MUTLULUĞUN SIRRI

Kuzey ülkelerinden birinde küçük bir adada Ali isminde bir çocuk yaşarmış. Ali küçük yaşta ailesini kaybetmiş olduğundan köy halkı Ali’nin bakımını üstlenmiş. Ali’de bu yardımın karşılığında köy halkının hayvanlarına çobanlık yapıyormuş.  Yıllar geçmiş, küçük Ali güçlü, kuvvetli bir genç adam olmuş. Artık sadece çobanlık yapmıyor, köydeki ailelerin tamir işlerine de bakıyormuş. Ali çalışmayı, insanlar için bir şeyler yapmayı çok severmiş. Bazı günler günde 14-15 saat çalıştığı bile olurmuş. Bazı günler yapılacak işi olmadığında kapı kapı dolaşır, köy halkına tamir edilecek bir şeyleri olup olmadığını sorarmış. Kapısını çaldığı evde kimseyi bulamazsa, evin arka kapısından içeri girer, tamir edilmesi gereken her ne var ise tamir eder sonra küçük bir not bırakarak evden ayrılırmış. Köy halkı, Ali’nin bu desteğinden önceleri çok memnun olsa da, bir müddet sonra evlerindeki eşyalarının talepleri olmadan onarılması onları rahatsız etmeye başlamış. Ve bu rahatsızlıklarını Ali’ye söylemeye karar vermişler. Ve bir akşam köy okulunda konuşmak üzere toplanmışlar. Ali’ye yardımlarından dolayı teşekkür ettikten sonra Ali’nin yaptığı yardımların zaman zaman fayda yerine zarar verdiğini söylemişler. Konuşmada sözü alan ilk kişi Ayşe Hanım olmuş. Ayşe Hanım, köyün öğretmeniymiş.

– Ayağı kırık büyük bir masam vardı. Bu masayı okula yeni başlayan Veli için küçültüp çalışma masası ve sandalye haline getirmeyi planlıyorduk. Ancak bir gün okuldan eve geldiğimde masanın tamir edildiğini görünce, Veli için masa ve sandalye yapabilmek için farklı alternatiflere yönelmek zorunda kaldım ve boşu boşuna bir sürü zaman kaybettim. Ayşe Hanım’dan sonra sözü demirci Rıza almış;

– İşime yaramayan kırık, dökük bir sürü bakır kabım vardı. Hepsini erittikten sonra soğuğa karşı korunabilmek için pencerelere destek yapacaktım. Ancak bir gün eve gelip bütün bakır kapların tamir edildiğini gördüm. Bakır kaplardan çok soğuktan korunmaya ihtiyacım vardır. Kaplara ihtiyacım olmadığından hepsini komşularımla paylaştım. Çünkü her biri eritilmeyecek kadar güzel kaplar haline gelmişlerdi. Ailem ve ben bir müddet daha üşümeye devam edeceğiz. Faydalı bir şey yaptığını düşünüyorsun ama bize sormadan yaptıkların maalesef işe yaramaktan ziyade bize zarar veriyor.

Demirci Rıza’dan sonra sırayla Hikmet ve Kamil Bey ile Zekiye, Servet, Huriye ve Ayfer Hanım söz almışlar. Hepsi de önce Ali’nin yaptıklarını takdir ettiklerini ancak yaptığı yardımların hayatlarını olumsuz etkilediğini söylemişler. Ali, anlatılanları büyük bir dikkatle dinlemiş, dostlarını üzmüş olduğundan dolayı kendini çok mutsuz hissetmiş. Hepsinden ayrı ayrı özür dileyerek evine dönmüş. Ama yine de yaptığı yardımların olumsuz sonuç vermesini aklı almıyormuş. Bundan sonraki günlerinde sadece hayvanları otlatma işine devam etmiş. Köy okulunda yapılan toplantıdan sonra tam 2 ay geçmiş. Hiç kimse Ali’den ekstra bir yardım talep etmemiş.

              Köydeki dostlarına yardım etmenin mutluluğunun gerçek kaynağı olduğunu fark ettiğinde Ali çok üzülmüş. Nasıl olupta böyle bir mantık geliştirebildiğine inanamıyormuş. Günler geçmiş, köy halkı için bir şey yapamıyor olmak onu çok rahatsız ediyormuş. Ali gittikçe sinirli bir insan haline gelmiş. Günlerden bir gün hayvanları otlatmaya götürürken ayağı bir taşa takılmış. Ve canı çok yandığından taşa söylenmeye başlamış. O sırada yanından geçmekte olan yaşlı bir adam Ali’ye kiminle konuştuğunu sormuş. Ali’nin hala kızgınlığı devam ettiğinden;

  –Bu aptal taş hep yolumun üstüne çıkıyor ve ben de ona beni rahat bırakmasını söylüyorum. Ama sanırım sesimi duyuramıyorum” demiş, Yaşlı Adam;

– Hımmm, Enteresan bir durum. Taşın ne yapmasını bekliyorsun?  demiş.

– Yolumdan çekilmesini istiyorum demiş Ali.

– Hımm, anladım demiş yaşlı adam. Ali, yaşlı adama sinirlenerek;

– Neyi anladın be adam. Taş insan mı beni dinlesin. Taşın beni duymasını bekliyorum ki bu çok aptalca demiş ve gözlerinden yaşlar inmeye başlamış.

– Şimdi ne oldu? Niye ağlıyorsun demiş yaşlı adam.

– Hiç! Son zamanlarda bana neler oluyor anlayamıyorum. Çok yalnızım. Kimse benimle ilgilenmiyor, konuşmuyor. Sanırım öfkemi bu taştan çıkartıyorum demiş Ali.

– Hayrola, neden bu kadar öfkelisin diye sormuş yaşlı adam. Ali başından geçenleri yaşlı adama anlatmış.

– Enteresan bir hikâyen var. Sence nerede hata yapmış olabilirsin? demiş, yaşlı adam.

– Gereksiz yere insanların işine burnumu soktum. Onları mutsuz ettim. Artık hiç biri beni eskisi gibi sevmiyor, demiş Ali.

– Hımm,  demiş yaşlı adam sonra da “Sence mutluluk nedir?” diye sormuş

– Mutluluk; insanları mutlu etmek yani onlara yardım etmek demek diye düşünüyorum. Şimdi insanlara yardım edemediğim için mutsuzum demiş.

– Doğru söylüyorsun ama sen mutluluğunu diğer insanlara yardım etme şartına bağlamışsın. Gerçek sevgi, huzur ve mutluluk getirir. Seninkisi ise insanlara sıkıntı vermiş. Mutluluğunu şarta bağlamamanın yolunu bulmalısın demiş. Ali;

– Nasıl yani? diye sormuş.

– Gerçek sevginin ne demek olduğu ile seni nelerin mutlu edeceğine biraz kafa yormalısın demiş. Ali, bir müddet düşünmüş. Ve;

– Bu konuda bana biraz yardımcı olabilir misin? diye sormuş.

– Bu hayatta hiç kimse aradığın yanıtı sana veremez. Kendin keşfetmelisin! demiş Yaşlı Adam.

– Haklısın  demiş. Ali. Sonra da peki, seni neler mutlu eder diye sormuş, Ali. Yaşlı adam gülerek;

– Hala kolaya kaçıyorsun. Bu sorunun yanıtını sen bulmalısın demiş. Ali, bunun üzerine bir müddet düşüncelere dalmış. Sonra;

– Seni bir daha ne zaman göreceğim? diye sormuş ama yaşlı adamın orada olmadığını fark etmiş.

Ali, sonraki birkaç gün yaşlı adam ile yaptıkları konuşmayı sürekli hatırlayarak, gerçek sevginin anlamını ve kendisini nelerin mutlu edeceğini düşünmeye başlamış. Değişik bir konu üzerine kafa yormak onun üzüntülerinden uzaklaştırmaya başlamış. Yine bir gün kendisini nelerin mutlu edeceğini düşünürken, küçükken yaşadığı köyün dışındaki yerleri merak ettiği aklına gelmiş. Uzak diyarlarda neler olduğunu keşfetmek beni mutlu edebilir diye düşünmüş. Ve köy halkına bu fikrini paylaştıktan sonra köyünün dışındaki ülkeleri ziyaret etmeye başlamış. Gezip gördüğü yerlerde yeni insanlarla tanışmış, daha önce görmediği bitki ve hayvan türlerini keşfetmiş. Ali’nin eski neşesi tekrar gelmiş. Seyahat ettiği yerlerde Ali’nin mutlu halini görenler, onunla sohbet etmek için sıraya girmeye başlamışlar. Herkes mutluluğu keşfeden bu adamdan bahsediyormuş. Dünyanın her tarafından Ali’yi görmeye gelenler Ali’den mutluluğun sırrını öğrenmek istiyormuş. Ali’de soranlara anlatmış;

Öncelikle gerçek sevginin sizin için neyi ifade ettiğine odaklanın. Sevgi karşınızdaki anlamaktır, onun istek ve arzularına saygı duymaktır. Başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak değildir. Bağımlılık üzerine kurulmuş sevgi size her zaman acı verecektir. Gerçek sevgi özgür bırakan, barış ve mutluluğu getirendir. Mutluluk konusuna gelince; mutlu olmayı dileyin ve bu niyetinize odaklanın, farkındalığınıza her ne gelir ise onu izleyin. İlla insanlara yardım etmek istiyorsanız öncelikle kendinize yardım edin, önce siz öğrenin. Mutluluk seviyenizi %70-80 lere getirin ki diğerleri bu oranı sizin için %100 veya daha fazla hale getirsinler. Kendinizi nelerin mutlu ettiğini bilmezseniz, insanları size sunduğu mutluluğu da anlayamazsınız. Çünkü sadece biz de olanı diğerleri ile paylaşabiliriz.  

Ali, tüm bunları anlatırken yıllar önce karşılaştığı yaşlı adama da binlerce kez şükrediyormuş. Yine bir gün aynı yaşlı adam tekrar karşısında belirmiş. Ali gülümseyerek;

       –Seneler geçmesine rağmen sen aynı kalmışsın, bunu nasıl oluyor? diye sormuş. Yaşlı adam ise Ali’ye gülümseyerek;

 – Görevimin nasıl sonuçlandığını görmek istediğim için buradayım. Görevimi tamamladığım için çok mutluyum. Sen benim dünyadaki en iyi görevlerimden biri oldun. Sanırım ödülüm çok büyük olacak. Seninle birlikte bir sürü kişiye mutlu olmanın yaratacağı mucizeyi anlatabildik. Bunun için sana teşekkür etmeliyim, demiş.. Ali ise ;

– Esas ben sana çok teşekkür ediyorum, hayatıma yeni bir anlam kattın demiş yaşlı adama. Ve yaşlı adam her zaman ki gibi geldiği gibi aniden yok olmuş. Ali, yoksa bir hayal miydi diye düşünse de fazla kurcalamamaya karar vermiş. Ve başka mutluluğa doğru yoluna devam etmiş.

Bu bir masal olsa da Ali kendi mutluluğun sırrını keşfetti. Siz de herkesin mutlu olmasını isteyerek sürekli insanlara yardım etme telaşında olanlardansınız. Yoksa Ali gibi diğerlerinin mutluluğu için önce kendinizin mutlu olması gerektiğine inanmaya başladınız mı?

Hakkında dileksoylemez

Yazar, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Evli ve 2 çocuk annesidir. Hakkında detaylı bilgiye http://www.dileksoylemez.com/hakkimda adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: