YARATICILIK VE SPONTANİTE VE RUH SAĞLIĞI

Psikodrama Grup Psikoterapisi ve Sosyometri bu yüzyılın önemli psikoterapötik kuramı olarak boy gösterdiğinden bu yana, ortaya attığı üç kavramla anılmaya başladı; bunlar “yaratıcılık”, “spontanite” ve “eylemdir.

Bu kavramların ruh sağlığı alanındaki uzmanlarla ve grup psikoterapisindeki okullar tarafından benimsendiği ve yaygın olarak kullanıldığına tanık oluyoruz. Bu doğaldır. İnsan için neyin sağlıklı olduğu ve neyin mutluluk getirdiği konusuna ruh sağlığı kuramları gereken önemi göstermemiştir. Buna karşılık hastalıklı olanla ilgilenmeyi sürdürmüşler ve doğal olarak sağlıklı olan bu bilgilerin içinde ya gizli kalmış yada ihmal edilmiştir. Moreno ile birlikte doğan psikodrama grup psikoterapisi ve sosyometri kuramı kişilik gelişiminin sağlıklı yönü ile uğraşan yegane kuramdır ve daha sonra takipçileri olmayan ama irili ufaklı yöntemler geliştiren uzmanlar bu kavramları psikodramadan satın almışlardır. Ruh sağlığının yerinde olması bireyin sorunsuz, kaygısız yada çatışmasız olması anlamına gelmemektedir. Bu yapay ve derinliği olmayan bakış açısının tam tersi bir yaklaşım içinde ruh sağlığının problem çözme becerisinde olan bireylerde bulunduğunun söylenmesi gerekmektedir. Problem çözme becerisi yaratıcı olmayı ve bu yaratıcılığı ortaya çıkartmamızı sağlayan spontan davranışa cesaret sayesinde ulaşabilmeyi gerekli kılmaktadır.

Günümüz uygarlığının en önemli hatalarından birisi insanların yaratım süreci ile ilgilenmeyip yaratılan sonuçlarla ilgilenmesi ve giderek yaratıları putlaştırmasıdır. Artık sanat eserleri, kitaplar, teknolojik buluşlar, katı ahlaki değerler, psikolojik ve fiziksel formüller toplulukların tapındığı putlar haline gelmiştir. İnsan an ve an yaratıcılıktan ve onun dışa vurum aracı olan spontanitesinden uzaklaşmaktadır. Bu bir kültürün yada uygarlığın yaratılması anlamında düşünülürse buna Moreno “kültürel konserve” adını vermektedir. Bu ölümsüzleştirme çabası insanın yanılsaması olarak kendisi için mutsuz olduğu bir dünya yaratmasına neden olmaktadır. Moreno’ya göre insanın asıl düşmanı yarattığı makineler ve bu kültürel konservelerdir. İnsanın yaratıcı bir devrime ihtiyacı vardır ve bu ancak ve ancak spontanite ile mümkün olacaktır.

Moreno spontanlığı hem kalıtsal bir özellik hem de bir yetenek olarak tanımlamaktadır. Spontanite kavramı Moreno’ya göre hem fizyolojik boyutta, hem de psikolojik boyutta tanımlanabilir. Onunla doğarız. Yaratıcı ve spontan olduğumuz sürece mutlu oluruz, aksi taktirde kendimizi tekrar eden robotlar haline geliriz. Anne ile bebeğin kurduğu ilişkinin spontan olmaması bir başka değişle karşılıklı yaratılan bir ilişkinin var olmaması onun yerine yanlızca anneden gelen direktiflerle yönlenen ve annesi için yaşayan bebek mutsuz bir bebek olacaktır. Bu engellenmenin ta kendisidir ve bebeğin yakasına hayat boyu yapışacaktır.

Ne yazık ki bir çok insan bu durumdadır ve acı çekmektedirler. İşlerinde ve ilişkilerinde yaratıcı olamamaktadırlar. Bu kendilerini yaratamadıkları anlamına gelmektedir ve mutsuzluklarının temel sebeplerinden birisi budur. Neden insanlık hastalanmak pahasına sahip olduğu ve gereksinim duyduğu spontaniteden ve anını yaşamaktan bu denli uzaklaşmaktadır? Bunun cevabı açıktır. Spontanite insana sürekli olarak bir varoluş anksiyetesi yaşatmaktadır, bunun yerine insan güvenli olan konserve davranışlara sığınmaktadır. Uzun vadede bakacak olursak spontanite bilgi birikimini engellemekte ve var oluşu tehlikeye sokmaktadır. Buna karşılık anı yaşama güvensizlikle ve belirsizlikle eş anlama gelmektedir. Bu nedenle toplumlar kalıcı olanın, test edilmiş olanın peşine düşmüş ve yaratıcılık, bilimsel ve kültürel bakımdan tutucu biçimlere dönüşmüştür. Bunlara sığınan birey anlık, belirsiz ve hazırlıksız olandan uzaklaşmaya çalışmıştır. Bu süreç engellenemeyecek derecede aşırıya kaçmış ve insanın mutsuzluğuna hizmet eder hale gelmiştir. Freud uygarlığın sonucu “nevroz”dur derken aynı noktaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşmış olsa da Moreno’nun yaptığı ve insanlara yeniden rüya görme cesareti verecek kadar kültürel konserverden kendisini kurtaramamıştır tam tersi yeni tutuculuklar yaratmıştır.

Bu çağımızın hastalığı konformizmin doğal sonucudur. “Aykırı olma uyumlu ol” anlayışı olarak tanımlanabilecek olan konformizim bireyi önce ailede sonra okulda daha sonrada en geniş anlamı ile toplumda yakalar ve yontar. Birey “duygularını göstermediği” zaman güçlü, “eski köye yeni adet getirmediği” zaman uymlu kabul edilir ve ödüllendirilir. Bebek ağlamaz ise iyi ağlarsa kötüdür. Moreno’nun sözünü ettiği ve çağın hastalığı olarak bireylere bulaşmış olan obsesif konformizim yani bir başka deyişle takınaklı bir tarzda uyumlu olmanın peşinden koşma davranışının yaratıcılığı öldüren bir faktör olarak ele alınması, tanınması ve kurtuluş yollarının gösterilmesi gerekmektedir. Bu davranış biçimi “anı” yaşamayı engellemekte, spontan davranışların var olmasını olanaksız kılmakta ve dolayısı ile günlük yaşam içinde yaratıcılıktan uzak risk alamayan ve yeni sözler söyleyemeyen bireylerin var olmasına sebep olmaktadır. Durumun kötü tablosu bununla da kalmamakta ve bu bireyler başkalarının da benzer davranışlar göstermeleri için kendi güçleri oranında baskı uygulamakta ve engellemeler yapmaktadırlar. Bu ise önemli bir toplumsal çatışmanın kaynağını oluşturmaktadır.

Yaratıcılığımızı gösterebilmenin aracı spontanitedir. Çocuklar nerdeyse hiçbir dünya bilgisine sahip olmadan bir çok spontan davranışta bulunurlar ve seslerini annelerine duyururlar, isteklerini ve duygularını iletirler. Bu spontanitedir ve yavaş yavaş toplum, bunu törpüleyerek kontrol etmek isteyecektir ve robot bireyler yaratmaya çalışacaktır. Yaratıcılık sanatçılara mahsus değildir ve kişiler her anlarını yaratmaktan sorumludurlar; en azından bu şansı kullanmasalar da onlara anlarını yaratma şansı verilmektedir. Korkuları ve kaygıları ve derin güvenlik arayışları bireyleri yaratıcı olmamaya ve konformist tutumlara itmektedir. Bu noktada psikodrama grup psikoterapisi, mutsuz insanlara, tıkanmış sanatçılara, kısırlaşmış yazarlara, kısacası kendini tekrar etmekte olan tüm bireylere yaratıcılığın ve dolayısiyle spontanitenin kapılarını açabilmektedir.

Spontanite eski ve yeni durumlara, yeni ve uygun tepkiler verebilme becerisidir. Yeni birçok davranışta bulunabiliriz, ama bu davranışların spontan olarak değerlendirilmesi için uygun olması, bir başka deyişle, bizi hedefe ulaştırması gerekmektedir. Aksi taktirde bunlara “acting-out” ya da fevri, uygunsuz davranışlar olarak bakmamız gerekir.

Ruh sağlığı beden sağlığından ayrı düşünülemez. Beden ve ruh sağlığı aslında tek bir kumaşın iki farklı yüzü gibidir. Bedenimizin bize verdiği sinyallere karşı yaratıcı bir bakış açısı geliştirmemiz gerekmektedir.

Saygılarımla,

Uzm.Psk.Dnş. Deniz Altınay
İstanbul Psikodrama Enstitüsü Başkanı
Psikodramatist

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: