego hallerinin taninip açiklanmasina yapisal analiz adi verilir.

ANNE-BABA EGO DURUMU
Transaksiyonel analiz terimleriyle, anne-baba bireyin çocuklugundaki gerçek anne-babanin veya anne-baba yerine geçen kisilerin bir çesit kopyasi gibidir. Bu ego hali anne-baba figürlerinden edinilen ön yargi, deger ve ahlak kurallarindan olusmustur. Anne-baba bireyin yasamini, bireyin ilk bes yillik dönemi içerisinde aldigina, sorgulanmaksizin kaydedilen veya bireye zorla kabul ettirilen dis olaylarin beyindeki kayiplarinin birikiminden olusur. Bireyin okula gitmeden önceki yasamini kapsar. Anne-baba olarak kaydedilen her sey elestirilmeden dogru olarak kabul edilir. Çünkü bu dönemde çocukta düsünme fazla gelismemistir. Çocuk bagimlidir. Sözcüklerle anlam olusturmada yetersizdir.
Onun için bireyi degistirmek, dogrulamak veya açiklamak imkansizdir. Eger anne-baba saldirgan kisilerse, çocuk saldirganligi içrerlestirir. Her bireyin anne baba yönü kendine özgüdür. Anne-babaya ait veriler içe alinmis ve açik bir sekilde düzenlenmeksizin kaydedilmistir. Bunlar çocugun ilk dönem yasantilarinda anne-babasinin ses tonuna, yüz ifadesine, kucaklayip kucaklamamasina bakilmasiyla; sözden anladigi dönemde ise anne-babasi tarafindan benimsenen kural ve düzenlemelere dikkat edilmesi ile edinmislerdir. Bu kayitlar komsu teyzenin kiymetli vazosu kirildigi zaman annesinin yüzünde beliren öfke ve üzüntüden ugradigi yapma bombardimanlarindan ve yeni yürümeye basladigi zamanlarda baslayan binlerce hayirdan isarettir. Ayni sekilde mesut annenin tatli hosnutlugu, gururlu babanin yandan bakislari da anne-baba içerisinde kaydedilir. Çocuk büyüdükçe daha karmasik bilgiler gelmeye baslar. Örnek; unutma oglum, dünyanin neresine gidersen git, en iyi insanlar gerçek iman edenlerdir veya asla yalan söyleme, borcunu öde, israf günahtir. Hiç kimseye güvenme, sana yapilmasini istemedigin seyi baskasina yapma gibi …
Tüm bunlar çocugun zihninde yasa olarak kaydedilir. Bu kurallari güvendigi kisilerden elde edindiginden dogru olarak kaydedilir. Bu kayitlar hiçbir zaman degismez. Birey bunlari istese de yok edemez. Bazen yumusak olsalar da çogunlukla kisitlayicidirlar. Bireyin ailesi içinde yasadigi, çevre ve guruplardan edindigi yasamini sürdürmeye yarayan temel veriler yiginini, kati sekilde içrerlestirirler. Fiziksel anne-baba olmazsa çocuk ölür. Içrerlestirilen anne-baba, tehlikeli yasantilar karsisinda çocuga yön gösterir. Biçakla oynanmaz sözü anne-babada kaydedilir. Bu yasta çocuk henüz tehlikeyi kavrayabilecek bilgi düzeyine sahip degildir. Bu nedenle anne-baba emirleri, fiziksel ve sosyal olarak yasami sürdürebilmek için çok gerekli olan yardimlardir. Anne-babanin bir diger özelligi de tutarsiz olmasidir. Bir konuda uyarida bulunur, fakat kendisi tersini yapar. Örnek; yalan söyleme der kendisi söyler, sigara içmek zararlidir der kendisi içer, dine uymak gereklidir der kendisi uymaz …
Çocuk bu tutarsizligin sorusturulmasi gerektiginden emin degildir. Bu yüzden kafasi karisir. Bu nedenle kayit etmeyerek kendini savunur. Anne-baba kayitlari sterofonik ses kayitlarina benzetilir. Eger iki ses uyum içindeyse birlikte güzel bir etki yaratirlar. Eger uyum halinde degilseler kayit bir kenara konulur ve çok az çalinir. Eger anne-baba birbirleriyle uyusmazlarsa, anne iyi bir anne, baba kötü bir baba veya tam tersi olabilir. Bu durumda ortaya konan yargilar sikinti yaratir. Daha asiri bir sekilde ise tümden dislanarak hiçbir deger yargisi kaydedilmez. Anne-babanin birinden elde edilen veriler depolanmis olabilir fakat buna karsit olan diger ebeveyne ait materyaller de bulunur. Bu durumda çocuk anksiyete yasar. Sonuç olarak anne-baba ego durumu zayiftir ve az yer isgal eder. + * – 1 = -‘dir. + ne kadar fazla, – ne kadar az olursa olsun sonuç –‘dir.
Anne-babadan biri ne kadar iyi olursa olsun digeri kötü oldugunda, sonuç her zaman zayif bir bütünlüge ulasamamis anne-baba ego durumudur. Bu durumdaki birey yasami boyunca ambivalon, uyumsuz ve çaresiz olacaktir. Anne-baba kayitlarini kullanma özgürlügüne sahip olamayacaktir. Anne-baba verilerinin pek çogu gündelik yasamda nasil kategorisi içinde yer alir. Örnek; yatak nasil yapilir, çorba nasil yapilir … Nasil kategorisi, anne-babanin gözlemi yoluyla elde edilir. Çocuk bilinçlendigi zaman bu nasillari sorgular hale gelir. Erken ögrenimi çok yogun ve kati bir sekilde yapilmis olan çocuklar ileriki yasamlarinda eski ögrendikleri yollari degistirme girisiminde bulunmazlar. Onlari yararli olduklari için degil sartlandiklari için kabul ederler. Böylelikle kompülsiyonlar (içinden yapmak geliyor ama mantigi yok) olusur.
Anne-baba bildirileri su tür emir ifadeleri ile kuvvetlendirilir: Asla, her zaman, hiçbir zaman, mutlaka … Anne-babanin can sikici ya da ise yarar olmasi yetiskin tarafindan simdiki kosullara uygulanmasi veya güncellestirilmesi ile ilgilidir. Anne-baba verileri anne-baba disinda komsular, akrabalar ve TV tarafindan verilir. Eger 3 yasindaki bir çocuk televizyonda siddet programlari seyrederse siddet, anne-baba verisi olarak kaydedilir. Yapilan arastirmalar göstermistir ki saldirgan film isteyen çocuklar bu filmin arkasindan arkadaslariyla oynadiklarinda saldirgan tutum içermektedirler.

ÇOCUK EGO HALI
Transaksiyonel analistler çocuk ego durumunun, yasamin ilk 8 yilini kapsadigini söylemislerdir. Onlara göre çocuktaki davranislar ayni biçimde korunmaktadir. Çocugun oturusu, kalkisi, algiladiklari, yürüyüsü, düsünceleri, konusmalari ve duygulari çocuk ego durumu içinde korunur. Çocuk halindeki bireyin kendini kontrol gücü çok azdir. Davranislari impulsiftir (düsünmeden, rasgele). Diger insanlarin düsünce ve davranislarini analiz etmez. Onlarin yüz ifadelerine göre tepki gösterir. Çocuk ego halini siklikla kullanan bir yetiskin sorumluluk gerektiren durumlarin üstesinden gelmede güçlük çeker. Çogunlukla mantiksiz, gerçege uygun olmayan, kendini güç durumda birakan davranislar gösterir. Çocuk ego hali için kendi kendinden gerçekten hoslanan ego halidir. Bireyin en iyi kismi olarak bahsedilir. Çocuk isittigi, gördügü seylere verdigi tepkileri içrer olarak kaydeder. Iste bu çocuk ego halini olusturur. Çogunlukla dis olaylar karsisinda çocugun verdigi içrer yanitlarin (duygularin kaydi dogum ile ilk 3 yas arasinda yapilir.) kaydi yapilir. Küçük çocuk ilk yasantilarinda konusamadigi için duygulari ile elestirir. Emerson aci bir bakisin çocuk tarafindan nasil degerlendirildiginin bilinmesi gerektigini söyler. Bu bakis ona kendi kendisine iliskin olumsuz duygular verir. Çocuk bundan çok etkilenir. Kendini yardimsiz hissettigi böyle zamanlarda, kendisinden çok fazla sey istendigini hisseder. Çocuk bir yandan arastirma, ögrenme, vurup kirma, duygularini ifade etme, hareket ve kesfetme gereksinimini duymaktadir. Diger yandan çevrenin, özellikle anne- babanin yogun istekleri vardir. Çocuk anne-babanin onayi için bu temel duyumlardan vazgeçme durumunda kalmaktadir. Pahaliya mal olan bu olay ise ortaya çiktigi kadar çabuk kaybolup gitmektedir. Sonuç hayal kirikligidir. Yani egitim süreci rüstürasyonlaridir (hayal kirikligi, engellenme). Bu duygulara dayanarak küçük çocugun ilk verdigi sonuç ben haksizimdir. Bu sonuç ve bunu pekistiren duygusal yasantilar, beyinde kalici olarak kaydedilir. Bu kayiplar çok fazla ise kisi yetiskinliginde çok çabuk deprese olur. Iyi anne-babaya sahip çocuk haksiz olma sorumlulugunu tasir. Anne-babasi zülüm eden çocuk içinse bu agir yükü tasimak çok güçtür. Günümüzde bize çocuklugu hatirlatan bir çok durum olur ve biz ayni duygulari yeniden hissetmeye baslariz. Isteklerimiz engellendiginde kendimizi köseye sikismis hissettigimizde çocuklasiriz. Bu engellenmis çocuk pozisyonunu yeniden oynama ve orijinal rüstürasyon duygularini yeniden yasama durumudur. Bu olumsuz yasantilar kadar bu olumlu yasantilar da çocuk ego hali içinde korunur. Yaraticilik, merak, bilmek, kesfetmek istegi, dokunma-hissetme dürtüsü, çocukluktaki duygusal yasantilarin kayiplaridir. Çocuk içerisinde sayisiz olarak ne kadar güzel yasanti kaydedilmistir. Bunlar küçük çocugun ilk yasantilaridir. Örnegin, ilk bahçe hortumundan su içme, kedi yavrusuyla ilk oynayis, annenin kucagina çikma görülür.
Bu memnun olma yasantilarinin duygulari da kaydedilir. Yapilan gözlemler haksiz olma yasantilarinin, onaylanma yasantilarina kiyasla daha agir bastigini göstermektedir. Herkesin bir haksiz çocuk yönünü kabul etmek dogru olacaktir. Anne-baba ve çocuk sadece yasamin ilk 5 yili içindeki yasantilari da içermektedir. Inanilan sudur ki çocugun okula gitmesine kadar olan zaman içinde hemenhemen anne babanin bütün tutumlari ve ögütleri kaydedilmis olur. Bundan sonra ortaya çikanlar dogal olanlarin pekistirilmesine yarar. Berne, çocuk ego durumunu idden farkli olarak dis dünyaya iliskiyi de kapsadigini söyler. Çocuk ego hali bilinçdisi degil bir bilinçtir ve kolaylikla gözlenebilen bir olgudur.

YETISKIN EGO HALI
Yetiskin ego hali yavasyavas gelisen bir yapidir. Birey çevre ile tanistikça, çevreyi oldugu kadar kendi davranislarini da kontrol ederek zihinde bir gerçeklik anlayisi olusturur. Bu kisiligin bir çesit bilgisayari, karar veren öngörüde bulunan bir mantiksal veri islemcisi, kisiligin duygusal olmayan yönüdür. Yetiskin ego halindeki bir kisinin duygulari yoktur. Fakat çocuk anne-babanin duygularini gerçekçi olarak degerlendirir. Çocuk 10 ay civarinda hareket edebilmeye basladigi zaman yetiskin de gelismeye baslar. Yetiskinin anne-baba tarafindan ögretilen yasam kavramlariyla çocugun içinde hissettigi, hissedilen yasam kavramlarindan farkli düsünen yasam kavramidir. Yetiskinin sagladigi hareket edebilirlik, bireye sikintili zamanlarinda güvence verir. Hareket anksiyeteden kurtulma yollarindan biridir. Bunun için spor yapanlar ruhsal olarak saglikli olurlar. Yetiskin, çocukluk yillarinda henüz deneme niteliginde islev görür.
Çocuk ego durumundan çekinir. Anne-baba ego durumundan korkar. Yetiskin ego durumu olgunlastikça engelleri asmayi ögrenir. Yetiskin uyaranlari bilgi kümelerini çeviriri. Bunlar üzerinde islem yapar ve depolar. Anne-baba verilerinin geçerliligini sorusturur. Bu güne uygulanip uygulanamayacagina iliskin karar verir, benimser ya da reddeder. Çocuktan gelen duygu verilerini de kontrol eder. Zaman ve yere uygun duygu çikislari saglar. Çocugun içerisindeki ben haksizim, hataliyim kayitlarini, yaraticisi olan anne-baba verilerinin yetiskin sorusturmasi yoluyla silinemeyeceginin vurgulanmasi gereken bir konudur. Stres altindaki yetiskin duygularin uygunsuz biçimde kendini göstermesine izin verecek kadar zayiflar. Nevrotiklerde mantik disi, yetiskinle uyusmayan belirtiler görülür. Yetiskinin zayif olmasi olumsuz çocuk yasantilarinin açiga çikmasina neden olur. Bu regresif (geriye dönme) durumlari yaratir. Birey kendini yeniden zayif, yardimsiz bagimli bir çocuk gibi hisseder. Düsünce engellenir. Psikiyatrik yardim olarak bireye anne-babasina benzer bir ilgi ve bakim gösterilmemelidir. Bu bireyin içinde yardimsiz çocuga destek olurken, yetiskinin idare edici islevlerinin açiga çikmasini, yeniden idareyi ele almasini geciktirir. Ideal bir hastane, çocuk için rahat bir motel, bir oyun sahasi olabilen yetiskinin basarisini saglamak için aktiviteler yaratan bir yerdir. Hemsireler üniforma giymemekte, hastalara anne-baba gibi hizmet etmemektedir. Sokaktaki biri gibi giyinmeli, her birinin kendi yetiskin, anne-baba ve çocuk kimligini tanimasina yardimci olacak sekilde olmalidir.

DOLLARD ve MILLER
Bunlarin en önemli çalismalari früstrasyon ve agresyon üzerinde durmuslardir. Bunlara göre ögrenme, uyaran ile tepki arasindaki bagin kurulmasidir. Ögrenmenin olabilmesi için ödül veya pekistirme olmasi gerekir. Ödül somut bir seyin verilmesidir. Her ödülde pekistireç olmayabilir. Pekistirme olumlu veya olumsuz olabilir. Kisilik, aliskanlik kavramiyla açiklanmaktadir.
uyaran ile tepki arasinda baglanti kurmaktir.ÞAliskanlik Kisilikler de, aliskanliklar da farkli olacaktir.
Dürtüler :
Birincil dürtüler: Açlik, susuzluk, cinsellik, aci, soluma, uyuma (dogustan)
Ikincil dürtüler: Statü, sevgi, sosyo-ekonomik durum … (sonradan)
Yeni dogan çocukta refleksler vardir. Aci veren durumlardan kaçma durumunda iç güdüsel tepkiler hiyerarsisi vardir. Dürtü uyarani organizmayi isarete hazirlar.
tepki (dürtü, birincil veya ikincilÞ Isaret, uyaran ÞDürtü olabilir.)
Ikincil dürtüler, birincil dürtülerle pekistirerek elde edilir. Tepkinin ortaya çikmasi söz konusu olmazsa ögrenme olusmaz. Tepki uyarana baglidir.
belirli tepkileri gösterme olasiligiÞTepki hiyerarsisi vardir. Herkesin tepki hiyerarsisi farklidir.
kisiÞSonuç hiyerarsisi yasantilarina göre hangi tepkileri, hangi hiyerarsiye göre gösterecek, buna denir.
Belirli tepkilerin dogrudan kelimelerle baglanmasiyla, sözcük dagarcigi onun ögrendiklerini bir belirtisidir. Konusma kapasitesine, sözcük dagarcigina bakarak onun ögrenme düzeyini belirler. Pekistirmenin, genellikle dürtü durumunda bir azalma oldugu zaman gerçeklestigi düsünülmektedir.
***Bir davranisi ögretmek istiyorsak onun dürtülerinin azaldigi zaman pekistireçleri ortaya koymak gerekir. Sürekli ödüllendirilirse dürtü gücü azalir. Bir güvercini ödüllendirirsek yem almaya gelmeyecektir. Ayni pekistirilmis tepkiler sonsuza kadar tekrarlanmaz. Günlük hayattaki bir çok pekistireçler ögrenilmistir.
Ögrenme ikilemi: Burada tepkilerin dürtüyü azaltmadigi durumlarda yeni tepkilerin olusmasini saglar. Bir tepki tam doyum saglamazsa ikinci bir pozisyon deneyecegiz. Buna ögrenme ikilemi diyoruz. Ögrenmenin daha fazla olabilmesi için konularin yavasyavas ögretilmesi yani ögrendigimizin diger ögrenmeler için zemin olusturmasi gerekir.

Aliskanliklarin sönmesi:Pekistireç belli araliklarla veriliyor. Eger bunlar (pekistireç) sönerse aliskanliklar da söner. Örnek; iki defa arkadasimizin evine gittigimizde evde bulamazsak bu üçüncü gidisi söndürür. Güçlü aliskanlik durumlarinda sönme biraz zor oluyor. Sönmenin olabilmesi için ödülsüz tekrar olmasi gerekir. Sigara içmeme davranisini sigara içen bir kisinin doyum almamasi için, doyum degerini kaybetmemiz gerekir. Sigara içtiginde ona diyebiliriz ki (kosullanmis köpek gibi) söndür diyerek bilinçaltina yerlesmesini saglayabiliriz. Negatif olarak sönen aliskanligin tekrar ortaya çikmasi da olabilir.

Buna bagli olarak üç tepki olusur (saldirganlik yönleri):
1. Disa yönelik saldirganlik (paranoidlerde görülür. Kabahatin tümünü baskasina yükler. Örnek; Allah cezani versin gibi…)
2. Içe yönelik saldirganlik (depresyonda görülür. Örnek; kabahat benim gibi …)
3. Saldirganliktan kaçma (Örnek; önemli degil, zarari yok der gibi …)
Früstrasyon çözüm tarzlari gösterir.
a. Engele vurgu yapma tarzinda (ne biçim adamsin, hep bu durum benim basima gelir. Sürekli olarak niye bu durum ortaya çikti der.)
b. Ego savunmasi (disa, içe saldirganliktan kaçma, ego savunmasini olusturur.) Saldirgan tipler baskalarini ve kendini cezalandirici tarzdadir.
c. Çözüm için israrlilik (kisi bu durumu kesinlikle çözmek ister. Mesela, temizleyici parami ver der.)
Görülmüstür ki früstrasyon tepki tarzlari çok önemlidir. Bunlar kisilik gücünün göstergesidir. Normal ögrenciler engele vurgu yapmayi kullanirken, sanatçilarda ise çözüm için israrlilik görülür.

FRÜSTRASYONLA AGRESIFTE
DOLLARD ve MILLER’ IN GÖRÜSLERI

Früstrasyon kelimesi psikologlar tarafindan farkli sekillerde kullanilmistir. Hem distan gelen kiskirtici bir durum varoldugu, hem de organizmanin bu duruma tepkide bulundugu anlamina gelir. Dollard 1939 yilinda bu kavrami, dis olaylarla sinirlamis, iç duygusal durumlar hakkinda her hangi bir çikarsama yapmayi reddetmistir. Klasik tanimlamalarinda, früstrasyonu davranis siralamalarinda amaç-tepki, zamanda bir kiskirticinin karismasi olarak tanimlamislardir (uyarici anlamda). Amaç ve davranis arasindaki baglanti, bir saldirganliga teskil edicinin bulunmasi nedeniyle basariyla baglanamamaktadir. Bazi kuramcilar früstrasyonu aliskanlik olarak yerlesmis bir ödülün yoklugu olarak tanimlamislardir. Sonuçta pekistiriciye götüren her hangi bir eylemin engellenmesi früstrasyona yol açar. Bir dizi etkili tepkinin dis engeller tarafindan önlenmesi, ödül almayi basaramama, tamamlanamayan tepkilerin yarattigi içrer çatismalar veya bireyin uygun tepkisinin engellenmesi früstrasyona yol açar. Miller’e göre (1941’de) saldirganligin varliginin her zaman öncesinde bir früstrasyon oldugunu düsündürür. Miller daha sonra bu düsüncesini degistirmis ve bunun yerine sunlari söylemistir: Früstrasyon bir çok farkli tepkiyi kiskirticidir. Bunlardan bir tanesi de saldirganliktir. Bazi kisiler früstrasyona saldirganca olmayan tepkiler göstermeye alismislardir. Bu saldirganca olmayan tepkilerde saldirganlik inhibe (bastirilmis) edilmistir. Fakat ilk tepkiler engel yaratan kiskirticinin gücünü azaltmazsa, saldirganca olmayan tepkiler zayiflar ve bundan sonra gelecek güçlü yanit egilimi ne ise o ortaya çikar. Eger kiskirtici yaniti israrli olarak ketlerse, sonuçta saldirganlik görülür. Israrli früstrasyon her zaman saldirganliga neden olmayabilir. Sürekli devam eden früstrasyon sonucunda birey apati (umursamamak, duygusuzluk) hale gelebilir. Ugrasmaktan vazgeçer, ödülün yoklugu onun için bir früstrasyon olmaktan çok bir yoksunluk halini alir. Früstrasyon yasantisi az ya da çok olursa kisinin diger yasantisinin früstrasyon toleransi düsüklügüne neden olur. Bu bulgunun sonucu olarak egitimde otorotiryen yaklasimla, otoriter yaklasim arasinda fark vardir.
Ya da çok fazla demokratik yaklasim vardir. Örnek; otoriteryen yaklasimda anneye sinemaya gitmek istedigini söyler. Anne hiçbir neden söylemeden gidemezsin der.
***Çok fazla demokratik ortamlarda anne ve baba çocuga ilgisizdir.
***Otoriter yaklasim en iyisidir. Çünkü çocuga olaylar karsisinda bir neden gösterilir.
ÖgrenilmisÞTransfer davranislarin orijinal durumlara benzer aktarilmasidir. Genelleme derecesi (kitap.s.159) ayirdetme (kitapta)
Organizmanin yönünü belirler.ÞIsaret
Ögrenilmis bir tepkidir. Korku organizmayi hareketlendirenÞKorku tepkisi bir dürtüdür. Korkunun azalmasi ödül diye geçer. Korku tepkisi belli uyaranlari tepkilestiriyor.
***Eger pekistirme olmazsa korku giderek kaybolur.

ZIHINSEL SÜREÇLER
Dil: Dilin bir çok isareti kapsadigi açiktir. Iki durum dehset verici diye nitelendiginde tepki buna göre eslesiyor. Dil genellemelere ve ayirdetmeye yol açiyor. Çesitli kültürlerde ne önemliyse o kelimeler agirliktadir.
Sosyal Çevre: (Sayfa 163) Insanin ögrenmesi ve neyi ögreneceginde toplumsal ve sosyal çevre önemlidir.
Gelisimin Kritik Dönemleri (Dollard ve Miller): Bilinçdisi çatismalarin çogunlukta ögrenildigine inanirlar. Ilk 6 yilin belirleyici olduguna inanirlar.
Nevrotik Çatismalar: Anne-babanin yarattigi sonuçlar, sonra ögrenilen yanlis tepkilerdir. Çocugun saldirgan oldugu durumlarda toplum boyun egici olmasini bekliyorsa bu durumda çatisma olur. Çocuk çevresini degistiremedigi için çevresindeki uyaricilardan zarar görebilir. Çocuklukta ego eylemlerini rahatlikla yapamamaktadir. Bunun nedeni henüz olgunlasmamistir. Bu yüzden çocuklar çok kolay etkilenirler.
***Çocuklar 7 yasina kadar ölüm olayini anlayamamaktadirlar. Ölüm olayini bir ceza olarak algilar.
***Düsünme yetenegi kiside aci ve siddete karsi koyma gücü yaratiyor.

GESTALT PSIKOLOJISI
Zahiri hareket = Görünürde olan hareket
Görünürde olan hareket isigin biri söndürülüp digeri yakildiginda hareket ediyormus gibi algilanmasidir. Gestaltçilar bu hareketi psikolojik olarak açiklamaya çalismislardir. Bunun için algi mekanizmalarini incelemislerdir. Algisal organizasyon ile ilgili bazi ilkeler gelistirmislerdir.
1. Yakinlik Ilkesi: Bu çizgileri ll ll ll ll ll 4 çift çubuk olarak algiliyoruz. Zamanda ve mekanda birbirine yakin olan ögeler birlikte algilanma egilimi gösterirler.
2. Aynilik Ilkesi: OO OO OO OO Benzer ögeler birlikte algilanirlar.
o o
o o
o o
3. Yön Ilkesi: o Belirli bir yöne giden nesnelerin kendisinden çok
o o yönlerini algiliyoruz.
o o
o o
Objektif Kümeleme Ilkesi: Eger bir kimse belli bir organizasyon görürse ilk
4. Objektif Kümeleme Ilkesi: Eger bir kimse belli bir organizasyon görürse ilk algiyi ortaya çikartan etkenler ortadan kalksa bile bu organizasyonu görmeye devam eder.
Oo oo oo oo o o o o
5. Ortak Sonuç Ilkesi: Daha büyük bir grup içerisinde benzer sekilde yön degistiren ögeler kendi aralarinda guruplasirlar.
o o
o o o o o o o o o o o o

6.Anlamli Olma Ilkesi: Sekiller uyarici kosullarin el verdigi ölçüde anlamli olarak görülürler.
Werthelmer geçmis yasantilarin ve aliskanliklarin algisal organizosyanu üzerinde etkisini kabullenmesine ragmen Gestalt’çi psikologlarda genellikle geçmis yasantilarin algisal organizasyonu fazla etkilemedigi, dolayisiyla bunun inceleme disinda birakildigini düsünürler. Welthelmer algisal organizasyon üzerinde etkili olan ilkelerin bu saymis oldugumuz 6 ilkeyle bitmedigini, algisal organizasyon üzerinde etkili olabilecek daha baska ilkeler oldugunu kabul eder. Welthelmer için önemli olan nokta bu ilkenin tek tek algisal organizasyonu ne sekilde etkiledigi yani sira bu ilkelerden ikisinin daha fazlasinin birlikte ne sekilde algisal organizasyon üzerinde etkili oldugudur.
Psikoloji, algi mekanizmalari ile ilgili bir birimdir. Algi distan gelen uyaricilarin beynimizde anlamli bir bütün kazanmasidir. Gestaltçilar sorunlara algisal organizasyon açisindan yaklasirlar. Özellikle problem çözme durumlarinda Gestaltçilarin yaklasimlari davranisçilardan farklidir. Köhler’in maymunlar üzerinde yaptigi çalismalar Gestaltçilarin ögrenme konusundaki fikirlerini bize yansitir. Gestalt psikolojisi, alginin içinde bulunulan alanin tam karakteristikleri tarafindan saptandigi ilkesinden hareket etmektedir. Bir problem sunuldugunda ögrenme içinde bulunulan alanin yepyeni bir organizasyonunu gerektirir. Köhler’in yaptigi bir deney örnegi; kafesin içinde bir maymun var, tavanda muz asili, bir çok sopalar var, sopalari birlestirdigi takdirde muza ulasiyor. Buna sezgi ögrenimi demistir.

Gestalt;
1. Bütün parçalar üstündür. Psikolojinin esas inceleme alani bütündür. Bütün kendini olusturan parçalarin basit bir toplami, ürünü ya da fonksiyonu degildir. Bütün karakteristikleri tamamen kendine bagli olan bir alandir.
2. Isomorphism (Es biçimlilik). Gestaltçilar yaptiklari gözlemlerden hareketle fizyolojik bulgulardan çikarimlar yapmaya yönelmislerdir. Gestaltçilarda es biçimlilik birebir iliski anlamina gelir. Ve yasanti ile beyindeki alanlar arasinda böyle birebir iliskinin varoldugu sayilir.
3. Zamandaslik ilkesi. Algida geçmis yasantilar degil su anda varolan uyaricilar rol oynar. Gestaltçilar algi ile davranis arasindaki iliskiyi incelemek yerine önce gelen olaylar ile algi arasindaki iliski üzerinde durmuslardir. Davranisçilar algiyi atlayarak dogrudan dogruya önceki olaylar ile davranis arasindaki iliskiyi incelemistir. Gestaltçilar tek tek uyaricilarin birbirleriyle baglanip bütünü meydana getirmedigini ileri sürerler. Tek tek uyaricilar birbirleriyle baglantilanarak kendi aralarinda iliski kurarlar ve biz de bir bütün olarak algilariz.
Elestiri 1: En çok elestiri konusu Isomorphism (es biçimlilik) anlayisidir. Gestaltçilar algiyi incelemekle beyindeki olaylarin açiklanabilecegi görüsündedirler. Ancak beyinde bir de davranisi baslatan olaylar söz konusudur. Bunu açiklayamamaktadirlar.
Elestiri 2: Ilkelerin bir arada olduklarinda ne sekilde bir organizasyonun olabilecegi görüsü bos birakilmistir.
Bütünlesme biçimlerinin yasalari:
1. Bütünler birincildir ve parçalardan önce gelir.
2. Bütünün algilanisi ve ona tepki, parçalarin algilanisi ve onlara tepkiye kiyasla daha kolaydir. Daha önce görülür.
3. Bütünler olarak verdigi ölçüde tam simetrik, basit ve iyi olma egilimindedirler.
4. Bütünler dis etmenlerden çok iç etmenlerce yönlendirilirler.
5. Parçalar, özelliklerini bütün içindeki yer ve islevlerinden alirlar.

KURT LEWIN
Lewin’e göre kisiyi anlamak için onun çevresiyle olan iliskilerini anlamak gerekir. Bu kuram kisinin bütünlügü üzerine vurgu yapar ve kisinin sinirlarindan bahseder. Bu sinirlar birbirine geçirgen olan alanlardan olusmustur. Bu kuramin belli basli özellikleri sunlardir:
1. Davranis meydana geldigi alanin bir fonksiyonudur.
2. Davranisi çözümleme, parçalardan farkli olan top yekûn durumla baslar.
3. Somut birey somut bir durumda matematiksel olarak ifade edilir.
Hayat alani, bir yerdeki kisiyi ve onun çevresini kapsar. Bu kisinin hem özel iç alanini, hem yasadigi nesnel dünyayi hem de iliskilerini içerir. Hayat alaninin merkezinde benlik vardir.

Benlik Aile
Çevre Toplum

Bu sistemlerin kisiden kisiye verildiginde sayisinda farkliliklarin görülmesi, bireysel farkliliklari olusturur. Hayat alanindaki engeller önemlidir. Bu engeller bireyin kendisi tarafindan yaratilabilecegi gibi çevre tarafindan da yaratilabilir. Bu yasam alaninin ne kadar sübjektif ne kadar objektif olduguna baglidir. Hayat alaninda bir sinirdan diger sinira geçisi etkileyen arti ve eksi yükler vardir. Kisinin iç yapisinin özellikleriyle dis dünya arasindaki iliskiler arti yüklüyse bu kisinin davranislari daha ileriye dönük daha uyumlu olacaktir.
Lewin her kisinin ileriye yönelik davranislarda bulunabilecek bir yapiya sahip oldugunu söyler. Davranisin belirleyicileri geçmise degil ona aittir. Yasam alaninda bireyi çeken ve iten seyler vardir. Bireyin tepkisi, ögrenmesi, kisiligi bunlara göre biçimlenir. Algi, duygu, zihinsel süreçler, kisinin yasam alanina ve onun özelliklerine baglidir. Insanlarin yasam alanlari farkli oldugu için birbirlerinden farklidirlar. Ayrica yasam alani içindeki alt sistemlerin kisiler içinde tasidigi önem de farklidir.

MURPHY

Murphy, kisinin ileriye yönelik davranacagi inancindadir. Kisinin davranislarinin degistirilecegine inanir. Bir yandan bilissel prensipleri kullanirken, diger yandan tipolojik prensipleri ele almistir. Eklektir (çok kurami benimsemis). Murphy, algi ve ögrenmenin kisilik üzerindeki rolünü vurgulamaya çalismis, kisiligin algisal bir bütün oldugunu ve bu alginin nasil gelistigini ögrenilmesi gerektigini belirtmistir. Insan kisiliginin ögrenmeye dayandigini bunun da ihtiyaçlarin giderilmesine yönelik oldugunu söyler. Ona göre ihtiyaçlarin giderilmesi yönünde olan davranislar gelisir. Ihtiyaçlarin özelliklerini tanitirken Freudian kavramlari kullanmistir. Ögrenme bunun ölçülmesini incelerken Cattel ve Eysenel’den etkilenmistir.

VAROLUSÇU PSIKOLOJI
Varolusçu akimin önde gelen isimleri Kirkegoard (teolog), Nietzsche (ateist), Pascal, Dostoyevski, Jasper, Marcel, Sartre, Rilke, Kaffka, Camus, Heideger’dir. Insan dünyaya ve varolusa atilmis durumdadir. Mukadderati ve durumu hakkinda her hangi bir karara sahip degildir. Kendisi hayatin geçiciligi ve ölümün katiligine ragmen yasamaya mecburdur. Bugünü yasamak istesek bile yarin bizi baglar. Kirkegoard’a göre ahlak iyiyi kötüden ayirmak olmayip karar vermektir. Nietzsche’e göre iman gerçegin ne oldugunu ögrenmek istememektedir. Allah’a yaklasmis yüksek insan kavrami ile halki olusturan her kisiyi yüceltip bir alçak gönüllülük esasini öne süren Kirkegoard’a karsi Nietzsche çok fazlalar diye isimlendirdigi kalabalik içinde ancak birkaç seçilmisin, insanin gerçek ve yüksek özelligini ifade edeceklerine inanmaktadir. Heideger’e göre esas, varolanlar içinde varolmaktan çok kendisi olma kavramidir. Insanin en büyük istirabi kendini sahte bir varlik olarak görmesidir. Varolusçulukta hürriyet insanin en temel özelligidir. Marcel’a göre beraber olma ve sevme insan iliskilerinin bir özüdür. Sartre’e göre ise bunlar önce düsmanca ve tehdit edici olarak gözükür. Baskasi bana baktiginda tehdit edilmis, huzursuzlasmis, hürriyetimden mahrum edildigim gibi hissederim ifadesi bu görüsü ifade eder. Sartre’in düsüncesi söyle özetlenebilir: Varligin özgür eylemlerinde kurallari ve dünyayi ben olustururum. Kendi içimde kendim için.
Varolusçu psikiyatri bakimindan Allers üç hasta dünya tipi tanimlar:
1. Bozulmus dünya: Bozulmus dünyalar içinde
a. Zeka geriligi olanlarin dünyasi tanimlanmistir. Normal bir çocugun dünyasi açik ve genisleyebilir olmasina karsin Oligofrenlerin (zeka geriligi olanlar) dünyasi içinde olanlarin fark edemedigi fakat disaridakilerin kolayca görebilecegi pek çok kisitlamalar, kenar uçlari, duvarlarla çevrili dar bir hapis dünyasidir. Bilinmeyenlerin yarattigi anksiyete oligofrenin kapali dünyasinda yoktur. Onun içinde oligofren mesuttur.
b. Delirmin dünya diye de tanimlayabilecegimiz beyin özürlülerin dünyasinda, hastalar mevcut bosluklarin farkindadir. Bazi yeteneklerini kaybettiginin bilincindedir. Bu nedenle felaket hissi yasar.
c. Daralmis, üzülmüs dünya (dernons=bunama). Yaslanan sahis gençligini olusturan bir çok unsuru kaybettiginin farkindadir. Eger sadece dün ile bugünü kiyaslayarak hayatini geçiriyorsa, bugünü gençliginin hatiralarini kiyaslayarak geçiriyorsa, sonuçta genel yikimini hizlandiracak, üzüntü hissi dünyasini saracaktir. Bunamis kiside düne sarilma asirilanarak dünün rüyasi içinde yasama halini alir. Ve birey gitgide zaman ve yer katiligini kaybeder. Toplum da yasliyi eline emekli maasi vererek hayat çarkinin disina atar ve bu gidise zorlar.
2. Sekil degistirmis dünya:
a. Parçalanmis dünyada, delir ve halüsinasyonlar dünyasi gerçek dünyanin üstüne karmakarisik bir sekilde yayilir. Ancak iki esas unsur durumunu korur. Zaman ve mekan bunlarla kaybolmaz.
b. Dengesiz dünya. Bu daha çok mani hallerinde rastlanir. Kisa dönemler içinde dünya oldukça muntazamdir. Ancak bu dönemlerin sik sik degismesiyle beraber düzensiz bir düzen ortaya çikar. Bu düzen, düzensizlik hissini dogurmadigi için hasta hastaliginin farkina varmaz. Bu dünyada algilanim sürekli degistiginden ne dikkate ne de konsantrasyona olanak verir.
c. Yabancilasmis dünya (depersinalizasyon): Bu dünya içinde ben, sen, çevre nasil ifade edilecegi pek bilinmeyen gerçekten uzak ve tuhaf bir sekilde algilanmaktadir. Esyalar her zamanki yerindedir ama daha uzaklasmis görünürler. Sesler aynidir ama konusmadaki renk degismistir. Yürüdügümün farkindayim ama sanki robot gibiyim. Kisiye bu degismeler istirap verir. Bu hal ilerleyerek sizofrenlerin kendileri hakkinda konusurken ben yerine o demeleri seklinde kendini gösterir. Kisiye her sey anlamsiz gelmektedir. Kendisi bile.
d. Degismis dünya: Bu özellikle sizofrenlerde görülür. Hastanin öz dünyasinin etraftaki normal dünyaya ne dereceye kadar karistigi, onu isgal etmis oldugu her vakada degisir. Bu gerçek disi dünyada gerçekte olmayan davranislar, bekleyisler, hareketler ve yorumlar mevcuttur. Bu özel dünyasi içinde sizofren kendisine özel kelimeler türetir. Buna klinikte nedojizm (yeni kelime türetme) denir. Çocuklarin ve ilkel kavimlerin yasantilarini ve algi tarzlarini sizofrenlere benzetebiliriz.
3. Saptirilmis dünya: Burada bir deger ölçüsü ya oldugundan çok daha yüksek ya da oldugundan asagi saptirilmistir.
a. Bosalmis dünya: En iyi örnegini melankolik hastalarin olumlu her yönünü inkar etmekte olan dünyalarinda görürüz. Dünya, kisinin kendisi de dahil her iyi ve degerli seyini kaybetmistir.
b. Egosantrik dünya: Nevrotiklerde görülür. Sahte, yalanci, otantik (kendisi ile ilgili olarak, gerçek olarak anlamli degil) olmayan bir yasami sürdürmektedir. Gerçekte kendisi olmaktan çok degisik olma sahteligini gösteren kisi, istediklerinde basarili olmadiginda basarisizliklarinin yikiminin istirabini yasar. Nevrotik, kendi düzeyinden daha yüksek bir düzeye ulasma çabasi esnasinda bu düzeye layik olmadiginin bilincindedir. Sonuçta suçluluk ve sikinti duyar. Nevrotigin dünyasi, sevgi kisirliginin hakim oldugu, insan iliskilerinin yetersiz oldugu bir dünyadir. Yalniz olma esasi üzerine kurulmustur. Insanlar ve esyalar nevrotik için kendisinin tükenmez isteklerinin yerine getirilmesinde bir araçtan baska bir sey degildir. Baglilik, diger kanlik, nevrotikte yeri olmayan kavramlardir.
c. Arzu prensibi üzerine kurulmus dünya (alkolikler ve madde bagimlilari): Bu dünyaya ayrica kumarbazlar, sirf maddi varliklari için yasayanlar, bütün varligini selahayat üzerine kurmus ve baglanmis olanlar ve diktatörler bulunur. Bu çok ileri bir nevroz durumudur. Nevrotik hasta, sevgi, takdir, doyum saglamak için çirpinir. Halbuki arzu prensipli hasta istedigi seyi elde edemediginde kendi öz varolusunu yikar.

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: