DANIŞMA KURAMLARI

1982 YILINA KADAR VAROLAN TERAPOTIK YAKLASIMLAR
9 temel yaklasim vardir :

1. Psikanalitik Terapi  Anahtar Kisi  Freud
Psikoterapi tarihinin ilk görüsüdür, ilk sistemidir. Psikanaliz bir kisilik kuramidir, bir felsefi sistemdir, bir psiko-terapi yöntemidir.

2. Psikanalitik Terapinin Uyarimcilari ve Evrimlesmis Sekilleri
Jung, Adler, Fromm, Horney, Sullivan, Rich,ÞAnahtar Kisiler  Ericson Freud’tan etkilenmislerdir. Ortodoks psikanalizi degistirmek üzere kuram gelistirmislerdir. Sosyo-kültürel etkenlerin önemini vurgularlar. Bilinçli etkenler, kisilerarasin iliskiler, bireyin gelisiminde önem tasir. Halen hepsinin görüsü geçerlidir. Yeni gelismeler bu görüsler üzerine yapilmaktadir.
May,Maslow,Frankl,Þ3.    Varolusçu Terapi Anahtar Kisiler Jourard
Psikolojide üçüncü güçtür. Hem psikanalize hem de davranisçiliga tepki olarak gelisti. Insan varligini denek yapmaya karsidir.
4. Kisi  Carl Rogers Merkezli Terapi Anahtar Kisi
PDR’nin babasidir. Psikanalize tepki olarak 1940 yillarinda yönlendirici olmayan terapi adi altinda gelisti. Danisana terapide daha fazla sorumluluk yüklenir.
5.    Gestalt  Fritz Perls Terapi Anahtar Kisi
Analitik terapiye karsit olarak gelismistir. Deneyimlere önem verme, günlük yasama önem verme, farkindalik ve bütünlesmeye önem verme esastir. Zihin ve beden islevlerinin bütünlestirilmesi esasina dayanir. Örnek; dans ederek tedavi bunun bir seklidir.
Eric Berne

6. Transaksiyonel Analiz Anahtar Kisi
Çagdas modeldir. Bilissel ve davranissal yönlerin bütünlestirilmesi esasina dayanir. Insanlara su andaki farkindaliklari içinde kararlarini gözden geçirme, analiz etme esasina dayanir.
Bandura,

7. Davranisçi Terapi Anahtar Kisiler  Mahoney,
Weichanbaum, Beck, Wolpe, Lazarus, Kordin
Davranis bozukluklarinin düzeltilmesinde ögrenme prensipleri uygulanir. Her sonuç yeni bir arastirma için olusturucudur. Burada her teknik yeniden islah edilmesi gereken bir özellik tasir.
Mantiksal,

8. Rasyonel Emotif Terapi ( RET )  Duygusal Tedavi
Albert AllisÞAnahtar Kisi
Üst düzeyde ögretici, bilissel, eylem yönelimli tedavi modelidir. Kisisel problemlerin temelinde inanç sistemlerinin ve düsüncenin rolü oldugu seklinde görüsleri vardir.

William9.    Gerçek Tedavi (Reality Teraphy) Anahtar Kisi  Glasser
Geleneksel tedavilere tepki olarak gelismistir. Su ana vurgu yapar. Gelecek ve geçmis degil, simdi önemlidir. Kissa sürelidir. 4-5 seansta bitirilir. Kisinin gücünün açiga çikarilmasi esastir. Temelde kisiye gerçekçi olma yollari ögretilir. Gerçekçi davranis basariya ulasmak için esastir.

Bu dokuz temel yaklasim 4 kategoride ele alinir:
1.    Psikodinamik yaklasim
2.    Yedi sosyal psikolojik kuramci ve ego psikologlari denen grup (bunlara neo-freudianlar ya da neo-analitik uygulamacilar diyoruz)
3.    Varolusçu yaklasim, kisi merkezli yaklasim ve Gestalt terapiyi kapsayan, insancil psikoloji üzerinde temellenmis deneysel iliski yönelimli terapiler (hümanistik psikoloji)
4.    Bilissel ve davranissal yönelimli, hareket yönelimli tedaviler (T.A., RET, Davranis Tedavisi, Gerçek Tedavisi)

1.    PSIKODINAMIK YAKLASIM: Içgörü, bilinçdisi, güdülenme, kisiligin yeniden yapilandirilmasi temeline dayanir. Psikanalitik modelin, danisma kuramlarinda ilk ele alinmasinin nedeni, bütün psikoterapi yöntemleri içinde hepsini etkileyen bir sistem olmasindandir. Terapatik modellerin bazilari temelde psikanalizin genisletilmis sekliyken, diger bazilari analitik kavramini ve süreçlerin degistirilip gelistirilmesiyle, diger bazilari da ona tepki olarak ortaya çikmislardir. Danisma kuramlarinin pekçogu analitik yaklasimin teknik ve prensiplerini bütünlestirip kullanmislardir. Bu model çagdas psikoterapide tarihi yönden olan üstünlügü kadar pratik yönden olan üstünlügünü de sürdürmektedir.
2.    PSIKANALITIK TERAPININ UYARLAMALARI VE EVRIMLESMIS SEKILLERI: Bunlarin çogu kisiligin biyolojik belirleyicilerinden daha fazla, sosyo-kültürel belirleyicilerinin üzerinde durmuslardir. Hepsi de Freud’un bilinçdisinin temel öneminin oldugu yasamin ilk 5 yilini, daha sonraki gelisimin belirleyicisi oldugu cinsellik ve saldirganligin önemli rol oynadigi tarzindaki deterministik görüsüne tepki göstermislerdir. Bu kuramlarin hepsi psikanalizin uzantisi ve uyarlamasi olup, bireyin bütün yasama sürecinin önemli oldugu konusuna vurgu yaparlar. Ayrica günlük yasama da önem verirler. Bu özellikle Jungien analiz, Adlerien danisma ve terapi, Ericson’un ego psikolojisi ve gelisimsel yaklasimi Rich’in beden yönelikli psikoterapiler geçerlidir.
3.    Varolusçu yaklasim insan olmanin anlami üzerine odaklasir. Bu kuram insana iliskin durumlarin bir parçasi olan özgürlük, sorumluluk, anksiyete, suçluluk, sonun farkinda olma, yasamin anlami, dünyada bir anlam yaratma, kisinin gelecegini biçimlendirmesi gibi kavramlar ortaya koyarlar. Bu yaklasim açik bir kurami ve sistematik teknikler seti olan tek bir terapide olumlu tegildir. Daha çok kisinin öznel dünyasini anlamaya yönelik farkli yöntemleri vurgulayan danisma felsefesidir. Kisi merkezli yaklasim kökenini varolusçu felsefeden alip, terapistin temel tutumlari üzerine vurgu yapar. Danisan, danisman ikilisi terapatik sürecin belirleyicisidir. Bu kuramin felsefesine göre birey, terapistin üstünde kendini yönetme, güç ve kapasitesine sahiptir. Terapistel olan iliskisi bu gücü arttirir. Gestalt terapi, uyguladigi özel tekniklerle danisanin su ani yasayabilmesini mümkün kilan yardimlar yapar. Yasamin her bir aninda kisinin duygulari üzerinde odaklasabilmesi yetenegini arttirir. Duygularin açik hale gelmesi için bireye yardimci olur.
4.    T.A. yasamda, ebeveynsel yasamlarin nasil çocuksu tepkiler vererek, düsünmeden kararlar alabildigimizi ortaya koyar. Bu kuram, yasam planinin yeni kararlar almadaki belirleyiciligini vurgular. Davranisin tedavisi somut adimlar belirleyerek yeni davranislarin yerlestirilmesi esasina dayanir.
Davranisi tedavi eden yeni bir egilim bilissel farkindaligin arttirilmasiyla, davranisin belirlenmesinin saglanmasidir.
Bu gibi yaklasim, davranisin daha önemli olarak bilisi öne koyar. Eger bilis degisirse davranis da degistirilebilir. Bu sistem RET’i etkilemistir. RET kisinin hatali inanç sisteminin, nasil bozuk davranislara neden olabilecegini ortaya koymustur.
Bu sistem bilissel, duygusal ve davranissal birçok teknigi diger terapi sistemlerinden ödünç almistir. Bireye olumsuz duygularin nedeni olan hatali inanç sistemleri farkettirilerek daha gerçekçi yasam felsefesi olusturulmaya çalisilir. Gerçek tedavisi çok popüler uygulama alanina sahiptir. Birçok ruhsal tedavi için bu terapi kullanilir. Danisanin davranisi ve kendisini degistirmek ve gelistirmek için öncelikle kisisel sorumluluk almasi gerektigini vurgular. Bütün danisman ve terapistler sunlara dikkat etmelidir: “Danisanin duygulari, düsünceleri ve davranislari problemi ne ölçüde etkilemektedir?” Genelde hiçbiri tek basina problemi yaratmaz. Bir kombinasyon söz konusudur. Bu kombinasyonun agirlik dagilimina göre uygun danisma ve terapi yöntemlerinin gerektiginde eklektik olarak kullanilmasi gerekebilir. Danisana, bilgi düzeyinize, kosullariniza göre yöntem seçmelisiniz. Davranis üzerinde duran yöntemler davranisçi ve bilissel agirlikli hareket tedavileridir. Düsünceler üzerinde agirlikli olan bilissel tedavilerdir. Duygular üzerinde agirlikli olan psikanalitik tedavilerdir. Bazi tedavi teknikleri ise eklektiktir. Örnek; Gestalt, RET.

PSIKANALITIK TERAPI
Anahtar Kavramlar
1.    Kisiligin Yapisi: Bunlar süreç isimleri olup birbirinden bagimsiz islev görmezler. Sadece kisiligin anlasilmasini saglamak için belirlenmis hipotetik yapilardir. Id, biyolojik; ego, psikolojik; süperego, sosyal yönleridir.
Insan dogdugu zaman tamamiyla id’dir. PsisikÞID  enerjinin kaynagidir. Iç güdülerin merkezidir. Organizasyon yoktur. Isteyicidir ve kararlidir. Birinci süreç düsünceye göre islev görür. Bunun anlami zaman, mekan ve mantik kavraminin olmamasidir. Rüyalarda görülür. Id gerilimi kaldiramaz. Böylece hemen “homeostazis”i saglamaya çalisir. Zevk psensibine göre hareket eder. Zevke yönelir, acidan kaçar. Mantiksiz ahlaksiz ve düsüncesizdir. Düsünmez, ister ve yapar. Id bilinçdisidir. Fakat bilinç öncesi e bilinçte de islev görür.
Gerçek ve dis dünya ile baglantiyi saglar. 2.cil süreçÞEGO  düsünceye göre islev görür. Mantik esastir. Yer ve durum, zaman gözetilir. Kisiligin hükümeti, yürütme organi, kontrol edici ve düzenleyicidir. Id, süper ego ve dis dünyadan gelen mesajlari yöneten trafik lambasi gibidir. Sansür ederek bilinci kontrol eder. Gerçeklik prensibine göre çalisir. Gereksinimlerini doyurmak için planlar düzenler ve uygular. Id’ in impluslarini mantik süzgecinden geçirerek kontrol eder. Id sadece öznel gerçekligi bilir. Ego ise öznel gerçekligi dis gerçeklige uydurmaya çalisir.
Ahlakli,ÞSÜPER EGO  kuralci ve yargilayicidir. Kisinin davranislarini iyi mi ya da kötü mü, dogru mu yoksa yanlis mi oldugunu görevlendirir. Yasama organi gibi görev yürütür. Ideali belirler, gerçegi degil. Sadece zevk için degil mükemmel olmak için hareket isler. Geleneksel degerleri, toplum ideallerini içerir. Anne-baba-toplum etkisi ile olusur. Id güdülerini bastirir, egoyu ahlakli davranmak için iknaya çalisir ve mükemmeli arar. Anne-baba-toplum degerlerinin içrerlestirilmesi ile olusur. Bu da ödül veya ceza yöntemiyle yapilmistir. Içrerlestirilen ödül ve gurur duygusuna ve benlik sevgisine, ceza ise suçluluk ve asagilik duygusuna neden olur.
2.    Insan dogasina Bakis : (Nedene Dayali) Deterministiktir. Freud’a göre insanlar mantik disi güçler, güdüler ve yasamin ilk bes yili içerisindeki psiko-seksüel olaylar sonucuda olusan kisilik çerçevesinde davranirlar. Ortodoks Freudian görüs, her davranisin bir nedeni olduguna inanir. Insan bir enerji sisteminden ibarettir.
Bu enerjinin id, ego ve süper ego arasindaki dagilimi, kisiligin isleyisini belirler. Bu enerjiye libido adini vermistir. Baslangiçta sadece cinsel enerji denen libido, kuramin evrimlesmesi ile yasam enerjisi anlamina dönüsmüstür. Ortodoks Freudian bakis açisi, insanlari enerji sistemleri olarak görür. Enerji miktari sinirlidir. Id, ego ve süper ego gibi sistemlerden bir tanesi, diger iki sistem arasinda kontrol kurar. Böylelikle kisinin davranis yönelimi belirlenir. Id psisik enerjinin deposudur. Ego ve süper egonun çalismasi için güç saglar. Id ayni zamanda libido ile baglantilidir. Libido insan irkinin ve bireyin yasamini devam ettirmeyi hedefler. Büyüme, gelisme ve yaraticiligi saglar. Bunun tam karsiti ölüm korkusudur(Destrudo). Saldirganlik dürtüleri destrudonun ürünüdür. Freud’un insan irkina karsi kötü bakis açisi, daha sonralari çok elestirilmistir. Saldirganligin dogustan oldugu düsüncesi en fazla elestiri alan görüsüdür.
3.    Bilinçdisi ve Bilinç : Bilinçdisi kaavrami Freud’un psikolojiye getirdigi en büyük katkisidir. Daavranis problemlerinin anlasilmasinda ana kavram olmustur. Bilinçdisi üzerinde direkt olarak çalisilamaz. Ancak bazi klinik yöntemler ve gözlemlerle fark edilebilir. Bunlar;
a.    Rüyalar,
b.    Dil sürçmeleri ve unutmalar,
c.    Hipnoz esnasinda yapilan telkinlerin daha sonra davranisa dönüsümü
d.    Serbest çaagrisim tekniklerinden çikarilan materyaller ile,
e.    Projektif tekniklerden çikarilan materyaller ile,
Freud’a göre bilinçlilik, toplam zihnin çok az bir bölümünü isgal eder. Bilinç disi ile bilinç arasinda istendigi zaman fark edilebilir bir alan vardir. Buraya bilinç öncesi denir. Kabul edilemeyen gereksinim ve istekler bilinçdisina bastirilir. Psikanalitik terapide amaç, gerçek psikolojik fonksiyonlarin içinde geçtigi bilinçdisini, bilinçli kilmaktir. Bilinçdisini fark etmiyor olsak bile, davranislarimizi etkileyicidir. Bilinçdisi süreçler, bütün nevrotik tipteki davranislarin kökenini teskil eder. Bilinçdisinin fark ettirilmesi durumuna “içgörü” denir. Iki türlüdür:
1. Bilissel Içgörü 2. Duygusal Içgörü
Bilissel içgörü tek basina davranisi degistirici degildir. Semptomun anlamini kesfetme, bilinçdisi bastirilmis materyalin açiga çikmasini saglar.

ANKSIYETE (Freud)

Psikanalitik görüste, insan dogasini anlamanin bir yolu da, bu kavramda kapsamli olarak ele alinan anksiyete kavramidir. Anksiyete, bizi birseyler yapmaya iten bir gerilim durumudur. Id-ego-süper ego arasindaki çatismalar sonucu ortaya çikar. Bunun islevi, egoyu bilinç disi dürtülerrin ortaya çikmasi tehdidine karsi uyarmaktirr. Eger ego akilci ve direkt yöntemlerle anksiyeteyi kontrol edemezse, gerçek disi yöntemlere yani savunma mekanizmalarina basvurur. 3 tür anksiyete vardir:
Dis dünyadan gelen tehditlerre karsiÞ1.    Gerçeklik Anksiyetesi  duyulan korkudur. Anksiyatenin düzeyi tehdit düzeyi ile gerçekçi olarak baglantilidir.
Iç güdülerinin elden gidecegiÞ2.    Nevrotik Anksiyete  korkusudur. Cezalandirilma korkusu esastir.
KisininÞ3.    Törel Anksiyete  kendi vicdanindan korkmasidir.
Bilinci iyi gelismis bir insan bu son iki anksiyeteyi fazla yasamaz. Vicdani çok fazla gelismis bir insan, ahlaki degerlerine ters hareket ettigi zaman rahatsizlik duyuyor.

SAVUNMA MEKANIZMALARI

Bireyin anksiyete ile basa çikmasinda ve egonun hasar görmemesinde yardimcidir. Patolojik olmalari gerekmez. Gerçek ile yüzlesmekten kaçinma ve bir yasam stili olma sözkonusu degilse, uyumsaal degere ssahiptritr. Savunmalar kisinin gelisim düzeyine ve anksiyatenin derecesine göre kullanilir. Genelde 2 özellikleri vardir:
a. Gerçegi bozar veya inkar ederler b. Bilinçdisi düzeyde islev görürler
Freud’un kuramina göre gerilimi azaltarak denge saglamada (homestatiste) yardimcidir.
1.    Represyon (Bastirma) : En önemli savunma mekanizmasidir. Freudian süreçte, diger ego savunma mekanizmalarinin ve nevrotik bozukluklarin temeli olarak bilinir. Toplum istekleri için bastirildigindan nevrotik olurlar. Freud’a göre depresyon, herhangi bir seyin istemsiz, bilinçsiz olarak, olacak hale getirmesidir. Yasamin ilk 5 yili içerisinde aci veren olaylarin, çocugun represe edilerek daha sonraki davranislari etkiledigi varsayilir.
2.    Denial (Inkar) : Cameron’a göre denial, represyona benzer. Fakat hem bilinç öncesini hem de bilinç düzeyini etkiler. Gerçegin inkari bütün savunma mekanizmalarinin en basitidir. Travma yaratan kosulda bireyin düsünce, duygu ve algilarinin saptirilmasi esasina dayanir. Kisinin, anksiyeteye karsi gözlerini kapatma yolu ile gerçegi görmeze gelmesiyle, mücadelesidir. Savas ve diger felaketlerde bazi insanlar aci veren durumu kabul etmemek için kendi kendilerini kör etme egilimi tasirlar.
3.    Reaksiyon Formasyon (Tepki Olusturma) : Tehdit edici iç dürtüye karsi bir dürtüyle mücadele etmektedir. Böylelikle kisi, bu dürtünün yaratacagi anksiyeteden tersi yönde tutum ve davranislar gelistirerek kurtulur. Çok sevdigimiz birinden nefret etmemiz ve ya tersi veya kabaligi asiri nezaketle örtmemiz buna örnektir.
4.    Projeksiyon (Yansitma) : Kabul edilmeyen istek ve dürtülerin bir baska kisiye atfedilmesidir. Saldirganlik gibi impluslar bende yok onda var kaydinda düsünülerek rahatlama saglanir. Buna örnek olarak kizina cinsel ilgi duyan bir adam onu bastan çikarici olmakla suçlayabilir. Böylece kendi isteklerini görmeze gelir.
5.    Deplasman (Yön Degistirme) : Anksiyete ile basa çikmanin bir diger yolu, tehdit edici uyarandan emin bir uyarana içgüdünün bosaliminin yönlendirilmesidir. Tehdit edilen uyarandan çekilen enerji diger emin uyarana aktarilir. Örnek; patronuna kizan kisinin çocuguna bagirmasi.
6.    Rasyonalizasyon (Akla Uydurma) : Bazi kisiler egolarini kandirmak için iyi nedenler bulurlar. Kisi basarisizliga ugradigi zaman bunu gerçekte istemedigini söyleyebilir. Böylelikle becerememe ve kayip duygusundan kurtulunulur.
7.    Süblimasyon (Yüceltme) : Freudian bakis açisina göre yaratici özellik, cinsel enerjinin yön degistirerek yaratici davranislara yüceltilmesi esasina dayanir. Böylelikle cinsel enerji kabul edilebilir ya da hayran olunabilir hale gelir. Örnek; saldirganlik dürtüleri sportif aktivitelerle yüceltilebilir. Böylelikle kisi saldirganlik dürtülerine karsi ödül alir.
8.    Regresyon (Gerileme) : Geçmis dönemlere dönülerek stresin yarattigi gerilimden kurtulmaya, olgunlasmamis ve uygunsuz davranislar yapilarak anksiyete ile basa çikmaya kalkisilir. Örnek; okulda korkmus olan çocuklar aglayarak, asiri bagimlilik göstererek, parmak emerek, saklanarak, ögretmene meydan okuyarak regrese olurlar. Kendilerini güvende hissettikleri dönemde genelde regrese olurlar.

9.    Intrejeksiyon (Içe Alma) : Diger insanlarin deger ve standartlarinin yutulmasidir. Örnek; esir kamplarinda mahkumlar düsmanin deger yargilarini kabul ederek, saldirganla özdesleserek anksiyeteden korunmaya çalisirlar. Çok dayak yiyen çocuklarin çok kavga etmeleri buna örnektir. Içe almanin anne-baba degerlerini, tutumlarini, terapistin tutumlarini içe almada oldugu gibi olumlu sekilleri de vardir.
10.    Idertifikasyon (Özdeslesme) : Çocuklukta cinsel rol, davranislarin ögrenildigi gelisimsel bir süreçtir. Ayni zamanda bir savunma tepkisidir. Basarisiz olma duygusunun ortaya çikmasini engeller. Bu nedenle asagilik duygusu olan insanlar, bazi örgütler, fikirler veya kisilerle özdesleserek kendilerini degerli hissetmeye çalisirlar.
11.    Kompensasyon (Telafi Etme) : Kisinin sinirliliklarini kapatmak için olumlu özellikler göstermesidir. Asagilik duygusu olan insanlar bedensel olarak kendini güzellestirmeye çalisirlar. Sosyal olarak yetersiz, yalniz kisiler, zihinsseel olarak kendini gelistiren zeki insanlardir. Bu mekanizma direkt olarak uyum saglama degeri tasir. Beni yetersizliklerimle degil basarimla degerlendirsinler düsüncesini yansitir.
12.    Ritüel Undoing (Yapboz veya Iptal) : Suçluluk duygusu tasiyan insanlar, yap boz eylemleri ile ayrintili ritüellerle(tören) bu duygularini yok etmeye çalisirlar. Olumsuz düsünce ve davranisin iptalini temsil eder. Sikinti bu yöntemle bir miktar azaltilabilir. Çocugunu reddetme düsüncelerine sahip bir baba ona asiri ilgi gösterebilir.
            Psiko-Terapi Süreci
Amaçlari
Freudian psikanalitik terapinin iki amaci vardir:

1.    Bilinçdisini bilinçli kilarak bireyin kisilik yapisini iyilestirmek,
2.    Davranislari iç güdüsel yönelimli olmaktan çikartip daha gerçek yönelimli yapmak için egoyu güçlendirmek.
Bu amaçlar dogrultusunda kullanilan yöntemler, bilinçdisini açiga çikarmaya yönelik bir özellik tasir. Terapi süreci çocukluk yasantilarinin üzerinde odaklasir. Bu yasantilar tartisilir, yorumlanir, analiz edilir ve böylelikle kisilik yeniden yapilandirilir. Psikanalitik terapi kisiligi olusturan yapi taslarinin tek tek tanimi kisiyi rahatsiz etmeden çikartilip yeniden insa edilmesi esasindadir. Amaç sadece problemleri çözmek ve yeni davranislar kazanmak degildir. Kisilik degisimini saglayabilmek için, geçmisin derinliklerine inmek yolu ile benlik anlayisinin arttirilmasi esastir. Analitik terapi iç görüyü saglamak esasina dayanir. Bu entelektüel olarak kisiligi anlamaktan farkli bir anlamdadir. Geçmisle baglantili duygu ve anilarin animsanmasi esastir.

TERAPISTIN ISLEV ve ROLLERI

Klasik analiz, beyaz bir perde gibidir. Kendi kisiligine iliskin hiçbir mesaj vermemeye çalisir, nötr olmak zorundadir. Hastayla beraber üzülüp sevinmemelidir. Çünkü bu tür tutumlar transferans iliskisini kuvvetlendirir. Eger terapistler kendilerine ait mesajlar vermezlerse, inanç ve tutum ortaya koymazlarsa, hastanin ona yönelik duygulari, tam anlamiyla onun geçmisinden getirdigi materyaller olur. Bu tür projeksiyonlar, kisinin geçmisinde bastirdigi duygu ve yasantilara ait bilgi edinilmesini kolaylastirir. Ancak kisa psikanalitik terapilerde bu yöntemin kullanilmasi mümkün olmaz. Çünkü transferans analizi zaman alicidir. Analistin temel görevlerinden bir tanesi, onun sevmesi ve çalismasi için yeterince özgür olabilecegi ortamlar yaratmasina yardimci olmaktir. Terapistin diger islevleri, danisanin benlik farkindaligini arttirmak, dürüst ve etkili kisiler arasi iliskiler kurmasina yardimci olmak, sikinti ile bas etmede gerçekçi yollar bulmasini saglatmak, içgüdüleri ve mantiksiz davranislari üzerinde kontrol kurmasina yardimci olmaktir. Bunlari yapabilmek için öncelikle hastayla çok iyi diyalog kurmalidir. Bundan sonra dinleme ve yorumlamaya baslayabilir. Hastanin direncinin üzerinde durulmasi önemli bir sorundur. Öncelikle hastanin konusmalarini çok iyi dinlemeli, terapinin ileri safhalarinda yorum yapilmalidir. Erken yorum hastanin kaçmasina neden olur. Terapist, danisanin anlattiklarindaki yetersizlik ve bosluklari, unutulan ve eksik birakilan seyleri çok iyi analiz etmelidir. Terapi seanslarini çok dikkatli gözlemlemelidir ve danisani ona yönelik duygulari ile ilgili ipuçlarina çok dikkat etmelidir. Kisilik yapisinin ve psiko-dinamiklerin anlasilmasi, danisanin problemlerinin gerçek dogasinin anlasilmasini saglar. Danismanin temel islevlerinden biride, danisanin problemlerine iç görü saglayabilmesi için kendi kendisini gözlemleyebilmesini ögretmektir. Kisi iç görü saglamayi basardikça yasami üzerinde de gerçekçi kontroller kurabilmeyi basarir.

DANISANIN TERAPIDE YASADIKLARI
Danisanlar yogun ve uzun süreli bir terapiye geldiklerinin bilincinde olmali ve istemli olmalidirlar. Genel olarak terapi haftada birkaç kez, bir saat olmak üzere 3-5 yil sürer. Yüz yüze konusulan seanstan sonra, terapist danisani serbest çagrisim baslatmak üzere divana yatirir. Serbest çagrisim esnasinda danisan duygularini, yasantilarini, çagrisimlarini, ani ve fantezilerini anlatir. Bir divan üzerinde uzaniyor olmak, çevre uyaranlardan kisinin en üst düzeyde yalitilmasi için gereklidir. Klasik psikanaliz divan konusunda israrci olmakla birlikte, bir çok psikanalitik terapi yüz yüze konusma esasli yapilmaktadir. Bu terapiler serbest çagrisim yöntemini kullanmazlar. Direkt olarak transferans, rüyalar ve diger bilinç disi ip ucu veren yöntemleri kullanirlar. Danisan analize gelmeye karar verdikten sonra ücret konusu mutlaka ödenmek üzere anlasilmis olunmalidir. Kesinlikle her seyin konusulmasi konusunda anlasilmis olunmalidir. Terapi seanslari boyunca danisan degisik dönemlerden geçer. Bu dönemler sunlardir:
1.    Analistle iyi bir iliskinin saglanmasi,
2.    Tedavi konusundaki çatismalari yansitma,
3.    Geçmise ve bilinç disina iç görü saglama,
4.    Kendisi hakkinda daha fazla ögrenmemek için direnç gelistirme,
5.    Analistle transferans iliskisi kurma,
6.    Tedavinin derinlestirilerek dirençlerinin giderilmesi, örtülü materyallerin açiga çikmasina izin verme,
7.    Tedavinin sonlandirilmasi.

TERAPIST-HASTA ILISKILERI
Danisanin analistle iliskileri transferans kavrami içinde yer alir. Transferans süreci psikanalitik yaklasimin odak noktasidir. Transferans hastanin geçmisindeki önemli kisilerin hasta üzerinde yarattigi etkiye iliskin bilgi saglamaktir. Terapi ilerledikçe çocukluktaki duygu ve çatismalar derinden yüzeye çikar. Danisan duygusal olarak represe olur.
Güvenip güvenmeme, sevmeye karsilik nefret, bagimliliga karsi bagimsizlik, otoriteye karsi utanç ve suçluluk … gibi çatismalar ve bunlara iliskin duygular yüzeye çikar. Hastanin geçmisinde sevgi, cinsellik, saldirganlik, sikinti … gibi çatismalar transferansta ifade edilir. Bunlari yeniden yasayarak ve bunlari analistle baglantilayarak kisi, bu eski materyalleri gündeme getirmis olur. Danisan analisti cezalandirici, kontrol edici, isteyici, otorite figürü olarak görebilir. Örnek; sevmedigi babasini analiste transfer edebilir. Bu negatif transferanstir. Ya da pozitif transferans yaparak analiste asik olabilir. Böylelikle ihtiyaci olan sevgi, kabul ve onayi terapistin güçlü kisiliginden saglamaya çalisarak benligini iyilestirmeye çalisabilir. Eger terapide transferans iliskisi çözülürse hasta iyilesebilir. Buradaki çözülmenin anlami, danisanin geçimisindeki yasantilari nasil bugüne getirdigini, farkettirilmesidir. Böylelikle danisan günlük yasamdaki çatisma ve savunmalarini anlayabilir. Transferans analizi terapi sürecinin çok önemli kismini isgal eder.
Transferansla ugrasma süreci, bilinçdisi materyallerin ve savunmalarin kesfedilmesi sürecidir. Bu savunmalarin çogu erken çocuklukta edinilir. Sevgi gereksinimi ve anne baba figürlerini kabul etmesi gibi, bebeklik dönemine ait dürtülerin yol açtigi davranislar ve bilinçdisi materyaller kisiye farkettirilerek, ruhsal anlamda özgür olmasi saglanir. Eger telepatik iliski içerisinde, hastanin bu talepte bulunuculuk dönemi anlasilip çözümlenmezse, kisi bu bebeksi isteklerine diger insanlar tarafindan sevilme ve kabul edilmek için gereksinim duymak sekline dönüsütürülür. Terapist hasta iliskisi, çocukluga iliskin bu güdülerin görünür hale geldigi bir sahnedir.
“Transferans tam anlamiyla çözülebilir mi?”
Çocukluga ait bütün gereksinim ve travmalar tek bir terapiste yansitilamayacagi için çözülemez. Terapide bizim üzerinde durdugumuz günlük yasamimizdaki diger insanlara yansittigimiz, yönelttigimiz bilinçdisi duygular ve gerçekçi olmayan isteklerin farkettirilmesidir. Terapist de bin insan olduguna göre terapistin geçmisi de, çözmemis oldugu çalismalarda danisana yansiyabilir. Terapistin kendisi bu yogun iliski içerisinde bilinçdisi çatismalar yasayabilir. Hatta terapistin kendisi terapiden geçmis olsa bile bu durum olabilir. Kontrtransferans dedigimiz bu durum terapistin gereksinimlerini, çözemedigi çalismalarini, mantikli olmayan tepkilerini danisana yansitmasidir. Örnek; asiri bagimli bir hasta koruyucu anne ya da babavari tutumuyla hastayi asiri sekilde yönlendirerek ona nasil yasayacagini, nasil sevecegini, annesine nasil güvenmesi gerektigini söyleyerek onu yönlendirebilir. Böylelikle hastanin bagimlilik derecesini arttiriri. Kendisi bu durumu yasayarak kendisini önemli hissetme gereksinimini karsilayacak, kendi kendisinie terapi yapmaya çalisacaktir. Bu türdeki tutumlar terapinin ilerlemesini engeller.
Analist ne tür hastalarin ve ne tür problemlerin kendisinde duygusal tepkiler uyandirdiginin farkinda olmalidir. Kendi çatismalarini farkederek, bunlarin çözümü ve iyilestirilmesi yoluna gitmeli, en azindan kendisini bu gibi durumlarda frenleyebilmelidir. Objektif olmali, öfke, sevgi, elestiri gibi yogun duygulari danisana yöneltmemelidir. Terapist insan olsa bile meslegi geregi problemlerini çözmek zorunda olan bir insandir. Çözülmemis problemlerini terapiye yansitmamaya özen gösterilmelidir.
Hastanin terapiste yönelttigi bütün bu duygular transferans degildir. Bunlarin birçogu gerçekten terapiste karsi hissedilen duygularda olabilir. Terapiste yönelik her olumlu duygu (+) transferans olmayabilir; olumsuz duygu da (-) transferans degildir. Ayni sekilde terapistin hastaya duydugu her duygu da kontrtransferans degildir. Gerçekle baglantili olabilir. Diger terapilerden daha fazla psikanalitik terapide hasta terapist iliskisine önem verilir. Çünkü transferan üzerinde çalisilarak, bilinçdisi psikodinamiklere içgörü saglanar.
Psikanalitik yaklasim tam bir kisilik degisimi veya yüzeysel çatismalarin giderilmesine yönelik degildir. Dinamik anlamda benlik anlayisinin kazanilmasi esastir.
Uygulama :

TERAPI TEKNIKLERI VE SÜREÇ
Psikanalitik terapi teknikleri hastanin davranis ve semptomlarina, entelektüel içgörü saglamasina yöneliktir. Terapi ilerledikçe hastanin kendisini anlatmasiyla saglanan kotorsisin (bosalma), tedavi edici etkisinin yani sira bilinçdisi materyali içgörünün saglanmasi yoluyla yeniden egitim ve kisilikte kalici degisiklik saglanmasi mümkün olur. Psikanalitik terapinin 5 temel teknigi vardir.:
1.    Serbest Çagrisim : Temel bir tekniktir. Analist hiçbir sansür yapmaksizin hastanin zihnine gelen düsüncelere,i ona aci ve izdirap verse bile durmaksizin söylemesini ister. Böylelikle gerçekte danisan kendi düsünce ve duygularini izleme olanagi bulur. Divan üzerine uzanmis hastanin serbest çagrisimlari hiç kesilmeksizin dinlenir. Serbest çagrisin bilinçdisi istek, fantezi, çatisma ve güdülere bir kapi açilmasina yardimci olur. Güçlü ve yogun duygular açiga çikar. Geçmisle baglantisi anlasilir. Analistin görevi bu materyalin içinden represe materyalleri çikarmak, bilinçdisinin kilitlerini arastirmaktir. Serbest çagrisimdaki siralanim, analiste, danisanin olarlar arasinda baglanti kurma tarzini anlamasina olanak saglar. Çagrisimdaki engellemeler, kesilmeler, anksiyete yaratan materyalin açiga çikmasini engellemek içindir. Analist hastaya içgörü kazandirmak amaciyla bu materyalden yola çikarak yorum yapar.
2.    Yorum : Serbest çagrisimlarin, rüyalarin, dirençlerin ve transferansin analizi ile yapilir. Analist hastanin rüyalarinda, serbest çagrisiminda, direncinde ve terapatik iliskisindeki davranislarinin anlamlarini danisana açiklar, hatta ögretir. Yorumun islevi egonun bilindisindan gelen bu eni materyallerin özümletmesini saglatmak, bilinçdisi materyalin üzerindeki örtüyü biraz olsun kaldirabilmektir. Çok iyi zamanlanmalidir. Eger erken yapilirsa danisan yorumu reddeder. Hasta kendi bilinçdisi materyalleri tolere edecek haldeyken (kabul edecek) yorum yapilmalidir. Bir diger kural yorumun yüzeyden derine dogru kademe kademe yapilmasidir. Yorumdan önce mutlaka savunma ve dirençlerin çözülmüs olmasi gerekir; yoksa duygusal içgörü saglanamaz.
3.    Rüya Analizi : Rüyalar bilinçdisi materyallerin anlasilmasina olanak saglar. Çözülmemis sorun alanlarina içgörü saglar. Uyku sirasinda savunmalar azalmistir. Bu nedenle represse edilmis materyal yüzeye çikar, bilinçdisi istek ve gereksinim ve korkular ifade edilir. Bazi materyaller direkt olarak degil sembolik olarak sunulmustur. Rüya analizi yapabilmek için sembollerin anlamini çok iyi bilmek gerekir, Rüyalar iki düzeyde içerige sahiptir:
a. Gizli içerik b. Görünürdeki içerik
Gizli içerik sembolik ve bilinçdisi güdüleri kapsar. Bunlar bilinçdisi saldirganlik ve cinselik içgüdülerinin kisiyi rahatsiz etmesi, dolayisiyla sekil degistirerek daha kabul edilir görünürdeki içerige dönüsmesiyle kisi tarafindan kabul edilebilir hale gelir. Rüya analiste, rüyayi analiz yaparken serbest çagrisim da yaptirabilir. Böylece görünürdeki içerigin altindaki gizli içerik anlasilabilir.
4. Direncin Analiz ve Yorumu : Direnç terapinin ilerlemesini engelleyen her türlü seydir. Bilinçdisi materyalin anlasilmasini hedefler. Hasta rüya ve serbest çagrisim analizleri esnasinda, bazi duygu, düsünce ve yasantilari konusmak istemeyebilir. Freud’a göre bunun nedeni, bilinçdisi bastirilmis materyalin açiga çikmasiyla ortaya çikabilecek anksiyeteyi önlemektir.
Analist, direnç yorumu esnasinda danisana direncinin nedenlerinin farkina varmasini saglatmayi hedefler. Direnç genellikle danisanin yorumu reddetmesi olasiligini azaltir ve direnç davranisini anlayabilmesine olanak saglar. Direnç, günlük yasamdaki savunma mekanizmalarinin islevine sahiptir. Hastayi anksiyeteden korur. Fakat günlük yasaminda dirençli bir kisi, yasamini yasayamaz. Direnç, anlami bilinçdisi materyalin bilince seçmesini engellemektir. Transferansin gelisimi esnasinda direnç olusumu psikanalitik terapinin normal bir gelisim olayidir. Terapi iliskisi esnasinda danisanin kaçindigi her hangi bir durum bilinçdisi materyalin açildigini gösteren fakat kapatilmaya çalisildiginin bilgisini veren terapist tarafindan yorumlanmasi gereken önemli bir ipucudur.
5.Transferans Yorum ve Analizi : Danisan analistle iliskisinde, geçmisinde anne-baba veya baskalarina yönelik reddettigi duygulari ve saldirganligi yeniden yasar. Klasik analizde transferans istenilen bir seydir. Ve analist mümkün oldugu kadar nötr, ayna gibi olarak bunu güçlendirir. Ancak bir çok analitik terapist bu kadar önem vermeksizin, diger tekniklerle beraber kullanirlar. Transferans analizi ile hastanin fiksasyonlari, yoksunluklari, geçmisinin bugüne etkisi anlasilir. Hasta transferans analizi ile duygusal olarak gelismesini geciktiren geçmis fiksasyonlarinin bugün ki yansimalarini görür.
PSIKANALITIK TERAPININ ETKILI OLDUGU DURUMLAR
Psikanalizde, birinci düzeyde etkili oldugu durumlar, semptom yaratan psikolojik çatismalardir. Psikanalizin fobi, obsesif-kompülsif bozukluk, bazi anksiyete bozukluklari, hafif depresyon ( distimik bozukluk), bazi kisilik bozukluklari ve bazi implus kontrol bozukluklari (asiri yeme, saldirganlik, kumarbazlik…)’ nda etkili bir tedavi seklidir. Ancak tanidan daha önemlisi, hastanin kendisini derinligine analizde isbirligi saglanmasi ve benlik farkindaligini içrel degisime dönüstürebilme yetenegidir. Eger terapiste yönelik transferans gerçeklesmezse analiz mümkün olmaz. Psikotikler gerçekçi ve duygusal baglar kuramamalari nedeni ile dista birakilirlar. Transferansin bu gibi kisilerle gelistirilmesi ve çözülmesi mümkün degildir. Analiz olan hastanin früstrasyon toleransi bir patolojik tarzdan dönüsmeyecek ve kontrolünü kaybetmeyecek derecede güçlü olmalidir. Ilaç bagimlilarinda, egolarinin früstrasyona karsi güçlü olmamasi nedeni ile dista birakilirlar. Früstrasyon, egonun gücünün direk göstergesidir. Früstrasyon toleransi güçlü ise kisilik güçlü, zayif ise kisilik zayiftir.
TERAPININ ETKILI OLMADIGI DURUMLAR

Genelde 40 yasin üzerindekilerde önemli kisilik degisimi için esnekligin olmadigi düsünülür. Ancak önemli olan yas degil, kisinin degisme istegi ve iç gözlem yapabilme kapasitesidir. En verimli yas genç yetiskinliktir (25-35 yas). Çocuklarda serbest çagrisim yerine oyun terapisi uygulanarak analiz yapilabilir. Zeka faktörü, süreci anlama ve isbirligi yapmasi mümkün olabilecek kadar zaki olmalidir. Yasam kosullari, terapiye gelmesini engelleyici kosullar olmamalidir. Zaman, hastanin degismek için beklemesi ve zamaninin olmasi gereklidir. Acil semptomlari olan (örnek; intahara yatkinligi olan) hastalar psikanalize alinmamalidir. Iliskinin dogasi, arkadaslar, akrabalar analiz edilmemelidir. Çünkü transferans gelisemez ve objektiflik mümkün olmaz. bazi hastalar bazi terapistlerle çalisamazlar. Bu birkaç seansta anlasilir. Bazilari kadin, bazilari da erkek terapistten hoslanirlar.

PSIKANALITIK PSIKOTERAPI

Psikanalizin kavramsal ve teknik olarak degismis seklidir. Psikanalizde transferans ve bunun altindaki bebeklikteki çatismalara ulasmak yatar. Psikanalitik psikoterapide ise su andaki çatismalar, hastanin su andaki psikodinamik örüntüleri önem tasir. Psikanaliz, transferans analizi ve serbest çagrisim tekniklerini kullanarak; psikanalitik psikoterapi ise görüsme ve tartisma ile çok az serbest çagrisim kullanir. Psikiyatriste yönelik tepkilerin psikanalizdeki kadar büyük önemi yoktur. Ancak terapiste yönelik tutum ve tepkileri zaman zaman ortaya çikar ve faydali tarzda kullanilir. Tedavi teknigi olarak divan kullanilmaz. Psikanalitik psikoterapi tek bir destekleyici görüsme seklinde olabilecegi gibi, haftada 1-3 defa yapilacak, birkaç yil sürecek tedavi seklinde de olabilir. psIkanalitik psikoterapinin 2 önemli tipi vardir:
1.    Iç Görü Yönelimli Terapi : Varolan duygu, tepki, davranis özelliklerine, iliskilerine ait dinamikleri anlamak önemlidir. Iç görü hastanin kendi kisiligini anlamasidir. Ego gücü, yeterli kisilere yapilabilir. Terapilerin ikiligi, sadece gelistirilen iç görüye bagli degildir. Terapistle özdeslesme yargilamayan, sinir koymayan bir ortamda duygularin açiga çikarilmasi ve diger insan iliskisi etkenlerine baglidir. Hastanin zayif egosuna destek olunarak uyumsuz davranislarina gerçekçi sinirlandirmalar yapilarak, terapist müdahalelerde bulunur. Terapist, hastanin çocuklugundaki önemli figürlerle kendisi arasinda, hastanin buldugu farkliliklar üzerinde tartisir. Böylelikle hasta ebeveynlerine iliskin tutumlarini genellediginin, tepkilerini genellediginin farkina varir. Böylelikle otorite figürlerine otomatik tepkiler gösterdigini farkeder.
2.    Destekleyici veya Iliski Yönelimli Terapi : Amaç, savunmalarin onarilmasi veya güçlendirilmesi, bozulan kapasitenin arttirilmasi. Hastanin suçluluk, utanç ve sikintilarini ele almasi çok zor olan dis baski ve früstrasyonlarla karsilastiginda, gereksinim duydugu kabul bagimsizlik sürecini kapsar. Destekleyici terapi birçok yöntem kullanir. Bunlar;

a)    Sicak, dostça, güçlü iliski,
b)    Baglanma gereksinimlerinin doyurulmasi,
c)    Uygun ve bagimsizlik tarzi saglamak için destek verme,
d)    Hoslanacagi ugrasilar gelistirmesine yardimci olma,
e)    Yeterli dinlenme ve eglenme,
f)    Eger mümkünse asiri zorlanmalarin kaldirilmasi,
g)    Gerektigi zaman hastaneye yatirilmasi,
h)    Semptomlari hafifletmek için ilaç tedavisi,
i)    Varolan konular üzerinde rehberlik.

Bu teknik hastanin kendisini daha güvenli, emin, kabul gören, az sikinti hissetmesine yardimci olur. En büyük tehlike asiri baglanmasidir. Bunun için terapist hastayi gittikçe daha bagimsiz kilmaya çalismalidir. Hasta ile terapist arasindaki iliskiler, hastayi yikici veya hatali ebeveyn tutumlarindan farkli tutumlar oldugunu ögrenir. Sanki ebeveynlerinin hatalarini nötralize eder. Hasta böylelikle yeni anne-baba modeli ile özdeslesme olanagi saglar. Alexander buna “destekleyici duygusal yasantilar” adini vermistir. Bir çok hastalik için faydalidir. Daha çok ego zayifligi olan hastalarda kullanilir ve saglikli kisilerde asiri kriz durumlarinda kullanilir.

PSIKANALITIK KURAMIN GELISTIRILMIS-UYARLANMIS SEKILLERI

Alfred ADLER bireysel psikoloji, Carl G.JUNG analitik psikoloji, Karen HORNEY-Harry STACK-Sullivan kisiler arasi kuram, Eric ERICSON gelisim kurami, Wilhelm RICH beden yönelimli terapiler.
Bu kuramlarin hepsinin ortak yani, sosyal ve kültürel etkenlere büyük önem vermeleridir. Bir tür sosyal psikolojik bakis açisi gelistirmislerdir. Freud’un kisiligi açiklamaktaki dar biyolojik belirleyicilerine verdigi önemi gelistirmis ve genisletmislerdir. Toplam bazinda kisiligi belirleyici faktörler üzerinde durmuslardir. Kisiligin sadece çocuklukta olustugu görüsünü reddetmislerdir. Horney, fromm, Sullivan’in kuramlari sosyal psikolojik kuramlar olarak bilinir. Ericson; ego psikologu olarak bilinir. Freud’un düsüncelerini esas almakla birlikte gelistirmistir. Insan kisiliginin olusumunun, çocuklukla sinirli olmadigini ortaya koymustur. Rich; çagdas beden yönelimli psikoterapilerin öncüsüdür. Rich’in katkilari karakter kavrami üzerindedir.
Jung ve Analitik Kuram : Diger analitik psikolojidir. Jung’un analitik psikolojisi su anda Amerika’da yeniden gündeme gelmistir. Özellikle varolusçu gençler arasinda ilgi duyulmaktadir. Din, mistizm üzerine olan görüsleri en çok bilinenlerdir. Jung’un insana bakisinda amaçlarin rolü önem tasir. Geçmis degil gelecege bakis önemlidir. Insanin ne olmak istedigi önemlidir. Jung’a göre insanlar sadece çocuklukta yasadiklarindan degil gelecekte ne beklediklerinden de etkilenirler. Geçmis yasantilar su anda, etkisinde önem tasir. Insan büyüyen ve evrimlesen bir varliktir. Benlik gerçeklestirmeyi anlamak, insan gelisimini anlamak için esastir. Freud iç güdü ve impluslari vurgularken cinsellik, saldirganlik ve ölüm içgüdülerinde; Jung insani bilissel ve yaratici yönleri ile, kisilik bütünlügü ile, gelecek için yasamin anlami ile ilgilenir. Jung, Freud kadar hatta ondan da bilinç disina vurgu yapar. Ona göre bilinç disi sürekli hissedilmeli, gelistirilmeli ve kullanilmalidir. Bilinçdisi sadece kisisel degildir. Ayni zamanda kollektif bir bilinçdisimizda vardir. Bu, insanin bir tür olarak yasadigi deneyimleri içerir.
Bunun varligini tarih, mitoloji, ilkel kavimlerdeki rituller(tören), din ve evrensel sembollerle görüyoruz. Jung, bilinçdisi güçleri yaratici ve yikici olarak ikiye ayirir. Bunlar sadece çocuklukta bastirilmis yasantilar degil, yaraticiligi yasamin kaynagi olan duygulari da içerir.

Kisiligin Dinamikleri ve Yapilari
    Jungien psikoloji birçok kisilik yapisi üzerine temellenmistir. Bunlarin her biri digeriyle baglantilidir. Bu önemli kisilik yapilari ego, kisisel bilinçdisi, kollektif bilinçdisi, persona, anima, animus, gölge ve benliktir. Ayrica içe ve disa dönük olmak üzere kisiligin iki temel tutumu vardir. Bunlar:
Bilincin merkezidir. Düsünme, duygu, algi,ÞEgo  animsama … egonun fonksiyonlaridir. Kendimizi ve dis dünyayi algilamamizi saglatir.
Yasantilar sonucu olusan materyalleri içerir.ÞKisisel bilinçdisi  Bunlar bilinçli olarak yasanmis ve bastirilmis deneyimlerdir. Unutulmus ve görmezden gelinmistir. Aci veren düsünce ve fikirler daha bilince bile gelmeden bastirilip görmeze gelinirler. Birey yasantilarini unutmaya çalistikça bunlar kümelenerek Jung’un kompleks adini verdigi duygusal olarak rahatsiz edici fikir ve davranis güdüleri tarzindaki yasantilara dönüsürler. Davranis, güç, mükemmel olma, basari, prestij, kontrol gibi temalar etrafindaki komplekslere, zihin ugrasisi içinde olundugu için kompülsif bir nitelik kazanir. Olusmus olan kompleksler bilincin kontrolünden çikarak doyumlu yasama engel olurlar.
Birey ötesi bilinçdisi kavrami kisiliginÞKolektif bilinçdisi  degerlendirilmesi en zor olan,en derin kismidir. Atalarimizdan bize geçen kalitimsal benligi içerir. Nesilden nesile geçen önemli anilari(arsetip) irksal bir yapidadir. Insanin evrimlesmesi sürecindeki yasantilarin katologunu kapsar. Arsetipler imajlarda ve anilarda ifade bulur. Rüyalarin, fantezilerin, mitlerin (mitoloji) ve inançlarin sembolik olarak yorumlanmasi ile anlasilabilir. Arsetiplerden bazilari büyükanne, büyü sihiri, kahraman, ermis, ölüm, güç, Allah, bütünlük…asagidaki arsetiplerin kisiligin gelisiminde oynadigi rolden dolayi özel bir anlami vardir: Persona, anima, animus, gölge ve benlik.
Kisinin içrel arsetipal gereksinimlere, sosyal durum veÞPersona  geleneklerin getirdikleri ile topluma gösterdigi yüzü taktigi maskedir. Bireyin dünyaya kendini uydurma düzenidir. Insanin kendi personasi ile özdeslesmesi tehlikelidir. Profesör okudugu kitapla, tenor kendi sesi ile özdeslesebilir. Insanin oldugunu sanipta olmadigi seydir ya da baskalarinin onun oldugunu sandigi seydir diyebiliriz. Danisanlar çogunlukla disa rolleriyle yasamdan anlam bulmaya çalisip bir süre sonra bundan sikilarak yasamlarinin anlamsizlasmasindan yakinirlar. Kisi kendini ortaya koymaksizin maskeleri ile yasam içinde varolamaz. Dista sergiledigi roller ile kisiligi uyusmazsa kendilerini kisitlanmis ve rahatsiz hissederler.
Insanlar her ikiÞAnima-Anismus  cinsiyet özelliklerine sahiptirler. Erkekteki kadinsi yön anima, kadindaki erkeksi yön animustur. Erkekler animalari ile kadinlari anlayabilirler, kadinlarda animuslari ile erkekleri anlayabilirler. Jung’a göre kisinin tam bir insan olabilmesi için her iki arsetipinide ifade etmesi gerekir. Her iki cinsiyette kisiligin bu her iki yönünü sergileyebilmelidir. Eger erkek, içindeki kadinsi yönünü sinirlarsa yasamini sinirlamis demektir. Kadin içinde ayni durum geçerlidir. Psikolojik danismanlikta bazi erkeklerin kendi kadinsi yönlerini inkar ettikleri görülür. Bu kendi duygularini inkar eden erkekler duygularindan kendilerini uzaklastirirlar. Yasamlarini düsünce ile kisirlastirirlar.
Psikolojik danismanin amaci danisana her iki yönüde gelistirmesine izin vermeyi saglatmaktir. Ne tür bir erkek ne tür bir kadin oldugunu bilmelerine karar vermelidirler. Böylelikle ikinci bir cinsiyet yönü bastirilmayan insan bilinç disina ittigi malzemeleri artirmayacak, cinsiyet ifadesini bilincin kontrolünde tutabilecektir. Jung’a göre psikopatoloji bilinç disina itilen istenmeyen yönlerin patlamasinin sonucudur.
Arsetiplerin enÞGölge  alt kismindaki, en derinde yer alan bölümüdür. Genellikle gölge konusunda bilgi sahibi degilizdir. Oldugunun bile farkinda degilizdir. Ilkel, hayvansal içgüdüleri içerir. Gölgeyle ilgili bilgiye sahip olmak istemeyiz. Çünkü toplum buna izin vermez. Kendimizde göremedigimiz bu yönü, baska insanlarin tutumlarinda görebiliriz. Daha dogrusu onlara projekte ederiz. Gölge, içimizdeki seytan yönümüzden daha fazla bir sey olmalidir.
Ayni zamanda yaraticiligin kendi olma (kendiligindeliginde) kaynagidir. Gölge insanin mükemmel olmasina yardimci olur.
Jung’a göre egonun islevi iki yönlüdür:
1.    Sosyal etkilesimlere girebilmek için, hayvansal özellikleri kontrol etmek ve gölgenin güçlerini yönetmek.
2.    Gölgenin daha doyumlu bir yasam saglayabilmek için uygun ifadesine izin vermek.
Eger gölge tamami ile dislanirsa kisinin yasam heyecani kaybolur. Gölgeyi kisiligimizin içerisinde kabul etme ve onu kisiligimizle zor olsa bile varolusumuzu gerçeklestirebilmek için buna mahkumuz.
3 En önemli arsetip benliktir. Çünkü kisiligin bütünlesmesini saglar, kisiligin merkezidir. Diger bütün sistemler onun etrafinda siralanirlar. Kisilige bütünlük ve denge getirir. Diger kisilik sistemleri tam olarak gelismeden benlik gelismez. Benligin tam anlamiyla gelisebilmesi, belirli bir yasam araligini gerektirir. Bu genellikle orta yas civarindadir. Benligin gelisimi gelecege yönelik planlar, amaçlar, benlik gerçeklestirme için hedefleri kapsar. Her kisinin yasaminin temel amaci benligi gerçeklestirmektir. Simdiye kadar yapamadiklarini yapabilme dürtüsüdür. Kisi benligi ile yeganeligini kesfeder. Yasamin anlamini bulmak için onu merkez almak zorundadir. Benligin islevleri kisiligi gelecege güdülemektir. Geçmisten kaynaklanarak itelemek degildir.
Disa yönelik tutum kisiyi disÞDisa dönüklük – Içe dönüklük  dünyaya yönlendirir. Disa dönük kisilik, açik, sosyal ve ileriye dönüktür. Içe yönelik tutum yönelimli kisiler ise öznel dünyalarina yönelirler. Bu kisiligin bazi özellikleri sunlardir: Utangaçlik, benlik üzerine yogunlasma, sessiz olma egilimi, iç yasamla zihin ugrasisi. Hiçbir insanda bu boyutlar tek basina var degildir. Ancak birinin bosalttigi kisinin kisiliginin bu yönde ortaya koymasini saglatir.
       ISLEV :
    Jung insanlari sade disa içe dönük olarak degil, gösterdikleri psikolojik islevler bakimindan da siniflandirdi. Bu islevler düsünme, hissetme, duyma ve sezmedir. Her kes bu dört islevi degisik derecelerde kullanmakla birlikte genellikle bir tanesinin hakimiyeti söz konusudur.
1.    Düsünen Tip: Mantikli, serin kanli, objektif ve akilci tarza sahip.
2.    Duygusal Tip: Düsünceden çok öznel yönlere, degerlere önem veren kisi.
3.    Duyusal Tip: Her seyi algilama egiliminde olan, duygulari açik olan insan.
4.    Sezgisel Tip: Bir durumdaki olasiliklarin hemen hepsini yogun biçimde dikkate alma.
Bu tür kisiler gerçeklerin, duygu ve fikirlerin ötesine geçerek gerçegin özünü yakalamaya çalisirlar. Jung’a göre kisilik ögrenilebilen bir seydir. Çünkü yukarda belirttigimiz tutum ve islevler ögrenebilme özelligindedir.
PSIKOLOJIK DANISMA YAKLASIMLARI
Jungien psikolojide, danismanin en önemli amaçlarindan birisi kisinin kisisel ve kollektif bilinçdisi materyallerinin farkina varmasina yardimci olmaktir. Eger insanlar varliklarini tam anlamiyla yasamak isterlerse kendi içindeki zit kutuplari ele alip uzaklastirma gereksinimindedirler. Kendi güçlerinin, kendi zayifliklarindan kaynaklandigini bilmeye gereksinim duyarlar. Tersi de geçerlidir. Danisanlar içindeki gölgeyi tanimalidir. O içlerindeki yaraticiligin ve yirticiligin boyutlarini tasir. Belki de bütün bunlarin hepsinden daha da önemli olani kisinin felsefesindeki iki temel elementin bütünlesmeyi ögrenmeleridir.
Ying (Kadinsi prensipler veya anima)
Yang (Erkeksi prensipler veya animus)
Psikolojik danismada ögrenilmesi gereken sey, bu yönlerin birbirine zit olmadigi ve dolayisiyla bastirilmamasi gerektigidir. Bunlarin birbirini tamamlayici oldugunun ögrenilmesidir. Jungien psikolojinin temel kavramlarindan birisi psikolojik danismanlik, çok önemlidir. Bu degisik boyutlari olan BENLIKTIR. Benligin boyutlarini tanimak ve ifadesine izin vermek gerekir. Eger içimizdeki bir boyutu bastirirsak, ifadesine izin vermezsek, o bir yerlerden sizarak, öngörülmez garip bir sekilde ortaya çikma yolu bulur. Kisiligimizin çesitli boyutlarini tanir ve gelistirirsek bu boyutlar gerçek anlamda islevsel olurlar. Son olarak Jungien psikoloji rüyalarin analiz yolu ile bilinçdisinin anlasilmasinda ilginç bir yöne sahiptir. Jung rüyadaki semboller üzerinde durarak rüyalarin anlamini bulmaya çalisir. Ona göre rüyalar bilinçdisi isteklerin gerçeklestirilmesini saglayan bir araç olmaktan çok bunlarin ifadelerini bize fark ettiren, gerçeklerini ortaya koyan bir özelliktir. Bu sayede dürtülerimiz sergilenebilir. Ona göre rüyalar kisiyi gerçek içinde hazirlayabilir. Kisiligin içindeki zit kutuplari dengeleme gibi bir fonksiyonu da vardi. Rüyalar terapi sürecinin önemli bir kismi olarak kullanilirlar.
  HOLL ve NORDBY (1923)’e göre Jung rüyalarin seri halde önemini ortaya koyan ilk kisidir. Freudyenlere zit olarak Jung tek bir rüyanin hiçbir önemi olmadigini ileri sürer. Hastalarina animsadiklari rüyalarini anlattirir. Ona göre bu rüyalar bir kitabin bölümleri gibidir. Her bölüm bir hikayeyi içerir. Ayni zamanda bilmecenin parçalarindan bir tanesidir. Uygun parçalar bir araya getirildiginde kisinin tablosu ortaya çikar. Özellikle birim takip eden türdeki rüyalar terapide özellikle üzerinde durulmasi gerekenlerdir.

ADLER ve BIREYSEL PSIKOLOJI
(Asagilik Kompleksi)

Insanlar birincil olarak   Insan Dogasina Bakis  sosyal dürtüler tarafindan güdülenirler. Kadinlar ve erkekler sosyal varliklar olarak yasamin içerisinde birbirleriyle iliski kurarak, kendilerine özgü bir tarz, yegane olmayi hedeflerler. Kisiligin cinsel degil sosyal belirleyicileri üzerinde durur, ona göre davranis, amaç yönelimlidir. Insan güdülenmesinin temeli güven kazanma ve asagilik duygusunun üstesinden gelmektir.
Temel asagilik duygusu bizi yeterlilik, üstünlük, güç ve mükemmel olmak için güdüler. Danismada 4 temel amaç vardir. Bu amaçlar ayni zamanda terapi sürecinin 4 dönemidirler :

1.    Danisan – danisman iliskisinin saglanmasi, empati araciligi ile danisanin kendini kabul edilmis ve anlasilir olmasi,
2.    Danisanlarin inançlarini, duygularini, güdü ve amaçlarini anlayarak yasam tarzlarinin belirlenmesi,
3.    Yasam tarzlarina içgörü saglatilarak hatali amaçlarin ve benlige zarar verici davranislarin farkina vardirtma,
4.    Danisanlara amaçlarini ve seçeneklerini gelistirme, fark ettirmek için yardim ve degismesi gereken konularina yönelik eylem programlari düzenlemek.

Iliski ( Danisan – Danisman ) : Adleriyen danisma, danisanina hem güven verir hem de güvenir. Bir üstünün ve bir asaginin olmadigi esit iliskiler söz konusudur. Danisma bir isbirligi sürecidir. Danisan ve danisman ayni sürede aktiftirler ve ulasilacak amaçlar konusunda hemfikir olmalidirlar. Terapi sürecinde eger amaçlar net olarak belirlenirse ve terapistle danisan ayni hedeflerde uzlasirlarsa verimli olabilir. Danisan ne istemektedir? Bu amaçlara nasil ulasabilir? Bunlara ulasmasini neler engelleyebilir? Amacina ulasmak için sahip oldugu avantajlari nasil kullanabilir? Terapi plani bunlari formüle eder. Danisman danisanin eksiklik ve yetersizliklerinden çok gücünü ve avantajlarini fark ettirmelidir. Danisanlar ancak kisisel güçlerini ve degismek için olan kapasitelerini fark edebilirlerse degisebilir. Adleriyen danisman olumlu boyutlara vurgu yapan, destekleyici kisidir.
Analiz ve Degerlendirme : Danisan, yasam tarzini farkedebilmek için duygulari, güdüleri, inançlari ve amaçlari üzerinde dikkatini yogunlastirmalidir. Güdüleri anlamak için duygulari kesfetmek gerekir. Duygularin anlasilmasi ayni zamanda empatiyi ve terapi iliskisinin kalitesini de arttirir.
Adleriyen terapist duygularin ötesindeki inançlari kesfetmeye çalisir. Hatali inançlarla yüzlesme, danisanin kendisini rahat hissetmesini saglatir. Danisman su anda varolan yasam kosullariyla ise baslar. Danisanin ise karsi sorumlulugu, sosyal iliskileri, kendilerine iliskin duygulari üzerinde odaklasir. Bireyin analiz ve degerlendirilmesinde, aile iliskilerinin de kesfedilmesi gerekir. Çünkü bunlar kisinin yasam tarzi olusturumunu etkilemistir. Açik uçlu sorular sorularak danisanin benlik algisini, kardes iliskilerini, yasamdaki önem verdigi durumlara yönelik tepkilerini ve anahtar yasam kararlarini anlamaya çalismak esastir. Adleiryen danisman yasamin en erken dönemlerine iliskin olaylari anlattigi kadar simdiki yasamina ve kendisini bakis açisini kesfetmeye çalisir. Kisinin aile yapisinin ve yasam öyküsünün kesfedilmesi, onun yasamindaki temel hatalarin üstündeki örtüyü kaldirtir. Böylece danisanin simdiki yasantisini bu hatalarin nasil etkiledigi yorumlanir.
Içgörü Saglamak : Adleriyen terapist destekleyici oldugu kadar da yüzlestiricidir. Hatali amaçlara, benlige zarar veren davranislara iç görü gelistirmek yoluyla danisani tehdit etmek durumundadir. Danisanin davranislarini, amaçlarini anlamasina yardim eder. Gizli amaçlar açiga çikar. Böylece danisanin önüne, kendisiyle ilgili dogrulanmasi gereken bir varsayim konulmustur. Içgörü, davranis degisimini saglatici önemli bir güç olmakla birlikte, har zaman davranis degisiminde bu durum gerçeklesmeyebilir. Içgörü degismek için bir adimdir. Fakat bu benlik anlayisini, yapici eylemlere dökme yapilmazsa hiçbir ise yaramaz. Insanlar içgörü kazanmaksizin da önemli davranis degisiklikleri yapabilirler.
Yorum : Içgörü kazanma sürecini kolaylastiran bir tekniktir. Yorum burada ve simdi olan davranislar üzerinde yapilmali, kisinin amaçlarindan kaynaklanan beklentileri üzerinden yapilmalidir.
Adleriyen yorum yasam tarziyla baglantili olarak yapilir. Danisanlar yorumlari kabullenmeye zorlanmazlar. Çünkü bunlar deneysel olarak açik uçlu biçimde ortaya konmus, kesfedilmesi gereken davranislardir. Yorumla, danisanin problem yaratmada kendi rolünü kesfetmesi ve niçin bu hatali tarzlarin hala devam ettirildigini fark ederek yasam kosullarinda bu davranislarini degistirmesi istenir.
Yeniden Yönlendirme : Terapinin son safhasidir. Içgörünün eyleme dökülmesi anlamina gelir. Adleriyen danismanin amaci, danisani daha etkin kilarak yapici davranislar gelistirmesini hedefler. Kisi, yeni ve daha fazla ise yarar seçenekler bulmalidir. Tutumlarina, inançlarina, amaçlarina ve davranislarina alternatifler getirmelidir. Risk almaya, yasamini degistirmeyi göze aldirmaya, kendi gücünü iç kaynaklarini ve yasamini yönetebilecegine cesaretlendirmelidir. Danisma esnasinda danisan kararlar alir, amaçlarini degistirir. Olmak istedigi kisiymis gibi hareket etmeye cesaretlendirilir. Böylece kendi kendisine iliskin zincirleri kirilmaya çalisilir. Tekrarlayip durdugu eski tarzlar yerine, etkisiz davranislar yerine ortak olmayi ögrenir. Anlasma terapinin esasidir. Eger kendi kendisiyle yaptigi bu anlasmayi gerçeklestirebilirse terapi gerçeklesmis demektir.
Danismanin Özellikleri : Farkli popülasyonlar üzerinde etkili olabilmektir. Çocuklara, ergenlere, üniversite ögrencilerine yönelik yaygin uygulamalar yapilmistir. Adleriyen düsünce, grup terapisine elverislidir. Anne-baba egitim gruplari düzenlenerek aile egitim merkezleri açilmistir. Adleriyen kavramlari eslerle ve es gruplari ile yapilan evlilik danismanligi içinde uygundur.
KAREN HORNEY

Horney’in insanlara bakis açisi Freud’dan daha iyimserdir. Ona göre insan biyolojik güçlerin kurbani degildir. Ona göre psikanaliz, içgüdülerin sinirliliklarindan kurtulmalidir. Insan, dogustan benligini gerçeklestirmek için bir potansiyele sahiptir. Ancak çocuklugumuzda güvenlikle ilgili gereksinimlerimiz karsilanmamissa bunun yapilmasi mümkün olmaz. Horney’e göre karakter yapisi, sadece çocukluk yillarinda olusmaz. Ergenlikte, orta yasta, hatta yaslilikta bile (çok az kiside) gelisme devam eder. Ancak bazi kisilerde çocuklukta durabilir. Bir diger farkli görüs, kadinlarda penise gipta olayinin olmadigi düsüncesidir. Ona göre kadin psikolojisinde güven eksikligi ve sevgi iliskilerine asiri önem verme söz konusudur.
Freud’dan farkli olarak odipial çatismanin anne-baba ile çocuk arasindaki cinsel-saldirgan bir çatisma olduguna inanmaz. Asil sorun anne-baba-çocuk iliskisindeki reddetme ve asiri koruma gibi temel tutum hatalarinin sonucu olarak yerlesen sikintilardir.
*** Ona göre cinsellik ve saldirganlik asil önemli olan güdüler degildir. Güven gereksinimi insan davranisinda temel etkendir.

Temel Tema (Temel Güven) : Horney’in temel kavrami temel anksiyetedir. Bunun anlami çocugun kendini saldirgan bir dünya içinde yardimsiz ve yalniz hissetmesidir. Çocugun temel güven duygusu, yakin aile iliskileri sikinti yaratiyorsa bozulur. Çocuk yardimsiz ve yalniz hissetme duygusuyla basa çikabilmek için staretejiler gelistirir.
Bu staretejiler boyun egicilik, saldirganlik, uzaklasma, kendini önemli hissetme ve baskalari olabilir. Özel bir stareteji olmussa bu kisiligin merkezi olur. Hatta bir gereksinim halini alir. Horney;e göre temel anksiyete, bütün insan iliskilerinin temelinde vardir.
Kisi bundan korunmak için veya bununla yüzlesmek için bazi yöntemler gelistirir. Temel anksiyeteye karsi gelistirilen bu yöntemlere 10 Temel Nevrotik Gereksinim adini vermistir.

10 Temel Nevrotik Gereksinim

1.    Duygusallik ve Onay Gereksinimi : Burada diger insanlarin beklentilerinden asiri etkilenme, bunun sonucu olarak kendiside dahil hiç kimseden hoslanmama vardir. Bu kisiler reddedilmeye karsi asiri duyarli olup diger insanlarla duygusal baglanti kurmaktan korkarlar.
2.    Yasamda Güçlü Bir Es Bulma : Bu kisiler yalniz ve terkedilmis olmaktan korkarlar. Incinmemek için asiri itaatkar olurlar. Eger diger insanlar onun yasamina giriyorlarsa, onlardan kendisine bebek gibi bakmalarini beklerler. Kendi isteklerini bastirirlar, kendi kimliliklerinin özelligine önem vermezler.
3.    Kisinin Yasamini Dar Sinirlarla Çevirmesi : çok dar sinirlar içerisinde varliklarini ortaya koyarlar. Kendilerini hiç riske etmezler. Yeni kapilar açmazlar. Bir insan olarak kendilerini gelistirmezler. Onlar için gelismekten çok güvenlik önemlidir.
4.    Güç Gereksinimi : bu su sözle ifade edilebilir: “Eger güç sahibi olursam diger insanlar beni incitmez.” Bu türde güç diger insanlari dislama, kontrol etme ve yönetme tutumlarini kapsar. Temelinde yardimsizlik duygusu yatar. Bu tür kompensasyonda (telafi) diger insanlar üzerinde üstünlük kurarak güvenliklerini sürdürmeyi hedeflerler. Bu insanlar güç kazanirlarsa asagilik duygularinin görülmez olacagini zannederler.
5.    Diger Insanlari Kullanma : kisinin kendi gereksinimleri için baskalarini kullanma egilimidir. Kisi kendi ego degerini arttirmak için baska insanlarlaa iliski kurar ve onlari degil kendisini düsünerek iliskiyi düzenler.
6.    Prestij Elde Etme : Prestij ve elde etme tek basina bir nevrotik gereksinim degildir. Ancak kisi kendini degerli bulmayi, sahip oldugu prestijle sinirlandirmissa bu nevrotiktir. Sürekli olarak disaridan, kendilerinin degerli oldugunun dogrulanmasini isterler.
7.    Kisisel Hayranlik Gereksinimi : Sürekli olarak diger insanlara hayranlik uyandiracak bir tablo sunmaya çalisirlar. Böylece düsük benlik degerinin yarattigi aci hissedilmez.
8.    Kisisel Basari Gereksinimi : Kisi kendisini kendisine kabul ettirmek ve anksiyeteden korunmak için, kompülsif tarzda, asiri bir dürtüyle basari elde etmeye çalisilir. Gerçekçi olmayan standartlara, mükemmeliyetçilige sahiptirler. Hiçbir basari onlari doyurmaz. Baska yolla edemedikleri sevgiyi böylelikle kazanmaya çalisir.
9.    Benlik Yeterliligi ve Bagimsizlik Için Gereksinim : Bagimsizlik gereksinimi nevrotik degildir. Ancak kendisini diger insanlardan ayirma, doyumlu iliskiler elde edebilmek için sürekli bir arayis içinde ise nevrotiktir.

10.    Mükemmel Olmak Için Hata Yapma Korkusu ve Bundan korkma Korkusu : Bu kisiler “eger ben mükemmel olursam kimse beni elestiremez” diye düsünürler. Bu kisiler sürekli kendi açiklarini ararlar. Asiri hassasiyete sahip olup kendilerini gizlemeye çalisirlar.

Horney’e göre bu nevrotik gereksinimler listesi, kisiyi temel anksiyeteden korumak için kisinin gelistirdigi mantiksiz yasam yaklasimlaridir. Her kisi bu egilimlerden birkaçina sahiptir.
Ancak eger bunlar kisinin anksiyete ile basa çikmasinda kompülsif bir tarz olustururlarsa, o zaman nevrotik olurlar. Yasam içinde kisi bunlardan birine kompülsif bir tarzda sarilmissa nevrotiktir.
NEVROTIK EGILIMLER ve 3 KARAKTER TIPI

Horney nevrotik gereksinimleri 3 genel nevrotik egilimle siniflandirmistir:
1.    Insanlara Yönelen Kisiler : Kendilerine göre mükemmel tiplerdir. Bu bireyler diger inanlarin onayi ve yakinligi için büyük bir gereksinim duyarlar. Kendilerini onlar olmaksizin yardimsiz ve zayif hissederler ve asiri bagimli davranirlar. Kendi özgüvenleri, digerlerinin onlar için olan düsünceleri ile baglantilidir. Nadiren atak olurlar. Kendi gereksinimlerinden çok baskalarinin onlari kabulünü düsünürler. Temelde yetersizlik duygusu vardir.
2.    Insanlara Karsi Agresif Tip : Birinci tipin tam karsitidir. Diger insanlarin temelde saldirgan oldugu düsüncesi, hayatta kalmak için sürekli mücadele etme felsefesi vardir. Diger insanlari böylelikle kontrol etmeye çalisirlar. Asiri uyaniktirlar. Digerlerinin açigini ararlar. Yasami bir oyun gibi görürler. Disaridan özgüvenli görünürler. Bunun altindaysa gerçekte güvensizlik ve sikinti vardir.
3.    Insanlardan Uzaklasan Tip : Diger insanlar gibi duygusal alanda mesafeli olmaya özen gösterirler. Benlik yeterlilikleri fazla gibi görünür. Diger insanlara gereksinim duymazlar. Bu sahte özgüven, yakinligin yaratacagi anksiyeteden kaçmak içindir. Abartilmis tarzda özenlik, diger insanlari islerine karistirmama egilimindedirler. Diger insanlarla aralarina duvar örmek için çok fazla enerji harcarlar. Duygularini saklayarak disariya sürekli mantikli izlenim varmeye çalisirlar.

Idealize Benlik

Horney’in benlik kavrami oldukça önemlidir. Ona göre herkes gerçek veya idealize bir benlik imaji olusturur. Normal kisiler için bu benlik imaji iyi ya da kötü yanlari bir arada kapsayan, gerçekçi bir degerlendirmeye dayanir. Kisilik içerisinde bir bütünlük duygusu yaratir. Diger insanlarla iliskilerde bu olgu üzerine dayanir. Gerçekçi benlik imaji, yasantilara ve degisime açiklik özelligi tasir. Kati degildir, amaçlar dogrultusunda ve yeni farkindaliklar karsisinda degisime ugrayabilir. Nevrotik kisiler, temel anksiyetelerinin çoklugundan dolayi insanlara yönelme, insanlardan uzaklasma ve insanlara karsit yönelimlerini bir arada bütünlestiremezler. Nevrotikler gerçek disi ve kati bir benlik görünüsüne sahip olup,kabul edilmesi zor olan gerçegi inkar ederler. Bu idealize benlik imaji, kalip tarzda model insan olma, buna özenme anlamindadir.
Bu ideal benlige ulasamadikça, sürekli olarak özgüven kaygisi yasarlar, diger insanlara asiri bagimlidirlar. Benliklerinden süphe ederler, çatisma ve anksiyete yasarlar. Bu ilizyon benlikte büyük stres yasatir. Kisiyi sürekli olarak benlik imajini korumaya yöneltir.

Horney’in psikanalitik danisma yaklasimlari

Danisanlar, Horney’in 10 nevrotik gereksinimini, 3 karakter tipini ve idealize benlik imaji düsüncesini, danisma atmosferi içinde belirleyebilir. Danisman, danisani, hangi tarz davranis için güdülemis oldugunu fark etmesi için zorlar. Örnek; bir danisanin temel problemi diger insanlarin ondan hoslanmasini saglamaya çalismak ise bu onay gereksinimini, onun yasam etkinliklerini nasil etkileyebildigini göstermek gerekir. Eger nevrotik gereksinimlerini bir takim kategoriler altinda siniflamak istemiyorsa, davranisinin genel olarak anlami konusunda tartisabilir. Danismanlar 3 nevrotik egilim çerçevesi içinde insanlari degerlendirebilirler. Örnek; insanlardan uzaklasan kisiler, insanlardan uzaklasma yolu ile kendilerini güvende olmaktadirlar. Bu tür kisilere soru sormak gerekir. Acaba tüm sosyal kosullarda insanlarla arana bu tür engeller koymak zorunda misin? Neden bu kadar fazla güvenceye ihtiyacin var? Danisanlar kendi tablolarina bakmaktan korkarlar. Sunu ögrenmek isterler. Kendi benlik imajlari gerçekçi midir degil midir? Psikolojik danisman insanlara, kendilerine bakarken dürüst olmayi saglatir. Bu dürüstlük degismeyi beraberinde getirir. Degismeyi engelleyen ilüzyonlari fark etmeyi saglatir. Bu insanlar, söyle olmaliyim kavramini terk etmeye zorlanmaktadir. Yani ne isen osun seklindedir. Danisma gerçekçi olarak, kisinin kapasitesini ve hedeflerinin layik olabilir düzeyde olmasini saglamaktir. Insanlar evrensel olarak onay beklentisi içindedir. Kendilerinden hoslanmak, sevgi kazanmak için çaba göstermek ve bunun için insanlardan yardim istemek durumundadir. Ancak bu yönelimde itaat ve bagimsizlik yerine otonomiyi seçmelidirler. Son olarak danismanlar, bireylerin kendi saldirganlik egilimlerinin, yarismaciliklarinin, kendilerinin daha iyi hissetmek için yaptiklari hatali davranislar oldugunu farketmelidirler. Diger insanlara karsi olan insanlar, bu özelliklerdde inkar ettiklerini kesfetmelidirler.

Terapi teknikleri

Horney, Freudian tekniklerden rüya analizi ve serbest çagrisimi, kisiligin anlasilmasinda kullanir. Ancak biliyoruz ki Horney ayni zaamanda, geçmisten çok su ani vurgulayan bir kuramcidir. Yinede geçmise iliskin materyalin önemini reddetmez. Temel olarak kisinin güncel olarak kullandigi nevrotik gereksinimlerin etkisini kesfetmelidirler. Ona göre terapistler, danisan için hangi teknik uygunsa onu kullanmalidirlar.

–ERICH FROMM—

Fromm insanlarin biyolojik dürtüler tarafindan güdülendigi tarzindaki Freudian deterministik görüsüne karsiydi. Kisiligin biçimlenmesinde cinselligin önemli rol oynadigi görüsünü de benimsemiyordu. Sosyal ve kültürel faktörlerin insanlara daha çok etki ettigini vurguluyordu.
Ancak suna da inanmiyordu. Insan pasif bir varlik olarak bu yapilardan etkilenerek kisiligini olusturur. Sosyal güçleri biz belirleriz ve kendi dogamizi biz yaratiriz diye düsünüyordu.
Bir bakistan Fromm’a varolusçu denilebilir. Yalnizlik, izolasyon, ciddiyet duygusu ve yasamin anlami gibi konulari vurgulamasi bize bunu düsündürmektedir.
Ayni zamanda insanin özgürlügü ve bu özgürlügün yarattigi anksiyeteden kaçma gibi konulari vurgular. Fromm’a göre insan dogasi iyidir. Insanin büyüme ve kendini gerçeklestirme egilimine inanir. Ona göre insanin hayattaki temel ödevi insan olmaktir. Fromm’un düsüncesi varolusçu yönelimin gelisimine katkida bulunmustur.

Anahtar Kavramlar
Temel Yönelim : Ona göre toplumun yapisi ve dinamikleri, toplumun deger sistemini besleyen, bireylerin sosyal karakterinin biçimlendiricisidir.
Temel Tema : Insan dogadan ve diger insanlardan koptugu zaman yabancilasma ve izolasyon (yalitilma) yasar. Diger insanlarla insan, onlari sevmeyi ögrenir veya otoriteryen bir toplumda yasayarak, rahat etmeyi ögrenerek kaynasir.
Inan Durumu : Insan, benliginin farkinda olan mantikli, hayal gücü olan, yanlisligi ve baglantisizligi yasayabilen bir varliktir. Insan durumundan kaynaklanan 5 gereksinimi vardir :
veya diger insanlari etkin ve ögreticiÞ1.    Baglantili olma gereksinimi  tarzda sevme. Bu bilgi, anlayis, ilgi, güven ve sorumluluk gerektirir.
veya hayvanlardan farkli olarakÞ2.    Kendini asma gereksinimi  yaratici olabilmesi,
dünya ile doga ile veÞ3.    Baglantisizlik gereksinimi  diger insanlarla baglantisiz olmayi istenme duygusu,
4.    Kimlik gereksinimi  dünyada kendisini yegane hissedebilme istegi ve dürtüsü,Þ
5.    Bir  veya dünyaya bakista duraganÞoryantasyona (yönelime) sahip olma gereksinimi  bir algilama tarzina sahip olma istegi.

5 Karakter Tipi : Fromm asagidaki özelliklere, yönelimlere sahip 5 karakter tipi tanimlamistir:
a)    Alici  diger insanlarin destegine gereksinim duyar,Þyönelimli
b)    Istifleyici  diger insanlardan bireysel alma, onlariÞyönelimli  kullanma,
sahip oldugu seyleri saklayarakÞc)    Biriktirici yönelimli  güvenlik temin etme ihtiyaci,
insanlara alipÞd)    Pazarlayici yönelimli  satilan objeler olarak bakmak,
yaratma v sevmeÞe)    Üretici yönelimli  yoluyla insan potansiyellerin tam olarak gerçeklesmesini saglamak.

Psikolojik Danisma Yönelimi :

Bu bes gereksinim, terapiste ve danismana terapi seanslari esnasinda insan durumunun bir kismi olarak, üzerinde durulacak odak noktasini olusturur. Bazi insanlar danismana giderler. Çünkü dogayla ve diger insanlarla anlamli iliski kurmayi beceremezler. Veya bunu yapma yeteneklerini kaybederler ya da yasamlarindaki boslugu anlamayi, bir anlam yakalamayi istedikleri için terapiye gelirler. Bazi kisilerde kim olduklarini kesfetmek, kisisel kimliklerinin bütünlesmesini saglamak için terapiye gelirler.
Terapistin yapmasi gereken, yasamda problemin ne oldugunu saptamaktir. Yukaridaki 5 karakter tipide belirli davranislarin anlasilmasinda kullanilir.
Otorite karsisinda pasif kalarak onlaradnÞAlici Yönelimler  bilgi ve yardim almak suretiyle yasamlarini sürdürürler. Diger insanlarin onlari sevmesiyle o kadar fazla ilgilenirler ki, kendilerinin diger insanlari sevmesi onlara zor gelir.
Bu tür danisanlar, danismanlarini kendileri için karar almaya zorlarlar. Terapi burada kisinin yasaminin dogal bir yansimasi olmustur.
Kendi istekleri için degerlerini kullanirlar. En azÞSürücü Tipler  veri ile en çok girdi elde etmeye çalisirlar. Bu grup danisanlarla çalisirken terapistlerin uyanik olmasi gerekir. Onlari kontrol edip kullanabilirler, herkese yaptiklari gibi. Bu durum sosyaapatik kisilik içinde geçerlidir. Bunlar terapiye çok dirençlidirler. Hatta terapi, terapistin kullanilip islendigi bir oyun gibi algilanir.
Bu insanlar kendilerini güvendeÞBelirtici Yönelimler  hissetmek için, sahip olduklari seyleri arttirmaya çalisirlar. Bunlar sadece maddi degildir. Fikir ve düsünce niteliginde de olabilir. Bu tür danisanlarla çalisan terapist için, danisanin kendi ön gördügü duvarlari yikmaya çalismak, oldukça tehdit edici bir terapi tarzidir. Süphe ve korku içinde yakinlik kurmaktan kaçinirlar. Özel duygu ve düsüncelerini açmalari oldukça güçtür. Terapistin güven verici bir iliskiyi saglamasi zaman alicidir.
Pazarlayici  Popüler olan neyse buna sahip olarak kendilerini ssatmayaÞYönelimler  çalisirlar. Bu kisiler ile çalisan danismanlar, kendilerini pazarlamak için çaba gösterdikleri duruma deger olup olmadigini sorgulamalidirlar. Kendilerinin özel oldugunu degil, bir sürü seyden bir tanesi oldugunu vurgular gibidirler. Aslinda bu kisiler diger insanlarla içten iliskiler kuramadiklari için, güven duygusunu yasayamadiklari için bu tarzda davranirlar. Bu kisiler yabancilasmadan ve kendilerine ait degerli bir seye sahip olmamaktan yakinirlar.
Üretken  Bu insanlar kendilerini gerçeklestirme kapasitelerini sonuna kadarÞYönelimler  kullanirlar. Bir anlamda terapinin amaci diger 4 tipi bu yönelime getirmektir. Psikolojik danisma ve terapinin özgün tekniklerinin yani sira Fromm, serbest çagrisim ve rüya analizini de vurgular. Ancak Fromm, terapi tekniklerini pek fazla açiklamamistir. Onun kurami, danismanlar için temel insan gereksinimlerini anlamada önem tasir.
–SULLIVAN—

Kisiler Arasi Iliski Kurami : Freud’un, kisiligin ilk 5 yil içinde biçimlendigi görüsüne katilir. Sullivan’a göre bu 5 yildan sonrada degisim olabilmektedir. Erken yasantilar önemli olmakla beraber kesin bir belirleyici degildir.

Anahtar Kisiler

Kisiler Arasi Kuram : Sullivan’ in görüsü sosyal psikolojik kurumlar arsinda yer alir. Kisiler arsi iliskilerde kisi için önemli olan bireyleerin etkileyici yönüne vurgu yapar. Birey kisiligini insanlarin içinde sekillendirir, kendi kendine olusturamaz.
Benlik Sistemi : Ona göre kisinin benlik sistemi, kisiler arasi iliskilerin yarattigi anksiyeteye karsit bir tepki olarak gelisir.
Insan için önemli olan güdü, bütün yasami boyunca basa çikmaya çalistigi temel yardimsizlik duygusudur. Kisinin güvenligini tehdit eder. ( Bu duyum ) Yegane
Yegane Katki : Sullivan, kisilik gelisiminde bilissel süreçlerin rolüne vurgu yapar. Egonun olusumunda 3 tür yasanti tanimlar :
Yasamin ilk birinci yilinda görülür. Zaman ve yerÞ1.    Prototoksik Tarzi  ayrimi yoktur. Diger iki tarzin gelisebilmesi için varolan temel yapilardir.
Hiçbir mantikli baglanti olmaksizin 2.    Paratoksit Tarz  parçalari bütünler halinde temsil etme özelligidir. Erken çocuklukta olusur. Çocuk çevrede olanlari degerlendirmeksizin oldugu gibi kabul eder ve diger insanlara gerçekçi olmayan tarzda davranir.
Þ3.    Sintaksik Tarzi  Çocuklarin dil kullanimini ögrendikleri tarzdir. Sözel sembolleri kullanmayi ögrenerek mantiksal iliskileri ögrenir. Kültürlerindeki insanlarla paylasima girerler. Algilarini diger insanlarin algilari ile degerlendirebilme yetenegini kazanirlar. Benlige yönelik tutumlar diger insanlarin onlara gösterdikleri tepkiler sonucunda biçimlenir.

Gelisim Dönemleri : Sullivan’ a göre, her yeni insanla iliskiye girildiginde kisiliginde degisim geçirir. Kisiligin belirli dönemlerde gelistigine inanir. Bunlar bebeklik, çocukluk, son çocukluk, ergenlik öncesi, ilk ergenlik, son ergenlik ve olgunluktur. Kisilik gelisiminde sosyal belirleyiciler esastir.

–    Psikolojik Danisma Özellikleri –

Terapi Teknikleri : Sullivan danisandan bilgi toplamak için birincil terapi süreci olarak, görüsmeyi kullandi. Ona göre terapist, bir katilimci bir gözlemci gibidir ve insanlar arasi iliski uzmanidir. Katilimcilik ve gözlemcilik rolleri su anlama gelmektedir. Terapist sadece danisanin davranislarina degil, ayni zamanda kendi tepki ve davranislarina iliskinde dikkatli olmalidir. Ona göre klasik psikanalizdeki bos perde tarzindaki psikanalist imaji pek uygun degildir. Terapist kesinlikle nesnel, gözlemleyici rolde olmalidir. Terapist, terapi sürecine kendi kisiligini katarak, kisisel etkilesimde bulunmalidir. Gözlem için temel araç, terapistin benligidir. Bir insan olarak onun kisiligi araçtir.
Bilimsel çalismalar ile danisman, süreci öznel olarak degil nesnel olarak yorumlamayi ögrenir. Terapist kendi kisiliginin yarattigi tepkileri bilen biri olarak, bunlarin ortaya çikmasinda kontrollü olabilir. Terapi iliskisi, yakin insan iliskisinden temelde farklidir. Danisanlar görüsmeden yararlanacaklarini, kendilerine iliskin birseyler kesfedeceklerini ve bu bilgiyi yasamlarina aktaracaklarini umarlar. Kisaca psikiyatrik görüsmenin amaci, danisani mümkün oldugunca kendi kendine açik hale getirmek ve diger insanlarla nasil iliskiler kurduklarini farketmektir.

–    Görüsmenin 4 Dönemi –

1.    Dönem : Kisinin niçin psikolojik yardim aradiginin anlasildigi ve sorunun dogasinin belirlendigi kisa dönemdir. Bu dönem raportun kurulmasinin saglandigi önemli bir dönemdir.(raport=terapist hasta iliskisi)
Terapist ve danisan arasinda kurulan bu iyi iliski, terapinin gelisimini etkileyecektir. Sullivan” a göre terapist, çok fazla soru sormamali, sessiz gözlemci olmalidir.
Kisinin benligini ortaya koydugu sözler üzerinde durmak yeterli olmayip, kisinin bunu yapis tarzina da dikkat etmek önemlidir. Sözel olmayan mesajlarda terapist ile iliskide sözel mesajlar kadar önemlidir. Sullivan’a göre danisanlar, aliskanlik haline getirdikleri yasam tarzlarini terapi ortamina getirirler.
Onlarin beklentileri, gerçegi çarpitmalari (paratoksik distersiyonlar) üzerinde durulmasi gereken konulardir. Yetenekli terapist, baslangiç seansindan itibaren kisinin nasil kisiler arasi iliski kiurduguna dikkat ederek, ona iliskin dogru fikirler edinebilir.
2.    Dönem : Kisinin sosyal veya kisisel öyküsünün ana hatlari alinir. Görüsmecilik görevi, danisanin kimliginin önemli yönlerini saptamaktadir. Üzerinde durulan soru “bu kisi kimdir?” sorusudur. Onu buraya getiren seyler neler olabilir? Bu kisinin geçmisinin, su aninin ve geleceginin önemli konulari neler olabilir? Sullivan hastayi sorgulamaktan hoslanmaz. Ancak iliskisiz tartismayi da engeller. Bu dönemde terapist bilgi toplayarak, danisanin sorunlarinin köküne ve dogasina iliskin varsayimlar ortaya koyar.
3.    Dönem : Buna detayli sorusturma dönemide denir. Bu dönemde terapist hangi varsayiminin veya varsayimlarinin daha dogru olabilecegini saptamaya çalisir. Bunu danisanin bedenine, cinsel aktivitelerine, diger insanlarlaa iliskilerine, amaç ve hirslarina, yeme aliskanliklarina ve günlük yasamdaki diger tarzlarina iliskin tutumlarini sorarak veya belirleyerek yapar.
4.    Dönem : Sonlandirma dönemidir. Bu dönemin temel amaci, daha önceki görüsmelerdeki ögrenmelerini tekrarlamak veya özetlemektir. Terapist genel olarak önemli noktalar için özet ifadelerde bulunur ve danisanin izlemesi gereken bazi önerileri ortaya koyar. Sullivan danisanin bireyselligini, güvenlik gerektigini inanir. Görüsmede dikkat edilmesi gereken insani yan, karsisindaki kisinin bireyselligine duyarlilik göstermektir. Danisanin anksiyetesinin temelinde yatan nedenleri bilmek, terapi için gereklidir. Sullivan, terapisti, terapi sürecini kendi prestijini artirmada kullanmamak için uyarir. Amaç, danisanin daha dolu bir hayat yasamasina yardimci olmaktir. Sullivan’a göre terapist, kendini terapi sürecinden uzakta tutamaz. Kendi kisiligi de devreye girer. Eger terapist kendi etkisinin farkinda degilse, terapinin etkililigi ile sinirlidir. Sullivan, terapistin bir birey olarak etkinligini vurgulayarak ve danisan terapist iliskisini degismeyi saglatici bir güç olarak tanimlayarak, temel hümanistik yaklasimlara öncülük etmistir.
–    ERIC ERICSON –

Gelisimsel Süreç : Ericson, Freud’un düsüncelerini gelistirmis ve gelisimin, çocukluktan ölüme kadar var olan bir psiko-sosyal süreç oldugunu belirlemistir. Ericson hem bir neo-freudian hem de psikologudur. Ona göre ego kimligi, kisinin kendisine hissettikleriyle, digerlerinin ona karsi hissettiklerinin bilesiminden ibarettir. Kisinin geçmisi, geleceginin terimleri üzerinde anlam kazanir. Gelisim bir sürekliliktir, birbiri üzerine temellenir. Ait olma duygusu tasiyanlarin ego kimligi vardir. Ericson’a göre gelisimde psiko-seksüel ve psiko-sosyal büyüme bir aradadir.
Yasamin her döneminde, kendimizle sosyal dünya arasinda bir denge kurmakla görevliyiz. Ona göre gelisim bütün yasam sürecini kapsar. Çözülmesi gereken bir takim kriz dönemlerini içerir. Ona göre kriz kisinin ya bir sonraki döneme geçecegi ya da regrese olacagi bir dönüm noktasidir.
Bu dönüm noktalarinda ya çalismalarimizi basarili bir tarzda çözeriz ya da bunu yapmayi basaramayiz. Genellikle yasamimiz bu dönemlerde yaptigimiz seçimlerin bir sonucudur.

Gelisim Dönemleri

1.    Dönem (Güvene Karsi Güvensizlik 0-2) : Bebegin temel görevi kendisine, diger insanlara ve dünyaya yönelik güven duygusu gelistirmektir. Bebeklik gereksinimlerinin giderilmesinin, diger insanlara bagli oldugu bir dönemdir. Bu nedenle güven istegi en fazladir. Güven duygusu diger insanlar araciligi ile ögrenilir. Bebegin yasamindaki önemli kisiler çocugu sevgi verirlerse, onda güven duygusu gelisir. Eger sevgi yoksa insanlara güvende gelismez.
2.    Dönem ( Otonomiye Karsi Utanç ve Süphe 2-4) : Ericson’a göre erken çocukluk, otonomi duygusunun gelistigi bir dönemdir. Kendi kendini kontrol etmesine, dünyayla basa çikmasina izin verilmeyen çocuklar, yeteneklerine iliskin utanç ve süphe gelistirirler. Çocuklari için çok fazla sey yapan anne-babalar, onlarin bagimsizliklarina zarar verirler. Bagimli çocuklar kendi kapasitelerine inanmazlar, bu nedenle de dünyayla basa çikamazlar.
3.    Dönem ( Inisiyatife Karsi Suçluluk 4-7) : Ericson’a göre okul öncesi yillarda yeterlilik ve inisiyatif kazanilmalidir. Çocuklar kendi etkinliklerini kendileri belirlemek isteler. Eger kendi kararlarini vermelerine izin verilmezse veya onlarin seçenekleri asagilanirsa, insiyatif almak istemeyip suçluluk duygusu gelistirirler. Kendi kararlarini baskalarina verdirtme aliskanligi kazanirlar.
4.    Dönem (Yeterlilige Karsi Asagilik Duygusu) : Saglikli bir kisilik gelistirmek için, kisinin fiziksel ve sosyal dünyaya iliskin anlayisini degerlendirmesi temeline dayanir. Uygun cinsel kimlik gelisimi bu dönemde gerçeklesir. Duyularin gelisimi, sosyal ödevleri yerine getirme, diger insanlari kabul etmeyi ögrenme ve okul için gerekli temel yeteneklerin ögrenilmesi bu dönemde olur. Orta çocuklugun temel ödevi yeterliligin gelisimidir. Bu gerçeklesmezse yetersizlik ve asagilik duygusu olusur. Yeterlilik duygusu kisisel olarak anlamli hedefler belirleme ve bunlari asma anlamindadir. Eger bu gelismezse bundan sonraki sonraki dönemlerdeki gelisimde olumsuz sekilde etkilenir. Orta çocuklugun gelisim ödevlerinin yerine getirilmemesi durumunda danisanlar su tür problemlerle ugrasmak zorunda kalirlar :
a)    Olumsuz benlik kavrami
b)    Ögrenmeyle ilgili yetersizlik duygusu
c)    Sosyal iliskiler kurmada asagilik duygusu
d)    Degerler konusunda çatismalar
e)    Cinsel rol kimligi konusunda karmasa
f)    Yeni sorunlarla basa çikmada isteksizlik
g)    Insiyatif eksikligi ve bagimlilik.

5.    Dönem ( Ergenlik- Kimlik Kazanmaya Karsi Kimlik Karmasasi ) : Ericson’a göre en önemli gelisim ödevi, ergenin kisisel kimliginin gelisimidir. Ergenler ben kimim, nereye gidiyorum, ne olacagim gibi sorulara yanit ararlar. Eger kimlik duygusu gelistirilemezse kimlik karmasasi yasanir.
Gençler anne babalarindan, okran ve toplumdan farkli baskilara maruz kaldiklarinda, ne yapacaklarini bilemez hale gelirler. Ergen, yasamini yönetecek bir degerler sistemi olusturmak zorundadir. Yasama yönelik kisisel bir felsefe olusturabilmek için inançlar, cinsel, ahlaki degerler gibi konular da anahtar kararlar almak zorundadir. Bu kimlik arayisi döneminde modeller ergen için çok fazla önemlidir.

6.    Dönem (Genç Yetiskinlik-Yakin Iliskiye Karsi Izolâsyon, Yalitilma) : Ergenlik döneminde kazanilan kimlik üzerine yeni gelismeler saglanir. Kimlik olusumu yakin iliskiye karsi izolâsyon, çatismanin çözümüyle test edilir. Ruhsal olarak olgun bir insanin temel özelligi, yakin iliskiler olusturabilmesi yetenegidir. Insanlarla yakin iliskiler kurma, kisinin kendi kimligine güvenini arttirir. Yakin iliski kurabilmek için, diger insanlarla paylasimda bulunabilmek ve onlara kendi bakis açimizi gösterebilmek gerekir.
7.    Dönem (Orta yas – Üretkenlige Karsi Durgunluk ) : Bu dönem hem kendimizle hem de diger insanlarla nasil yaratici olarak yasayabilecegimizi ögrendigimiz bir dönemdir. Yasamin en fazla üretken oldugu dönemidir ama ayni zamanda genç yetiskinlikteki rüyamizla, gerçek yasam arasindaki farkliliklari fark ettigimiz üzüntü verici bir dönemdir. Eger birey meslegiyle, ailesiyle, bos zaman etkinlikleri ile ve baska türlü yarattigina inaniyorsa, üretkenlik duygusu doyum vericidir. Üretken yetiskinin temel özelligi sevebilme, çalisabilme ve eglenebilme yetenegidir. Eger kiside üretkenlik yerine yasamin bosa geçtigi duygusu hakim ise psikolojik anlamda ölür.
8.    Dönem ( Yasamin sonu- Bütünlüge Ulasmaya Karsi Hayal Kirikligi, Üzüntü) : Yasamin temel krizidir. Eger birey üretken olarak yasamissa, yasamin yasamaya deger olduguna inaniyorsa, basarisizliklariyla basa çikip basari getirmisse, basarilara ulasmissa bütünlük duygusunu yasar. Bundan sonra yasamin ne olacagi onun için endise verici olmaz. Yasamlarindan doyum almaya, her ani yasamaya çalisirlar. Ölüm olayina, yasamin bir dogal sonucu olarak bakabilirler. Yasamin anlaminin ölümle var olduguna inanirlar. Su ani yasiyor olmalari onlar için yeterlidir. Ego bütünlügüne ulasmak, problemli olmussa üzüntü, ümitsizlik, suçluluk, benlik sorgulama görülür. Bu tür insanlar yaptiklari her seyi tekrar tekrar düsünür,i tekrar seanslarinin olmamasina hayiflanir, yasamlarinin bütün anlami su sözcüklerle sonlanir: “ÜZÜNTÜ”

Psikolojik Danisma Özellikleri
Ericson’un gelisimsel modeli, danismanlara yararli bakis açilari verir. Su sorulara iliskin kuramsal düsünceler terapi sürecini yönlendirir. Hangi kuramsal görüsü benimsemis olursa olsun, danisman bu bilgileri göz önünde bulundurmalidir:
1.    Yasamin her dönemindeki temel gelisim ödevleri nelerdir ve bunlar psikolojik danismayla nasil baglantilidir?
2.    Bu dönemlere iliskin temel özellikler kisinin yasamini nasil sürekli olarak etkilemektedir?
3.    Insanlara iliskin ortak evrensel kurallar nelerdir? Kisi bu dönüm noktalarinda karar vermek için nasil zorlanmaktadir?
4.    Bireyin su anki problemleriyle daha önceki önemli yasam olaylari arasinda ne iliski vardir?
5.    Kisinin yasamini biçimlendiren etkenler nelerdir?
6.    Bu kritik dönemlerde kisi ne tür seçeneklere karsi duyarlidir ve bu kriz noktalarda sorunlarla nasil basa çikar?

Gelisimsel perspektiften çalisan danismanlar, danisanin yasamini bir süreklilik olarak ele alirlar. Ve onlarin seçtikleri yönleri onlara gösterirler. Böylece danisanlar yasamlarinin en önemli dönemlerine iliskin temel baglantilari yakalayabilirler.

WILHELM RICH

Beden yönelimli kuramlarin öncüsüdür. Freud’un ögrencisidir. Onun psikanalitik kuraminin temelinde çalismistir. Ilk dönemdeki katkilari, karakter ve karakter zirhi kavramlari ile olmustur. Bu kavramlarda egonun içgüdüsel güçlere karsi kendini savunma gereksiniminde oldugunu ortaya koymus, bu bakis açisiyla Freud’dan ayrilmistir. Rich’in temel görüsü sudur :Duygular beden enerjisinin hareketinin bir ifadesidir. Kronik kas gerilimleri enerji akimini engeller ve böylece duygulara set çeker. Rich karakter zirhinin çesitli tiplerini, karakter olusumlarini tanimlamistir. Rich kassal zirhi çözerek ve gevseterek psikolojik problemlerle basetmeye çalismistir. Rich duygu bosalimiyla kassal zirhin gevseyecegine inanir.

Anahtar Kavramlar
Cinsellige Vurgu : Rich’e göre psikoterapi, kassal zirhin engellerini sistematik olarak çözme yolu ile, bedendeki enerjinin akisina serbestçe izin vermeye yardimci olur. Ona göre bu kassal engeller dogalligi bozar, kendilendiligi yok eder, cinsel duygulari inhibe eder ve cinselligin tam olarak yasanmamasina sebep olur. Rich’e göre tam olarak orgazm olabilme yetenegi, tam olarak saglikla ilgilidir. Orgastik yetenek, yogun zevk ve doyum yasantisi ile, bedenin tamamiyla kompulsif tarzda beden enerjisinin disa atilimidir. Rich, nevrozlarindan kurtulan hastalarin orgastik yetenek gelistirdiklerini fark etmistir. Richian bakis açisina göre, bosaltilmayan cinsel enerji cinsel anksiyete olarak yasanir. Bu cinsel uyarilma nevrotik savunmalarla desteklenir. Orgastik yetenek saglanirsa, nevrotik savunmalar durur ve enerji saglikli bir biçimde açiga çikar. Richian tedavinin temel amaci, orgastik yetenegin kazandirilmasidir. Rich olgun iliskiler içerisinde, cinsel ve duygusal ifadelerin gelistirilmesine yardimci olur. Ona göre hastalarin karin bölgeleri çevresinde, enerji asiri bir sekilde engellenmistir. Ona göre psikoloji saglikligin ölçütü, kisinin yasadigi orgazmlarin sikligi ve yogunlugudur.
Karakter : Rich’e göre karakter, aliskanlik tarzindaki tutumlarin ve tepki örüntülerinin bir bilesimidir. Karakter degerlerinin, yasam tarzinin ve kisinin bedenine yönelik duygulari tutumlari içerir. Richian terapi, hastanin karakterinin dogasini ve islevlerini yorumlar. Sadece semptomlar üzerinde durmaz.
Karakter Zirhi : Rich’e göre karakter zirhi represe edilmis savunma güçlerini içerir. Bu savunmalar çesitli bedenel ifadeler seklinde kendini gösterir. Rich hastanin genel görünümüne , yüz ifadelerine , bedendeki gerilim odaklari , jestleri ve diger bedensel belirtileri gibi sözel olmayan davranislar üzerinde durur. Hastasini kendi karakter özelligini fark etmeye cesaretlendirir.
Karakter zirhinin bir kismi olan düsünceleri , aliskanlik tarzinda ki davranislarini fark ettirerek bunu yapar. Kisinin karakter, kassal katilik tanimlari içinde tanimlanabilir. Tutumlar aslinda bedene yönelik tutumlardir.

GERÇEKLIK TERAPISI

Doktor W. Glosser’in gelistirdigi bir terapi aktif emir verici ve ögreticidir. Bireylerin hasta degil zayif olduklarini, eger yetenekleri güçlendirilirse topluma daha uyumlu olabileceklerini ileri sürerler. Glosser’de Rogers gibi davranislarin geçmiste oldugunu kabul etmekle birlikte, birey için su an önemlidir; geçmiste olan degil. Deneyimlerin, deneme ve yanilmanin önemli oldugu sonucuna varmistir. Bu nedenle geçmislerini anlatmalari gerekmez. Freud ögretisindeki trensferansi reddeder. Glosser’e göre danisan,terapisti geçmisini temsil eden bir figür olarak degil gerçek bir birey olarak algilar. Yine Freud ögretisindeki bilinçaltinda insanlarin hasta olmaya yatkin olduklari fikrini de reddeder. Ona göre 2 temel psikolojik ihtiyaç vardir. Bunlardan biri    sevmek ve sevilmek, digeri ise kendisi ve baskalari için degerli oldugunu görmektir. Insanlar bu ihtiyaçlarini karsilayamadiklarindan, çevrelerindeki dünyanin gerçekligini inkar eder.
Gerçeklik terapistinin temel kavrami sorumluluktur. Sorumluluk, baskalarinin yetenegini önlemeden kendi ihtiyaçlarini giderme yetenegi olarak tanimlanmaktadir. Saglikli bir birey kendi yasam ihtiyaçlarini gidermenin yani sira , yasamsal bir bütünlük olusturma sorumlulugunu da tasir. Danisanin temel görevi kendi varligini gerçegini anlayarak kabul etmek, digerleriyle iliski kurmak ve sorumluluk duygusunu gelistirebilmek için uygun seçimleri ögrenmektir.
Danisma Süreci ve Teknigi : Gerçeklik terapisi aktif bir terapidir. Öncelikle terapistin danisanla yakin iliski kurmasi gerekir. Böylelikle danisanin deger sistemlerini ve kendini tanimlama biçimini anlayabilir. Ihtiyaçlarini baskalarini rahatsiz etmeden doyurmanin yollarini erken yaslarda ögrenemeyen birey basarisiz bir kimlik gelistirecektir. Insanlarin olumsuz davranislarinin kaynagi da bu kimliktir. Insani yikici duygular ve basarisiz davranislardan kurtarmanin yolu, onun yanlis ve mantiksiz düsüncelerini degistirerek , kendisi hakkinda olusturdugu basarisiz kimliginden kurtulmasina yardimci olmaktir. Basarili bir kimlik yaratma sürecinde terapist, danisani gerçeklerle yüz yüze getirerek halihazirdaki davranislarinin olumsuz ve gerçek disi yönlerini görmeye tesvik eder. Davranislarini , isteklerini , karsilamadaki yeterliligi açisindan degerlendirmesine yardimci olur. Danisan böylece sorumsuz davranislarini ve davranislarindaki gerçek disi yönlerini görmeye baslar. Gerçeklik terapisinin temel teknigi ögrenme teknigidir. Danisan gerçekligin anlamini kendi gerçegiyle nasil sorumluluk olacagini ögrenir. Terapinin basarisinda danisanin degismeye istekliligi sarttir. Ayrica basarili bir kimlik yaratmada danisana özel planlar yapmada yardim ederken rol yapma, güldürücü, yüzlestirme, özür kabul etme ve danisana özel palanlar yapmada yardimci olma, bir ögretmen ve örnek alinacak bir model gibi davranmak gerekir.

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: