ÇOCUĞUNUZ NE KADAR ÖZGÜR?

Görsel www.google.com adresinden alınmıştır.

Çocuğun özgürlüğü de nereden çıktı demeyin…Baskı ve dayatmaların olmadığı bir hayatı kim istemez? Küçük büyük her bireyin yeteneklerinin sağlıklı gelişimi özgür ortamda olabilir ancak.

Dikkat! Çocuğun baskıya ve dıştan yapılan karışmalara hiç tahammül etmeyen bir yapısı var!

Eğitimci ve pedagogların haklı olarak en çok üzerinde durdukları ve duyarlılık gösterdikleri konu, çocukların özgür bir şekilde yetiştirilmesidir.

İnsan merkezli olan özgür eğitim ortamında yetişecek kuşakların kaynak olacağı toplumlarda da, doğaldır ki, özgür ve demokratik bir atmosfer oluşturacaktır. Bu ise insanca yaşamanın bir gereğidir.

Çocuğun otoriter olmayan karakter yapısını, ailenin ahlaki yapısından kurtulmasında gören eğitim akımının ateşli savunucularına rağmen, çocukların özgürlüğün havasını teneffüs edecekleri yer çekirdek toplum olan aileden başkası olamaz. Çocuk sevgiye son derece gereksinim duyar ve onun gelişip büyümesi de sevgi ortamında gerçekleşir.

Güvenin Kaynağı Anne Kucağı…

Sevgilerin en güzeli ve en tatlısı anne şefkati olmadan büyüyen bir çocuğun duygusal yönü eksiktir. Anne şefkatini başka hangi kurum sağlayabilir ki! “yetim” kavramının esprisi de bu sevgi fenomeninin yokluğundan başkası değil. Kucağa alınan ve okşanıp sevilen çocukların sevilmeyen çocuklara oranla gelişmeleri çok daha hızlı olduğunu yapılan araştırmalar göstermiştir. Bu nedenle çocuk, anne kucağına, annenin sevgisine, okşayışına bir gıda kadar gereksinim duyar. Sevgi çocuğun aynı zamanda güvenliğini sağlayan bir unsurdur. Güvenliği sağlanamayan bir çocuk çeşitli korkuların etki alanı dışında kalamaz. Her an kendini korkular karşısında bulan bir çocuk nasıl özgür olabilir?

Çocuğunuza Bir Yetişkin Gibi Davranın?

Çocuk yetenek potansiyeli ve sayısız duygu zenginlikleriyle doğar. Dış çevreden etkilenmesi de yetişkin insandan geri değil. Bu nedenle ona, yanlış anlam verilen çocuksu muamelesi yapmak hiç uygun düşmez. Tam aksine yetişkine gösterilecek özenden daha fazlasını çocuğa göstermek yerinde bir davranıştır. hele aileler, yani anne-babalar, çocuklarına bir çocuk gibi değil, bir yetişkin gibi davranmalıdır.

Anne-baba, çocuğun bu yönünü göz ardı edemez. Özellikle 0-6 yaş arasındaki çocuğa gereken pedagojik eğitim verilmezse, duygu dünyası sevgiyle doyurulmazsa, yeteneklerinin gelişmesi engellenirse, ikide bir istekleri bastırılırsa, bu çocuktan ileriki yaşlarda dengeli bir davranış beklenmesi düşünülemez. Çocuğun potansiyeli engellendiğinde birtakım davranış bozuklukları göstermesi kaçınılmazdır. Gelişimini olumsuz etkiler. Ünlü psikanalist Karen Horney, psikopatolojinin , genelde, kötü şartların çocuğun potansiyellerini gerçekleştirmeğe yönelik olarak büyümesine engel olduğundan ortaya çıktığını söyler.

Sağlıklı ve dengeli insanların geçmişleri araştırılsa, çocukluklarının özgür bir eğitim ortamında geçtiği görülür. Karakter gelişiminde de özgür ve sağlıklı ailenin rolü büyüktür.

Böyle bir ailede çocuk, özgür bir ortam bulacağından gerek sevgide ve gerekse yetenek gelişiminde bir engelle karşılaşmayacaktır. Çocuk en azından bir çiçek gibidir. Nasıl ki, çiçek gereksinim duyduğu su, hava ve güneş olmadan açamazsa, engellerle dolu bir ortamda canlılık ve parlaklığını gösteremezse, çocuk da sevgi, güven ve dayanaktan mahrum bir şekilde sağlıklı gelişemez. Zehirli hava çiçeği kuruttuğu gibi, engellemeler de çocuğun tüm potansiyelini kurutur.

Saksınıza mı Yoksa Çocuğunuza mı Daha Çok Düşkünsünüz?
Anne-babanın çocuklarını sevmesi şüphe götürmez. Ama çoğu kez saksılara gösterdikleri özeni çocuklarından esirgeyebiliyor ya da çocuklarının eğitiminde yapılması gereken çok şeyleri ihmal edebiliyor. Kuşkusuz bu durum, anne-babaların çocuk eğitimi konusunda daha çok şeyler öğrenmelerinin gereğini ortaya koyuyor. Çocuğa özgür davranışlar kazandırmak kolay değil. Her şeyden önce ailelerin bunu benimsemeleri gerekir. Sağlıklı bir toplum, buna bağlı olarak herkesin rahatça isteklerini ifade edebileceği engelsiz bir hayat tarzının ortaya çıkması da buna bağlı. Toplumun temel taşı olan ailenin, çocuk terbiyesinde özgür eğitimin kurallarını çalıştırması sonucunda ortaya çıkan, insan yaratılışına uygun, baskı ve dayatmalardan uzak hayat tarzı yalnız bireyi değil, bütün toplumu etki alanına alır. Haklı isteklere karışılmadığı ve tüm yeteneklerin doğal seyrinde olduğu cennetimsi bir dünya ancak böyle kurulur.

Güven Özgürlüğün Dayanağı…

Güven duygusu bir çocuk için en büyük dayanak ve özgürlük olgusunun da temel taşıdır. Güvencede olmayan hiç kimse kendini özgür görme hakkına sahip değil. Çocuk bu güveni, en zayıf olduğu bebeklik yaşında anne kucağından başka bir yerde bulamaz. Güvenlik gereksinimi çocukta olduğu gibi, yetişkinde de psikolojik bir ihtiyaçtır. Çocuk olsun, büyük olsun güvence de olmayanlar, doğalarında var olan yetersizlik nedeniyle kendilerini rahat hissedemezler. Bu nedenle de herkes korkularını yenecek bir güce dayanma gereksinimini duyar. Belki de inançların en büyük kaynağı insandaki bu duygu olsa gerek. Yeni psikolojinin kurucularından Abrahom Maslov da çocuğun bu yanını gündeme getirerek , özgür davranış gösterme ve sağlıklı gelişme için güvenlik gereksiniminin mutlaka giderilmesinin gereğine işaret etmektedir: “Genelde ancak kendini güvende hisseden bir bebek sağlıklı gelişmeye açık olacaktır. Güvenlik gereksiniminin giderilmesi gerekmektedir. Giderilmeyen güvenlik gereksinimleri her zaman içten içe doyurulmak için diretecek ve ilerlemeye engel olacaktır.”

Çocuk güvenliğe doyuyorsa seçimlerini de kendisi yapacak, dolayısıyla kendini özgür hissedecektir. Güvenliğe doyan çocuk, isteklerini dile getirme ve gerçekleştirme aşamasında, birilerini ya da bazı şeyleri kaybetme korkusuna/fobisine girmeyecektir. Demek özgür olmanın temelinde güvenlik vardır. İşte çocuğun bu gelişme aşamasında anne-babaya düşen görev büyüktür. Anne-baba bu güven ortamını, çocuğun yeteneklerini köreltmeden, belli kalıplara sokmadan ve yönlendirmeden hazırlamalıdır. Çocuğun sevgiye doymuş bu güveni aile ortamının dışında bulması mümkün değil. Anne sefkati /sevgisi, çocuk için en büyük gereksinim ve güveni sağlayan psikolojik bağdır. Ailelerin sevgiyi verme, yaşatma ve güveni sağlama sanatını bilmiş olması da arzu edilen çocuk eğitimini kolaylaştıracak ve buna bağlı olarak demokratik ortamların oluşmasına neden olacaktır.

Çocuğunuz Nesne mi, Özne mi?

Çoğu aileler, çocuklarını yalnızca evlerinin süsü, neşesi ve oyuncak bir bebek gibi algılar. Aşırı sevgilerinden kaynaklanan bu coşku duygu yanılgısına da neden olur. Bu da tutum ve davranışlara yansır. Çocuklarını bir özne değil de nesne olarak görmeye başlarlar. Çocuğa olan bu bakış açısı çocuğun gelişimine ister istemez olumsuz etki yapacaktır. Oysaki çocuk ailede bir özne olarak görülmelidir. Anne_baba çocuğu bir özne olarak gördüğünde, yani ona kişilik verdiğinde, çocuğun özgürleşme sürecini de başlatmış olacaktır.

“En küçük bebeğe bile geleceğin dünyasında yerini alacak bir kişi olarak saygıyla davranın. Kendi kolayınıza gelen şeyler için, ya da aşırı önem vermekten aldığınız haz için çocuğun geleceğini feda etmeyin; bunların her biri öteki kadar zararlıdır. Her alanda olduğu gibi burada da doğru yolun izlenebilmesi için sevgi ve bilginin bir araya gelmesi gerekir.”
(Bertrand Rusell)

Çocuğun yetişkin kişiliğinde kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Joel Spring, “Çocuk mümkün olduğunca küçük yaşta minyatür bir yetişkin, şu anda yetişkinlere bahsettiğimiz bütün hak ve ayrıcalıklara sahip bir kişi olmalıdır.” ifadeleriyle de güzel bir şekilde özetlemktedir.

Paulo Freire de özgür çocuk yetiştirme yönteminde aşırı fikirleri de olsa, şu yorumu ile önemli bir gerçeği dile getirmektedir: “İnsan olmakla hayvan olmak rasındaki fark bilincin kullanılması ve tarihin yapılmasına özne olarak katılmaktır. Bir nesne olarak davranılan çocuk bir hayvan muamelesi görüyordur. Bir özne olarak davranılan çocuk ise bir insan muamelesi görmüş olacaktır.”

Çocuğunuzu Yıkıcı Yetiştirmek Elinizde!

Çoğu aileler bu gerçeği göz ardı eder ve çocuklarına ilk yaşlarda çok duyarlı davranmaları gerekirken, nesnellik muamelesini sürdürmüş olurlar. Ya potansiyelini var saymadan çok korumacı, ya da kişiliklerini görmezlikten gelerek aşırı baskıcı bir tutum sergilerler. Ailelerin bu tutumu, kendilerinin de farkına varamadıkları, gizli bir şekilde genç kuşağın yıkımını hazırlamış olur. Çocuklara yapılan pedagojik olmayan karışmalar, ileriki yaşlarda gerek aileler ve gerekse toplum için de çok pahalıya mal olur. Nitekim Erich Fromm da bu gerçeği kesin bir şekilde dile getirerek eğitimden sorumlu olanları daha duyarlı olmağa çağırır: “Tüm veriler bize, gerek çocukların ve gerekse yetişkinlerin gelişim süreçlerine dıştan yapılan karışmalar ve baskıların, ruhsal ve zihinsel bir çok sorunun, özellikle de yıkıcılık eğiliminin, en önemli nedenleri olduğunu göstermektedir.”

Görülüyor ki, gerek aileler ve gerekse genç kuşakların eğitimleri üzerinde doğrudan rol oynayan kurumlar, bireyin ve toplumun özgürleşmesinde oldukça etkindir. Her hangi bir engele uğramadan bütün yeteneklerin gelişimi olarak ortaya çıkan özgür eğitim, çocuğun doğumundan, hatta doğmadan önceki dönemden başlayarak ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Bu süreç yalnız bireyi değil, toplumun tüm kesimlerini içine alarak devam etmelidir. Ama çocuk bu sürecin en önemli unsurudur.

Sonuç: Çocuğunuza Katma Değeriniz Nedir ki…

Çocuğun özgür olarak yetişmiş olması doğuştan getirdiği bir çok değerlerin sonucudur. Çocuk her şeyden önce buna layıktır ve yetişkinde olması gerekenin çoğuna sahip bir kişilik sahibidir. Çocuğun kişiliği, değerleri ve buna bağlı olarak gereksinim duyduğu şeyler görmezlikten gelinemez. Çocuğun bu psikolajik gereksinimleri, özellikle aileler tarafından göz ardı edilmemelidir. Şunu unutmamak gerekir ki, çocuk her şeyden önce geleceğimizdir.

Melike ŞENNUR / Yeni Eğitim Dergisi

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.
%d blogcu bunu beğendi: